Çarşamba

 

Son derece büyük alamet bir uçağa binmişsiniz, çok uzun, çok büyük bir yolculuk yapıyorsunuz. Uçağın şirketinde, idaresinde, yolculara verilen hizmetlerde büyük aksaklıklar var. Uçağın gelirleri hissedarlara âdil bir şekilde dağıtılmıyor. Uçağın bakımı iyi yapılmıyor. Uçak iyi temizlenmiyor, içi kirli, yerleri, duvarları, koltukları haşarat dolu. Bitten, pireden, tahta kurusundan, sivrisinekten yolcular kaşınıp duruyor. Yasak olması gerekirken uçakta birtakım kişiler fosur fosur sigara ve puro içiyor, ortalık duman içinde, göz gözü görmüyor. Uçağın hostesleri bir âlem… Çay veriliyor, bulaşık suyu gibi, kekler bayat ve kurtlu. Uçak sık sık hava boşluklarına düşüyor, içindekiler perişan oluyor. Beterin beteri: Uçak sizi istediğiniz yöne götürmüyor. Siz mesela Tanzanya’daki Dârüsselâm şehrine bilet almışsınız, yolda rota değiştiriliyor ve bilmem neredeki Darülcahim şehrine ineceğiz deniliyor.

Velhasıl uçak bir alamet, yolculuk bir rezalet… Siz bu uçak için “Batsın bu uçak, düşsün bu uçak…” diyebilir misiniz? Diyemezsiniz. Çünkü uçak batarsa, uçak düşerse siz de batar, düşer ve helâk olursunuz. Bu yolculukta sizin birinci vazifeniz nedir?

“Ya Rabbi! Bizi koru, uçağımızı koru, selâmetle menzilimize varmayı bize nasip et…”

diye dua etmek.

Elinizden geldiği kadar uçağın idaresini, içindeki hizmetleri düzeltmeye çalışırsınız. Uçaktaki kötülüklerle ilgili bir paralellik kurmamak şartıyla devlet de böyledir. Hiçbir Türkiyelinin, devletimiz için

“batsın bu devlet!”

demeye hakkı yoktur. Devlet uçak gibidir, deryada seyr eden gemi gibidir. Batması, düşmesi, kahr olması istenmez, bu yolda dua edilmez.

Böyle istek sahipleri, bu şekilde dua edenler hafif akıllı sefih insanlardır. İçinde oturduğun eve kızıyorsun ve çöksün bu ev diye bağırıyorsun. Sen deli misin? Ev çökerse kendin de çoluk çocuğun da enkaz altında can verecek, böyle bir duayı nasıl yaparsın. Uçak başka şeydir, uçağın şirketi, idaresi, personeli, içindeki hizmetler başka şey. Bu ikisini birbirine karıştırmamak gerekir.

Biz Türkiyeli Müslümanlar devletimizin selâmetini, iyiliğini istemeliyiz. Peygamberimiz ne buyurmuştur: “Siz ne halde iseniz öyle idare olunursunuz.” İdarecilerimize kızmaya hakkımız yoktur. İdareciler ayna gibidir, seçenler o aynada kendilerini görürler.

İslâm dini, idarecilere beddua etmeye izin vermiyor. İslahları, iyi olmaları için dua ederiz. Olmayacaklarsa, hayırlı bir şekilde değiştirilmelerini dileriz. Batsın, düşsün, kahr olsun gibi istekler, dualar, temenniler yasaktır.

Türkiye demek üç şey demektir. Önce bir vatandır. Peygamberimiz

“Vatan sevgisi imandandır”

buyurmuştur. Biz insanlar, biz Müslümanlar zamandan ve mekândan münezzeh varlıklar değiliz. Var olmamız için bir mekânda, bir zaman dilimi içinde bulunmamız gerekiyor. İşte bu mekân vatandır. Vatanımızı korumakla mükellefiz (yükümlüyüz).

Türkiye, ikinci olarak bir millet, bir halk topluluğu demektir. Bunların hepsine birden Türkiyeli denir. Biz bu halkı, bu milleti de sevmek, korumak, yüceltmekle vazifeliyiz. İç ve dış düşmanlarımız ne yapıyor? Halkımızı Türk Kürt, Sünnî Alevî, Sağcı Solcu, İlerici Gerici, Dinci Laik diye çeşit çeşit kamplara ayırıyor, bunları birbiriyle çekiştirip tepiştiriyor ve sonra malı götürüyor. Onların oyunlarına gelmemeliyiz.

Türkiye’nin üçüncü unsuru Türkiye devletidir. O, bizim tarih içinde yolcusu olduğumuz uçağımızdır. Şuna buna kızıp, sistem veya düzenden birtakım aksaklıklara öfkelenip batmasını isteyemeyiz. Bu devleti canımız gibi korumamız gerekir.

Müslümana devlet düşmanlığı yakışmaz. Bir ara 1970’li yıllarda birtakım ajanlar Müslüman gençler ve halk arasında devlet yıkıcılığı propagandası yapmışlar,

“Batsın bu devlet!”

sloganları attırmışlardı. Aradan zaman geçti ve bu devlet düşmanı radikallerin çoğunu şimdi mücahit olarak değil, müteahhit olarak görüyoruz.

Doğuda yedek subaylık yaptığım 1959 yılında yolum bir gün Horasan ilçesinin bir köyüne düşmüştü. İsmini hatırlamıyorum, soyadı Kara olan yaşlı bir köylü ile konuşmuştum. Konuşma arasında şöyle demişti:

“Birinci Cihan Harbinde bir ara Ruslar bu bölgeden çekildiler, yerlerini bizim devletimiz hemen dolduramadı, bir müddet devletsiz kaldık, çok sıkıntılar çektik, Allah hiçbir toplumu devletsiz bırakmasın…”

Devlet düşmanlığı yapan saf ve cahil vatandaşlar âmme hukuku nedir bilmiyorlar. Devlet başka şeydir, düzen veya sistem başka şey. Bu ikisini mutlaka ve çok kesin şekilde ayırmak gerekir. Halkın şikâyet ettiği bozukluklar devletten kaynaklanmıyor, sistemden kaynaklanıyor. O halde devlet yerinde dursun, sistem düzeltilsin.

Türkiye’deki G.Y.’ler devlet ile sistemi veya düzeni özdeşleştiriyor. Böyle bir özdeşleştirme onların işine geliyor. Menfaatlerine uygun olan budur. Bizim görüşümüz başkadır. Biz devletimizin yücelmesini, devamını, bekasını, güçlenmesini istiyoruz. Bunu, sistemin islah edilmesinde görüyoruz.

Birinci Cumhuriyet diye direnip duranlar var. Yahu ne birinci Cumhuriyeti, 1923’ten bu yana kaç Cumhuriyet gelip geçti, haberleri yok mu? Kaç anayasa değişikliği oldu… Kaç rejim veya sistem değişikliği yaşadık… Hangi birini sayayım.

Cumhuriyet çoğulculukla başladı, sonra tek parti rejimine geçildi.

1945’te dışarıdan gelen baskılarla

yeniden çok partili sistem oluşturuldu.

1950 seçimlerinde CHP oligarşisi yıkıldı, yerine Demokrat Parti iktidarı geçti.

1960’ta darbe oldu, DP yıkıldı, militarist bir rejim kuruldu.

Sonra 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 darbeleri… Nihayet 28 Şubat post-modern darbesi…

Bunların hepsi ayrı birer rejim değil midir? Birinci Cumhuriyetçiler Atatürk’ün Cumhuriyetini yıktırtmayız edebiyatı yapıp duruyor. Hangi Atatürk Cumhuriyeti… Atatürk bugün Anıtkabrinden kalksa şimdiki sisteme Atatürkçü diyebilir mi? Şaşar kalır. Türkiye kökten değişiklik istiyor.

Devlet, vatan, halk yerinde dursun, fakat sistem mi, düzen mi neyse o değişsin, o islah edilsin. Bunun için iki sâbit fikri, iki dogmayı yıkmak gerekiyor:

– Birincisi: Bu devlet batsın zihniyetini,

– İkincisi devlet ile sistem veya düzeni özdeşleştiren

skolastik

zihniyeti.

Birtakım ideolojiler devletimize, vatanımıza, halkımıza ağır bir yük teşkil etmektedir. Marksistler hâlâ Türkiye’de Marksist-Leninist (Bazıları Maoist) bir rejim kurulmasını istiyor. Yahu Marksist ideoloji iflas etti, Sovyetler Birliği dağıldı, bu adamlar neler sayıklıyor.

Sabataycıların kendi ideolojileri var. Bunu din gibi benimsetmeye çalışıyor. Düşünmüyorlar ki, dünyanın hiçbir ileri, düzenli, sağlıklı, demokrat, hukuklu, insan haklarına bağlı ülkesinde artık resmî bir ideoloji yoktur. Hür bir ülkede şu veya bu şahsın, şu veya bu grubun bir ideolojisi olabilir ama devletin olamaz. Resmî ideoloji sistemi demokrasiye, insan haklarına aykırıdır. Resmî ideoloji sistemleri mazide kalmıştır.

Şu Çin’e bakınız, hâlâ sözde komünist bir sistem gibi görünüyor ama orada Marksizmin-Leninizmin-Maoizmin papucu çoktan dama atılmıştır. Resmî ideoloji dogmasını, sultasını kırdıkları için de son derece ilerlediler, dünyayı iktisadî bakımdan neredeyse istilâ ettiler.

Devletimiz bütün ideolojilerin üzerinde olmalıdır. Hiçbir vatandaşa şu veya bu ideoloji empoze edilmemelidir. Resmî ideolojiler özelleştirilmelidir. İsteyen inansın, istemeyen inanmasın. Kimse kimseye baskı yapmasın. Parti kurmak serbest. Şu veya bu ideolojinin Türkiye’yi kurtaracağı sanılıyor ve iddia ediliyorsa, buyursunlar partilerini kursunlar; hür ve demokratik seçimlerle iktidar olurlarsa, hukukun ve insan haklarının sınırları içinde kalmak şartıyla istedikleri siyaseti takip etsinler.

Türkiye devleti bütün Türkiyelilerindir. Hiçbir parçanın, azınlığın, lobinin veya çetenin devletimizi ele geçirmesine izin vermemeliyiz. Bu devlet Türklerin de, Kürtlerin de, diğer etnik kökenlilerin de devletidir. Bu devlet Sünnîlerin de, Alevîlerin de devletidir. Bu devlet Dincilerin de, Çağdaşların da devletidir. Herhangi bir grup veya lobinin köşebaşlarını ele geçirerek, önemli stratejik mevkileri kontrol ederek, kadrolaşarak devleti sadece kendi emelleri için kullanmaya, kendisinden olmayanlara ikinci sınıf vatandaş olarak bakmaya hakkı yoktur.

Türkiye devletini kurtarmak, yüceltmek, korumak, güçlendirmek istiyorsak 1923’te Lozan’da birtakım gizli protokollarla verilmiş tâvizlerden vaz geçmeliyiz. Bu tâvizler devletimizin, milletimizin, vatanımızın aleyhinedir. Onlara bağlı kalarak ayakta duramayız, varlığımızı devam ettiremeyiz.

Ve en önemlisi:

Devletimiz üzerindeki G.Y. vesayetini, G. Y. sultasını artık kaldırmalıyız.

Bu devlet hepimizindir, bu Cumhuriyet hepimizindir. Devlet başka şeydir, sistem veya düzen başka şey… 19 Ocak 2006