Dikkatinize Sunulur
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 06 Ocak 2019
Perşembe
Deprem uzmanı bir profesörün beyanları, insanın damarlarında kanını donduracak kadar korkunç ve dehşetlidir. Diyor ki:
– İki dakika süreceği tahmin edilen sarsıntıda Topkapı Sarayı bile yıkılabilir ve içindeki baha biçilmez hazineler enkaz altında kalabilir.
– Deprem İstanbul’un bazı yerlerinde 8-9 şiddetinde olacaktır ki, bu durumda oralarda sağlam bina kalmaz.
Deprem konusunda kimsenin gündeme getirmediği bir konu daha var: Büyük bir devlet, depremi bahane ederek ve insanî yardım yapacağım diyerek donanmasıyla, hava kuvvetleriyle, ordularıyla İstanbul’u ve Marmara bölgesini işgal edebilir. Böyle bir teşebbüs, Endonezya’yı vuran büyük depremde ve tsunami felaketinde görülmüştü. Endonezya hükümeti uyanık davranmış ve büyük devlet kuvvetlerinin en kısa zamanda ülkeyi terk etmesini istemişti.
İstanbul depremi, profesörün tahmin ettiği gibi şiddetli ve yıkıcı olursa ülkemiz felç olacak ve böyle bir işgale zemin hazır olacaktır. Yedi (7) şiddetinde bir depremde İstanbul’da kırk veya elli bin binanın yassı kadayıf haline geleceğini bütün ciddî uzmanlar haber veriyor. Maalesef henüz ne hükümet, ne de Belediye bu binaları tahliye ettirmek için harekete geçmiş değildir.
Son Halife Abdülmecid bin Abdülaziz Han hazretlerinin kızı Darüşşehvar Sultan, Londra’da hicrî tarihle 100 yaşında vefat etti. Cenab-ı Hak rahmetiyle muamele buyursun. Medyanın bildirdiğine göre cenazede çok az kişi bulunmuş, Londra’daki Hanedan mensuplarının çoğu bile katılmamış. Müslümanların şu ilgisizliğine, garipliğine bakınız. Son Halife’nin kızı vefat ediyor ve cenazesine birkaç kişi dışında katılan olmuyor. İngiltere’de belki de 10 milyon Müslüman yaşamaktadır. Türklerin sayısı da az değildir.
Politikanın merkezinde bulunan, güngörmüş, kulağı delik önemli bir şahsiyet anlatmış: Birtakım güçler ve çevreler yeni bir
hazırlığı içindeymişler. Bu seferki, öncekinden daha tesirli ve şiddetli olacakmış. Darbeden sonra bütün gericilere, unutamayacakları bir ders verilecekmiş.
Böyle bir darbe yapılırsa ülkemizde yeni bir karanlık devir başlayacaktır. Ey ehl-i vatan hazır olun! Ey ehl-i rahat, ehl-i lüks, ehl-i konfor, ehl-i keyf!… Başlarınıza gelecek felâketleri düşünün ve titreyin.
Önemli bir şahsiyet, nüfus kütüklerinde gerekli değişiklikleri yaptırtmış ve kendisinin halis Türk ve halis Müslüman olduğunu gösteren yeni belgeler hazırlatmış.
Geçen gün tarihî bir caminin önünden geçiyordum, baktım minaresinin şerefesine tam on adet hoparlör koymuşlar. Bir şerefeye iki, bilemediniz üç hoparlör yetişmez mi? Peki niçin 10 hoparlör yerleştirmişler? Cevap: Daha fazlasını koymaya yer kalmadığı için…
Hadîs-i şerifte “bir kadının bir kediyi haps ettiği, kedinin yiyecek ve içecek bir şey bulamadığı için öldüğü ve bu yüzden Yüce Allah’ın o kadını cehenneme koyduğu” haber verilmektedir. Hadîs âlimleri bu kadının mü’mine olduğunu beyan etmişlerdir. Çünkü kâfire olsaydı, kediyi haps ettiği için değil, zaten küfründen dolayı cehenneme atılacaktı.
Son kuş gribi vak’alarında ülkemizde binlerce tavuk canlı canlı ateşe atılarak itlâf (yok) edilmiştir. Bu bir canavarlıktır, vahşettir. İnternette okudum, başka bir ülkede büyük miktarda tavuk sopalarla vurula vurula öldürülmüş. Sonra yorulmuşlar ve tavukları canlı canlı buldozerlerle ezerek itlâf etmişler.
Bu gibi vahşetler insanın vicdanını rahatsız ediyor. Bunlar, işlendikleri ülkelere felâket ve âfet getirir. Rahim ve Rahman olan Yüce Yaratıcı, Sahibi ve Mâliki olduğu mahlukata böyle zulüm, böyle işkence yapılmasından râzı olmaz.
Ey, sokak kedilerini ve köpeklerini vahşi ve merhametsiz şekilde öldürten belediyeciler! Sizleri uyarıyorum: Böyle yapmaya devam ederseniz, daha önce yaptıklarınıza tevbe etmezseniz, günahlarınızı affettirmek için hayvanlara iyilik etmezseniz Allah’ın yıkıcı azabına hazır olunuz. Allah’ın sillesinin ne zaman ve nasıl geleceği bilinmez. Siz gurur ve kibir içinde lüks otomobilinizle giderken ansızın
dabbenizin (binitinizin) frenleri boşalır ve aşağıdaki uçuruma uçarcasına düşersiniz. Kedilerin, köpeklerin, diri diri ateşe atılan tavukların ahı sizi yakmıştır…
Tâlik hatla, çividî mavi zemine altınla yazılmış büyük bir levham vardı. Bundan otuz yıl kadar önce tanıdıklarımdan biri
diyerek aldı ve levha geri gelmedi. Bu levhada “Men lehu kînun leyse lehu dînun” (Kin sahibinin dini yoktur) yazıyordu. Altında, küçük yazılarla manzum Türkçe tercümesi yer alıyordu. Hattatının adını unuttum.
Çok kindar ünlü bir kişiye bu sütunlardan sesleniyorum: Olgun Müslüman, başka bir Müslümana kin tutmaz. Kinle din bir arada bulunmaz. Hâtaları ve yanlışları yüzünden kendisini tenkit edenlere ve uyaranlara kin besleyen kişi, kâmil Müslüman değildir, sadece Müslüman müsveddesidir. Kindar olmayalım… Kin onu besleyen kişiyi yakar öncelikle.
Resûl-i Kibriya Efendimizi
Nâçiz bir Müslüman olarak Danimarka’yı tenkit zımnında iki şey yapmak üzere teşebbüse geçtim:
Birincisi: Kartpostal, pankart ve belki afiş şeklinde çok mânidar, çok edebî, çok sanatlı bir kompozisyon hazırlatıyorum. Bastırınca suretini burada yayınlar, sizlere haber veririm. (Bu birinci işin malzemesi hazırdır.)
İkincisi: Danimarkalıların meşhur bir filozofu vardır,
(1813-1855). Bu adam için dindar egzistansiyalist diyebiliriz. Bundan elli yıl kadar önce Kierkegaard’ın şu meâlde bir yazısını okumuştum: Bir yortu günü başkentin büyük kilisesinde kral, kraliçe, büyük devlet adamları, asilzadeler, yüksek dereceli rahipler âyin ve ibadet için toplanmışlar. Vaaz kürsüsüne genç bir rahip çıkıyor ve hazirûnu keskin bakışlarla süzdükten sonra şöyle diyor:
Daha nice ağır cümlelerle verip veriştiriyor. Kilisede herkes donup kalıyor… Kierkegaard’ın bu yazısını hangi Fransızca dergide okumuştum?.. Acaba Fransız Katolik dergisi
da mı? İşte bu yazıyı bulup, küçük bir broşür veya büyük bir posta kartı şeklinde yayınlamak istiyorum.
Yapılan edebsizlik ve tecâvüz dolayısıyla bütün Danimarkalıları suçlamak doğru olmaz. Ancak şu husus da iyi bilinmelidir ki, bir ülkede büyük bir fenalık vukua gelirse, oraya genel bir bela, musibet ve azap iner ve topyekûn vurur.
Danimarka,
konusunda Batı dünyasına öncelik etmiştir. İşi azıta azıta bugünlere geldiler. Fikir, ifade, basın hürriyeti diyorlar. Ne kadar gülünç bir savunma… Hürriyet mutlak ve sonsuz değildir. Ahlâklı, faziletli, bilge, vicdanlı, dengeli bir insan ve toplum, bir buçuk milyarlık İslâm âlemini kalbinden yaralayacak bir terbiyesizliği, ifade hürriyeti paravanası ardında yapmaz.
İslâm fıkhında, Resulullah Efendimize yapılan tahkir, suçlu sonradan pişman olsa ve tevbe etse bile affedilmez. Bu gibi saldırılar ve tahkirler gayretullaha dokunur.
Danimarka’nın, onun peşinden çirkin karikatürleri yayınlayan diğer ülkelerin başlarına gelecekleri bekleyiniz. Böyle azgınlıklar, hem dünyada, hem de ahirette ceza görür. 17 Şubat 2006