PazartesiSağda solda, her kesimde devlet aleyhtarlığı yapılıyor. Devlet şu yanlışı yapmış, devlette şu bozukluk varmış, devlet şöyle etmiş, devlet böyle etmiş… Devleti kötüleyen, devleti sarsan bu edebiyat son derece yanlıştır. Devlet yıkılırsa enkazının altında hepimiz kalacağız.

Herkes kafasına koymalıdır ki devlet başka şeydir, kötü yönetim başka şey. Devlet kötü değildir, kötü olan yönetimdir, sistemdir, düzendir.

Devlet kötü değildir, devlet ile özdeşleştirilen ideoloji kötüdür.

Devlete dokunulmasın, devlet kötülenmesin. Yönetim, yöneticiler, sistem, ideoloji, rejim, düzen kötülensin.

Birtakım organize suç çeteleri Türkiye’yi haraca kesiyor. Çalışıyor, talan ediyor, hortumluyor; devlet ve mahallî idareler bütçeleri suiistimale uğruyor… Yüz elli milyar dolar (Belki de iki yüz milyar olmuştur) kara para olduğu söyleniyor… A’dan Z’ye kadar her şey bozuk, her şeyin çivisi çıkmış… Ehliyetsizlik, liyakatsizlik ve sorumsuzluk, yamukluk hattâ hiyanet diz boyu… Ziraat, hayvancılık, sanayi, ticaret, iktisat, finans çökertilmiş… Türk parası bitirilmiş, Cumhuriyet’in kuruluşunda bir lira bile etmeyen doların değeri bir milyon dört yüz bin lira olmuş. Eğitim sistemi berbat, üniversiteler kof… Medya tekelleşmiş, kartelleşmiş, mafyalaşmış… Gelir dağılımı son derece adaletsiz… Bir yanda sefalet, açlık, işsizlik, perişanlık; öbür tarafta çılgınlar gibi yiyen içen, eğlenen, sekslenen, zevk ü sefa süren mutlu ve putlu bir azınlık… Bir ülkeyi, bir milleti ayakta tutan bütün sosyal, kültürel, mânevî, ahlâkî değerler, faziletler yitirilmiş; şimdi tek değer para olmuş… Hedonizmin en düşüğü, en alçağı hayat felsefesi haline getirilmiş… Bütün bu kötülüklerin sorumlusu devlet değildir, kötü yönetimdir.

Devlet ile kötü yönetimi ayırt edemez ve devleti kötülemeye ve tahribe devam edersek büsbütün batağa saplanacağız.

Bugün Türkiye’de bazı adamlar, bazı zümreler, bazı klikler vaktiyle 14’üncü Louis’nin dediği gibi “Devlet benim!..” diyor. Kötü olanlar, suçlu olanlar, tenkit edilmesi gerekenler onlardır.

Madem ki her vatandaş politikadan, devlet idaresinden bahsediyor, onların yetecek kadar siyasî kültüre, âmme hukuku (devlet teorileri) kültürüne sahip olmaları gerekmez mi? Geçenlerde, Siyasal Bilgiler Fakültesi üçüncü sınıfında okuyan ve ağustos böceği gibi konuşan bir gence sordum: “Maurice Duverger (Moris Düverje) diye birini duydunuz mu?” “Hayır duymadım” dedi. Duverger Fransa’nın, belki de dünyanın en ünlü, en güçlü siyaset-bilimcilerinden biridir. Türkçeye ondan fazla kitabı tercüme edilmiştir. Gencimiz hem Siyasal’da okuyor, hem siyasetten bahsediyor ve Duverger’den haberi yok. Aydınlarımızın çoğu böyledir. Siyaset, devlet idaresi ve din konuları orta malı olmuştur. Bilenler ulu orta konuşmuyor ama bilmeyenler konuşup duruyor. Bu konularda cehalet, kültürsüzlük, bayağılık kol geziyor.

Her gün siyaset konusunda, devlet konusunda, din konusunda bir iki saat işkembe-i kübradan konuşanlardan yüz üniversite mezununu toplayıp bir imtihan yapsak ve onlara sorsak:

1. Devlet nedir, bu konuda yarım sayfalık bir kompozisyon yazınız.

2. Siyaset ne demektir? Yarım sayfa da bu konuda ciddî ve kaliteli fikirler beyan ediniz.

3. Devlet ile sistem arasında ne gibi farklar vardır?

4. Şeriat ne demektir?

5. Usûl-i fıkıh adında dinî bir ilim dalı vardır. Bu konuda bilgi veriniz…

Eminim ki, dindar geçinenler dahil bu yüz kişi imtihanı feci şekilde kaybedecekler, rezil olacaklardır.

Okumuş, kültürlü, aydın bir vatandaş doktor da olsa, veteriner de olsa, makine mühendisi, yahut işletmeci de olsa yeterli genel kültüre sahip olmak zorundadır. Devlet ile rejim arasındaki farkı bilmeyen, rejime kızdığı için devleti yıkmak isteyen adama ben aydın demem.

Türkiye’nin en büyük mağduru (Haksızlığa, gadre uğramış olanı) devlettir. Bir takım çeteler devletimize hiyanet edip duruyor. Bu çeteler adalete bile baskı yapıyor.

Organize talan çeteleri Türkiye’yi bir Rantistan, bir Tekelistan haline getirmeye uğraşıyor.

Çeteler ne yapıyor:

– Emanetlerin ehil olanlara değil, ehil olmayanlara verilmesini sağlıyor.

– Ülkenin bütün zenginliklerini yağma ve talan ediyor.

– Demokrasinin ırzına geçiyor, temel hak ve hürriyetleri ihlâl ediyor.

– Dolaylı yollardan ülke bütünlüğünü bozmak; halkı birbirine düşman kamplara ayırmak, devleti zayıflatıp çökertmek için çalışıyor.

– Demokrasiyi dejenere ediyor, partileri aşiret gibi idare ediyor; tarımı, hayvancılığı, madenciliği, sanayii, ticareti, bankacılığı çökertmek için elinden geleni yapıyor.

Ehil olsun veya olmasın, köşebaşlarına iki kimlikli, gizli, esrarlı bir azınlığa mensup kimseler getiriliyor. Bu adamlar memleketi babalarının çiftliği, halkı da toprağa bağlı köleler gibi görüyor.

Organize suç çeteleri, Tekelistan ve Rantistan sistemi taraftarları Atatürkçülük taslıyor, Atatürk’ü kalkan olarak kullanıyor, kendilerini tenkit edenleri Atatürk düşmanlığı yapmakla suçluyor. Oh ne âlâ! Hem memleketi soyacaklar, hem de tenkit edenleri suçlayıp karalayacaklar. Atatürk’ün baş düşmanı, Atatürk rejimini devirmek için çalışmış, yakalanmış muhakeme edilip hapse atılmış, onbeş sene hapiste kalmış, aftan sonra yurtdışına kaçmış, Moskova havaalanında “Benim vatanım Sovyetler Birliği’dir, beni Stalin yarattı” demiş olan Nâzım’ın hayranları nasıl olur da aynı zamanda koyu ve samimî Atatürkçü olabilirler?

Atatürk 1935’te Mason localarını ve teşkilatını kapattırmıştı. Masonluğun kapatılması da önemli bir Atatürk devrimidir. Bugün bütün Farmasonlar su katılmadık Atatürkçü geçiniyor. Olur mu böyle şey? Kuş kadar aklı, böcek kadar zekası ve feraseti olan kişi buna inanır mı?

Netice: Hâinler, câhiller, gafiller devletimizi yıkmak ve bizi bitirmek için çalışıyor. Onlara uymayalım, onların oyunlarına gelmeyelim. Devleti kötülemeleyim, tenkit etmeyelim, sarsmayalım. Olumlu olmak şartıyla bütün gücümüzle kötü yönetimi, kötü çeteleri, kötü ideoloji ve sistemleri tenkit edelim.

Devlet kötü yönetimle özdeşleştirilemez. Devlet bizimdir, hepimizindir, ona sahip çıkalım. Allah devlete zeval vermesin! 19 Mart 2002