CumartesiDin ilimlerini bihakkın okuyup icazet (geleneksel diploma) almış, âlim sıfat ve ünvanını kazanmış, ulema sınıfına dahil olmuş kimselerin birtakım sorumlulukları ve vazifeleri vardır.

Birincisi: Halka İslâm’ı anlatmak, herkesin ilmihal bilgisini öğrenmesini sağlamak, bu bilgilerin hayata uygulanmasını teşvik etmek.

İkincisi: Kendinden sonra bu hizmetleri yürütecek talebe yetiştirmek.

Üçüncüsü: İtikadın ve dinin sıhhatini korumak için bid’atlara, sapıklıklara, suikastlara karşı savunma yapmak, reddiyeler hazırlamak.

Dördüncüsü: Yöneticileri, aydınları, yüksek tabakayı irşad etmek, onlara öğüt vermek. Yâni diliyle ve kalemiyle emr bi’l-mâruf ve nehy ani’l-münker yapmak.

Beşincisi: Yaşayış ve davranış tarzlarıyla topluma örnek olmak.

Medreselerin kapatılmasından bu yana yetmiş küsur yıl geçti. Artık eski usul ve tarz ulema yetiştiren ilim ocaklarımız yok. İslâm âleminin başka ülkelerinde, Mısır’da, Pakistan’da, Suriye’de okuyup gelenler var. Bir de yurt içinde özel olarak ders alan ve yetişen kimseler mevcut. Türkiye’de şu anda gerçekten din alimi olan, icazeti bulunan, fetva vermek hususunda ehliyet kazanmış bulunan kaç İslâm âlimi vardır? En iyimser tahminle bunların sayısı birkaç yüzü geçmez.

İşte bu zevata şu anda çok büyük bir vazife düşmektedir. Bunu yapmadıkları takdirde büyük vebal altında kalacaklardır. O da şudur:

İslâm düşmanları yeni bir İslâm türetmek üzere yoğun bir faaliyet içindedir. Bu adamların engellenmesi gerekmektedir. Bunlar nasıl bir İslâm istiyor?

(1) Dinin dört temel kaynağını bire indiriyor; Sünneti, icmâyı, kıyası reddediyor.

(2) Bunlar asıl İslâmiyeti “İlmihal Müslümanlığı” diyerek reddediyor. Kendi çıkardıkları bozuk dine “Kur’ân Müslümanlığı” gibi cazip bir isim takıyor.

(3) Bunlar, Sünnet’i dışladıkları gibi Resûlullah Efendimiz’i de dışlıyor, “Peygamber bir postacı idi. Dini tebliğ etmiş ve ölmüştür. Ölümünden sonra işi bitmiştir…” diyorlar.

(4) Zındık bir İlahiyatçı, mürted ve kâfir Reşad Halife’nin sapık fikir ve görüşlerini, hakikî İslam budur diyerek Türk toplumuna sinsice aşılamaya çalışıyor. Reşad Halife, Kur’an’ın Tevbe suresinin son iki ayetinin sonradan ilave edildiğini, namazda salavat getirmenin küfür ve şirk olduğunu, bugünkü İslam’ın Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi tahrife uğramış olduğunu açıkça ilan ve iddia etmiştir.

(5) Zındık reformcular dinimizin müttefakun aleyh temel hükümlerinde kendi kafalarına, heva ve heveslerine göre ictihad yapmaktadır.

Memleketimizde uzun zamandan beri genç nesillere güçlü bir din eğitimi verilemediği için zındıklar hayli taraftar toplamışlar, halktan ve aydınlardan nice kimsenin kafasını karıştırmışlardır.

Kur’ân, Sünnet ve cemaate bağlı hakikî din alimlerinin bunca zındıklık, reformculuk, bozgunculuk ve suikast karşısında susmaları doğru değildir. Haçlı dünyası ve onların içimizdeki işbirlikçileri Şeriatsız, fıkıhsız, düzmece bir din çıkartmak istiyor. Hiçbir müslümanın, hele alim kişilerin böyle bir suikaste sessiz kalması caiz değildir.

Bu memlekette her yıl temiz ve saf Müslümanlardan, İslam’a hizmet edilecek vaadiyle milyarlarca dolar toplanmaktadır. Bu paralardan gerekli miktarda bir fon ayrılarak, bununla gayet ilmî, gayet ciddî reddiyeler, açıklamalar, savunmalar hazırlanmalı ve yayınlanmalıdır.

İslam’ı zındıklara, reformculara, İbn Sebe’ çömezlerine karşı savunma bir farz-ı kifâyedir. Bu farz külliyen terk edilirse bütün Ümmet-i Muhammed mes’ul olur. Tabiî, bu hususta en büyük sorumluluk da icazetli hakikî din alimlerine aittir.

Bundan birkaç yıl önce mübarek bir Ramazan ayında beş yıldızlı bir otelde bir iftar yemeği verilmiş ve birtakım kimselere tolerans ödülleri dağıtılmıştı. Maalesef, ödül verilen kimselerden biri de reformcu bir ilahiyatçı idi.

Ehl-i sünnet geçinen ve doların milyarlarıyla oynayan birtakım zengin ve güçlü din baronları ne yazık ki, ehl-i sünneti, gerçek İslam’ı savunmak için küçük parmaklarını bile kıpırdatmamaktadır.

Tashih-i itikad, dini savunmak, sapıklıkları ve zındıklıkları red ve cerh etmek için çalışmaları, gayret göstermeleri gereken birtakım din baronları nelerle uğraşıyor?

(A) Onlar ben ben ben… demekten başka bir iş yapmıyor. Onlar benliklerini putlaştırmışlardır. Kendilerini kainatın mihveri sanmaktadırlar.

(B) Onlar Müslümanlardan hizmet için toplanan büyük miktardaki paraları kendi heva ve hevesleri, kaprisleri, ihtirasları uğrunda harcamaktadır.

(C) Onlar İslam’ı ve Ümmet’i bir bütün olarak ele almamakta, kendilerinden ve cemaatlerinden başka şeyleri dışlamaktadır.

Türkiye’de şu anda kitap, broşür, gazete ve dergi çıkartmak serbesttir, izne ve ruhsata tâbi değildir. Dinimizi kitaplar, broşürler vasıtasıyla öğretebilir ve savunabiliriz. Bu yeterli olmaz ama hiç yoktan iyidir. Bilhassa zındıklara, reformculara, işkembe-i kübralarından uyduruk içtihad yapan naylon müctehidlere karşı yekun olarak milyonlarca basılıp dağıtılacak çok kaliteli broşürler hazırlanıp çıkartılması zarurî bir ihtiyaçtır.

Bir takım kısa akıllılar “Böyle yayınlar fitne ve fesada sebebiyet verir” diyerek vazifeden kaçmaktadır. Asıl en büyük fitne ve fesat dinde reform yapılmak istenmesi, dinimizin bozulması için çalışılmasıdır. Buna, bütün yasal imkanlarla direnmemiz, dinimizi savunmamız gerekir.

Bildiklerini halka söylemeyen, sapıklıkları reddetmeyen alimler bu dünyada ve ahirette çok kötü duruma düşeceklerdir. Resulullah efendimiz “Ahirette en şiddetli azaba duçar olacak kimse bildiği ile âmil olmayan alimdir” buyurmuşlardır.

Doğruyu söyleyen alimler birtakım sıkıntılara ve zulümlere uğrayabilirmiş. Bu çok normaldir. Dünya bir imtihan yeridir. Belanın en şiddetlisi Peygamberlere (Selam olsun onlara), sonra derece derece veli ve salih kullara gelirmiş. Eski büyüklerin başlarına gelen bela imtihanlarını biliyoruz.

“Zındıklık ve reformculuk, dışarıdan kundaklanan büyük bir yangındır. Böyle bir yangın karşısında yan gelip yatanlar delidir. Söndürmezsek, bu yangın dünyamızı ve ahiretimizi yakar. 23 Aralık 2001