Gerçekten

nefis

bir kitap… Ben nefis sıfatını her güzel şey için kullanmam. Hattâ bu kitaba

enfes

demek gerekir. Şimdi zengin Türkçeyi bilen hemen hemen kalmadı,

enfes, en nefis demektir.

Kitap Fransızca, ismi

“Istanbul, Bosphore Et Dardanelles”.

Fransa’da

Gallimard Yayınevi

çıkartmış, 408 sayfa. İçinde irili ufaklı binden fazla resim bulunuyor. Mübalağa etmeden söylüyorum, bu

400 küsur sayfalık kitaba 4 bin sayfalık bilgi doldurmuşlar.

Böyle bir eser ortaya koydukları için Fransızları takdir etmek gerekir. Kalabalık bir heyet tarafından yazılmış, hazırlanmış, tertib edilmiş. Bir turist rehberi gibi görünüyor ama

tek başına bir ansiklopedi.

Dostlarımdan bir doçent kitabı görünce

“Ben bununla öğrencilerime bir sene ders okutabilirim”


dedi.

Eserin 46’ncı, 47’nci, 48’inci sayfalarında

Türk lisanı anlatılıyor.

O kısımdan kısa bir paragrafın tercümesini okuyucularıma sunuyorum:

Reformun Sonuçları

“Dildeki zorbaca kopukluğa,

bir de Arapça alfabenin yasaklanması eklenince

ortaya bir felaket çıktı. Lisan ve edebiyat eğitiminin Arap yazısı ile olması, Latincede ve eski Yunancada olduğu gibi, büyük bir kültürün temellerini teşkil edecekti. Cumhuriyet çocukları, mimarlık ve tarih bakımından çok zengin bir ortam içinde olmalarına rağmen

(Osmanlı arşivlerinde 55 milyondan fazla [Arap yazısıyla] belge var)

dedelerinin mezar taşlarını okuyabilmekten acizler!”

(s. 47)

Kitapta bizim alışık olduğumuz için farkına varmadığımız çok önemli bir realiteye de dikkat çekiliyor.

“Türkler baş, el ve vücut işaretleriyle anlaşıp konuşuyorlar”

deniliyor. Bu konuda, ressam çizgisi ile

on da resim basmışlar

, inşaallah bunların temiz fotokopilerini çektirip bir yazımda okuyucularımın dikkat ve ibret bakışlarına sunacağım.

Bakın,

akıllı ve kültürlü Fransızlar bile bizdeki şu mahut dil devrimi için

“felaketle sonuçlandı”

hükmünü verebiliyorlar.

Biz ise, dil sadeliğini, öz Türkçeyi bir başarıymış gibi görüyoruz.

Birtakım güçlükler ferdlere ve toplumlara güç, vasıf ve üstünlük kazandırırlar. Lisanın, yazının zorluğu bu cümledendir. Japonya’da üç çeşit yazı var, üçü de çok çetrefil, öğrenilmesi hayli zor. Japonlar öğrenmeye küçük yaştan başladıkları zor yazılarıyla güçlü, vasıflı ve üstün olmuşlardır.

Efendim, halk yüksek tabaka Türkçesini anlamıyormuş…

Bundan tabii ne olabilir?

Her ülkede iki lisan vardır,

birincisi

herkesin konuştuğu günlük iletişim vasıtası

, sokak, çarşı-pazar lisanıdır, bunu öğrenmek için ilkokula bile gitmeye lüzum yoktur.

Bu lisanın hacmi birkaç yüz kelimedir.

Bunun yanında bir de,

konuşulmayan, yazılan edebî, zengin kültür lisanı bulunur.

Bunda

on binlerce kelime, kavram yer alır.

Medeniyet bu ikinci lisanla olur.

Bir toplum yazılı, edebî, zengin lisanını yitirince bedevîleşir ve geri kalır.

1950’li, 60’lı yıllarda Türkiye’nin gündeminde “Türkçe Meselesi” vardı.

Birtakım profesörler, okumuşlar, aydınlar bunu tartışıyorlardı.

O tarihlerde uyduruk Türkçe henüz yerleşmemişti.

Şimdi eski nesiller dünyayı terk ettiler ve

gündemimizde lisan maddesi diye bir mesele bulunmuyor.

Hem hapı yutmuşuz, hem de haberimiz yok.

Lisan meselesi üzerinde en fazla Müslüman ve milliyetçi kesimin durması gerekir.

Çünkü onlar tarihî devamlılığa, geleneklere, millî kimliğe, millî kültüre, millî kişiliğe bağlıdırlar. Yazık ki, ne dindar kesimde, ne de milliyetçi zümrede lisan meselesi üzerinde gereği kadar durulmuyor.

Fransızlar ne diyorlar?

“Türkler dedelerinin mezar taşlarını okuyamıyor”

diyorlar. Dünyada hangi milletin başına böyle bir kültür felaketi gelmiştir?

Bende, yukarıda tanıttığım Fransızca kitabın İtalyancaya yapılmış tercümesi de var. Orada dil devrimimiz için,

“Conseguenze disastrose”

denilmiş. Bilenler ne mânâya geldiğini anlarlar.

Bazı çokbilmişler,

“Be adam, ağzında ne geveliyorsun, Arap yazısına mı dönülmesini istiyorsun?” ş

eklinde tehditkâr sorular sorabilirler. Onlara şu cevabı veriyorum:

– Türkiyelilerin, bin yıldan fazla kullanılmış olan yazıyla Türkçe okuma ve yazmayı öğrenmelerini istiyorum… Buna bir itirazınız var mı? Bilgi güçtür. Arap alfabesiyle yazılan Türkçe öğrenmek ayıp mıdır, suç mudur? Bence bir üstünlüktür, bir fazilettir.

Adam üniversitede profesör olmuş, ama

kapının üzerindeki Eski Türkçe kitabeyi

okuyamıyor. Zengin Türkçede böylelerine

“Elifi görse mertek sanır”

derler.

Müslüman kesimin

Osmanlıca konusunda ilgisiz, lakayt, umursamaz tavrı

beni gerçekten üzüyor. Son yirmi beş yılda bu sahada gayret gösterilmiş olsaydı, şu anda

milyonlarca vatandaş Osmanlıcayı öğrenmiş olacaktı.

Yazık ki, birtakım Müslümanlar lisan, tarih, edebiyat, sanat, kültür meselelerine; cami helâları, cami şadırvanları, cami meşrutaları, cami kaloriferleri, cami klimaları, cami vantilatörleri, cami hoparlörleri kadar önem vermiyorlar. Baht utansın!

Bazı cemaatler var, işleri güçleri büyümek, daha fazla büyümek, en büyük olmak. Bunun yanında para toplamak, daha fazla para toplamak, en fazla para toplamak. Üçüncü olarak da, taraftar kazanmak.

Bünyeleri içine on binlerce genci alıyorlar ve onlara bin yıllık Türkçeyle okuma-yazma bile öğretmiyorlar.

Gayretsizler, hamiyetsizler, şuursuzlar.

Yasakmış…

Bu iddia yalandır.

Osmanlıca öğretmek ve öğrenmek ülkemizde kesinlikle yasak değildir.

Üniversitelerimizde öğretiliyor, birçok dernek ve kuruluş Osmanlıca dersleri veriyor.

Bütün bunlar yasal sınırlar içinde yapılıyor.

Yasak olan, Osmanlıca ile gazete, kitap, dergi çıkartmak ve eğitim yapmaktır.


Hiçbir tembel ve şuursuz Müslüman, yalanlarla kendini mazur göstermeye çalışmasın.

Osmanlıca öğrenmek için

ille de dindar, ille de milliyetçi olmak gerekmez.

Bir ateist de Osmanlıca öğrenirse

daha kültürlü, daha güçlü olmuş olur. Nitekim birtakım dinsizler, Osmanlıcayı öğrenmektedir.

Türkiye dışındaki birtakım ülkelerde Arap yazısıyla Türkçe süreli yayınlar, kitaplar, broşürler çıkartılmaktadır.

Maalesef bunlar Türkiye’ye gelmiyor, satılmıyor. Bendeniz bunlardan, İran’da çıkan

“Varlık”

dergisine aboneyim.

İmlâsı Osmanlıların imlâsına uymuyor ama yine de okuyup anlayabiliyorum.

Eskiden Batı Trakya’da

Gümülcine’de

hem Latin harfleriyle, hem Arap harfleriyle

“Sebat”

adında Türkçe bir gazete çıkardı.

Irak’taki Türkmen kardeşlerimiz de, Türkçeyi Arap harfleriyle yazarlar.

Lisanımız şimdiye kadar on beşe yakın yazı sistemi-alfabe ile yazılmıştır.

Orta Anadolu’da yaşayan

Karaman Rumları

, Rumca bilmezlerdi, ana dilleri Türkçeydi. Onlar Türkçeyi Grek harfleriyle yazmışlardır.

Grek harfleriyle yazılan bu Türkçeye Karamanlıca denir.

Osmanlı İmparatorluğu zamanında Ermeniler, Türkçe gazeteler, dergiler, kitaplar çıkartmışlardır. Onlar da, lisanımızı Ermeni yazısıyla yazmışlardır.

Kırım’daki Karaylar etnik köken itibarıyla Türk’tüler, Yahudi dinine girmişlerdi. Onlar Türkçeyi İbranî harfleriyle yazmışlardır.

Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra Azerbaycan’da, başka Türk ülkelerinde eski İslâm yazısına dönülmesini isteyenler oldu.

Amerikalılar, Siyonistler, Haçlı dünyası ve bizdeki Pembeler bunu engellediler.

Muhterem okuyucum, sen büyük dedelerinin mezar taşlarını okuyabilen bir Türkiyeli misin?

Okuyamıyorsan vah sana, yazık sana!

Arap harfleriyle yazılan Türkçeyi öğrenmek çok mu zor? Hayır, yanılıyorsun.

Medenî insanlar hiç konuşanı kalmamış olan ve hiyeroglif yazısıyla yazılan kadim Mısırca lisanını bile söktüler, öğrendiler, lügatini ve gramer kitabını yazdılar.

İnsan azminin elinden hiçbir şey kurtulamaz…

(Çin idaresindeki Doğu Türkistan’da da lisanımız Arap harfleriyle yazılır, ancak orada imlâ son derece değiştirilmiştir.)

09 Haziran 2005