Din Büyükleri, Din Prensipleri
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Şubat 2019
Cumartesi
(1) Şeyhülislâm Tokatlı Mustafa Sabri efendi ile Düzceli Zâhid el-Kevserî yirminci asrın çok büyük, çok muteber, çok değerli iki İslâm âlimidir. Türkiye bu iki büyük zatı yetiştirmiş olmakla ne kadar öğünse azdır. Bu iki zat da vatanlarından hicret etmek zorunda kalmışlar ve diyar-ı gurbette vefat etmişlerdir. Kendilerini tanımamız, eserlerini okumamız, onları rahmetle anmamız gerekir. Ehl-i Sünnet ve Cemaat İslâmlığına hizmet etmişlerdir. Bid’atlerle mücadele etmişlerdir. Peygamberimizin vârisleridir. O’nun şefaatine nâil olmalarını niyaz ederiz.
(2) Merhum Erzurumlu Ömer Nasuhi Bilmen efendi hazretleri bu ülkenin yetiştirdiği son müftülerdendir. Telif ve tasnifine muvaffak oldukları, Büyük İslâm İlmihali ile anadilleri Türkçe olan Müslümanlara çok büyük bir hizmet etmiştir. Bu eser, Hanefî mezhebine ve fıkhına bağlı her sünnî Müslümanın başucu kitabı olmalıdır. Bilhassa itikad ve ahlâk kısmını defalarca okumalıyız.
(3) Bediüzzaman Said Nursi hazretleri muntazam bir medrese mektep tahsili görmeden yüksek ve parlak ilim, irfan mertebesine yükseltilmiş ulu bir zattır. En karanlık devirlerde İslâm’a, imana, Kur’ân’a, Şeriata hizmet etmiş, büyük bir fütuhata nail olmuştur. Müslüman Türklerin velinimetlerindendir. Kendisini rahmetle anarız. O, bir Nurcu büyüğü değil, bir İslâm büyüğüdür. Bir ihlâs, sabır, azim istikamet kahramanıdır.
(4) Silistreli Şeyh Süleyman Hilmi Tunahan hazretleri de İslâm’a, Kur’ân’a, Şeriat’a büyük hizmetler etmiş; paralel ve alternatif bir medrese eğitimi sistemi kurarak onbinlerce, yüzbinlerce, günümüze kadar milyonlarca vatandaşımızın imanlarının kurtulmaları için hizmet vermiştir. Bu hizmetlerin ücret ve mükafatını kullardan, yaratıklardan beklememiş, sadece Allah’tan beklemiştir. Kendisine minnet ve şükran borçluyuz. Makamı Cennet olsun.
(5) Şeyh Abdülhakim Arvasî hazretleri son devrin maneviyat güneşlerindendir. Nice insanı doğrudan doğruya veya dolaylı olarak irşad etmiş, ebedî saadetlerinin kurtulmasına vesile olmuştur, kendisine hayır dualar ederiz, rahmet okuruz.
(6) Sevad-ı Azam ve Ehl-i Sünnet ve Cemaat cadde-i kübrasında yürüyen, halkı da bu yolda olmaya davet eden; insanları ilahî vahyin, Kur’ân ve Sünnetin ışığında irşad eden; bu yolda çileler çeken, hakaretlere uğrayan, bazısı canını bile kurban eden bütün hakikî ve âmil ulemaya, kâmil şeyhlere ve mürşidlere, isimleri unutulmuş Müslümanlara çok şeyler borçluyuz. Onları unutmayalım, gönüllerimizde onlar için tahtlar kuralım.
(7) İslâm, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemden bugüne kadar bozulmadan, tahrife uğramadan, bir kopukluk olmadan gelmiştir. Resulullah Efendimiz (Salat ve selâm olsun O’na) “Ümmetim delâlet (sapıklık)üzerinde ittifak etmez” buyurmuştur. Gerçek İslâm Kur’ân’ın ve Sünnetin doğru yorumuna dayanan İslâm’dır; o da Ehl-i Sünnet ve Cemaat İslâmlığıdır. Yukarıda isimlerini minnetle andığım büyük zatlar bu yol üzerinde olmuşlar ve Müslümanları bu yola çağırmışlardır. Bu yolun doğruluğunda ondört asırlık bir icma bulunmaktadır.
(8) Dinimiz mükemmel, son şeklini almış, ilahî bir dindir. Allah’ın koruması altındadır. Bizim Peygamberimizden başka peygamber gelmeyecektir. İslâm’dan başka din, Muhammed aleyhisselamın Şeriatından başka Şeriat gelmeyecektir. Bu dinin ahkamı Kıyamet’e kadar geçerli ve bâkî olacaktır. Sanki İslâm dini eskimiş, zamanla eskimişmiş gibi dinde reform ve yenilik yapmaya kalkışmak çok büyük bir sapıklık, çok vahim bir davranıştır. Bütün Müslüman kardeşlerimizi böyle sapıklıklara ve yanılgılara karşı uyarırız.
(9) İlâhî vahy aklın en büyük ışığı ve rehberidir Bir insanın mükellef ve sorumlu olması için akıl gerekir ama akıl kesinlikle vahiyden üstün değildir.
(10) Avrupa’da, Amerika’da, dünyanın çeşitli ülkelerinde ilim ve kültür şahikalarını çıkmış nice kimse ihtida ederek İslâm dininin hükümlerini kabul etmişlerdir. Niçin?Çünkü onlar gerçekten akıllı insanlardır. Akıl ancak vahyin rehberliğinde iyi, güzel, doğru işler yapabilir. Akıl tek başına yeterli olsaydı dünya bugünkü berbat ve perişan hale düşmezdi.
(11) Tasavvuf İslâm’ın ahlâk ve fazilet boyutudur. Tasavvuf ve tarikatin İslâm’ın zâhirine, Şeriat’a uyması gerekir. Şeriatsız tasavvuf olmaz. Şeriata aykırı tasavvuf ve tarikat sapıklıktır. İslâm tasavvufu Hind’ten veya başka medeniyet ve kültürlerden gelme değildir; onun kaynağı Kur’ân ve Sünnettir. Tasavvuf zincirinin baş halkası Resûl-i Kibriya Efendimizdir.
(12) İslâm’ın hakkıyla anlaşılabilmesi ve öğrenilebilmesi için sadece kendi kendine rastgele kitap okumak yetişmez. İslâm, rehberlik, hocalık yoluyla talim ve teallüm edilir (Öğretilir ve öğrenilir). İslâm’ı ‘âmil ve gerçek hocalar ile kâmil ve hakikî şeyhlerden öğrenmek icab eder.
(13) Reformcu, bid’atçi, yenilikçi ilâhiyatçılar peşlerine takılanları Mevlâ’ya değil, belâya götürürler. (Geleneksel çizgi üzerinde bulunan, Sünnilik hüküm ve prensiplerinden ayrılmayan ilâhiyat hocalarını tenzih ederim.)
(14) İslâm kesinlikle bir ideoloji değildir. İslâm’ı Şeriatsız ve fıkıhsız bir hümanizma haline dönüştürmek isteyenler yanlış yoldadır.Bu yola girenler, farkında olmadan şeytanın tuzağına düşebilir ve imanlarını yitirebilirler. İmanını yitiren ise ebedî saadetini kaybetmiş olur.
(15) Kur’ân’a, Sünnete, Selef-i Sâlihîn tatbikatına, Fıkha, Şeriata, ondört asırlık icma-i ümmete göre İslâm’ın en büyük amelî (eyleme, işlemeye ait) müessesesi beş vakit namazdır. Namazın farziyetini inkâr eden, ‘O eskidenmiş, bu devirde gerekmez…” şeklinde şeytanî kuruntulara kapılan kimse dinden çıkar, kâfir olur. İnkâr etmediği halde tembellik yüzünden kılmayan kimse ise büyük günah işlemiş olur. Akıllı Müslüman namazdan büsbütün kopmaz. Akıllı Müslüman namaza büyük önem verir. Erkekler için (hür ve mukim olmak şartıyla) farz namazları cemaatle kılmak mecburiyeti vardır. “İsterse yalnız kılar, isterse cemaatle kılar…” sözü eksiktir, yanılgıya götürebilir. Çünkü cemaat, Hanefî mezhebine göre sabah namazının sünnetinden daha kuvvetli, vâcibe yakın bir sünnet-i müekkede olup, şer’î özür olmaksızın terki câiz değildir.Bu asır Müslümanları maalesef beş vakit namazın cemaatle edası hususunda büyük ihmal, gaflet, tehâvün içindedir. Kaç hoca ve şeyh kaldıysa Ehl-i İslâm’ı bu konuda uyarmaları ve onlara örnek olmaları gerekir. İslâmcılık tasladıkları halde namaz kılmayan birtakım adamlar iyi Müslüman değil, Müslüman müsveddesi ve karikatürüdür. Namazı boşlayan, namazı ihmal eden, namazı hafife alan Müslüman bir toplum batmaya, yıkılmaya mahkûmdur. Belki sinsice baltalamalar, kösteklemeler oluyor ama Anayasamız, kanunlarımız namazı men etmiyor. Kılmayanların hiçbir mâzeretleri yoktur. Zengin, varlıklı, kodaman, ünlü, makamlı, mevkili, unvanlı Müslümanların camiye ve cemaate gelmemeleri onlar için çok büyük bir ayıptır. Örnek olmaları, farz namazları, devamlı gelemeseler bile zaman zaman camilerin ön saflarında (ihlâsla) kılmaları gerekir. Aksi takdirde sorumlu olurlar.
(16) İslâm dini ile İslâmcılık aynı şey değildir, bu ikisini özdeşleştirmemek gerekir. Son otuz yıllık yakın tarihimiz göstermiştir ki, İslâm’a veMüslümanlara en büyük zararı İslâmcılık ve İslâmcılar vermiştir.
(17) İslâm dini yücedir, kutsaldır, mukaddestir. Bu din asla ve asla ticarete âlet edilemez. İslâm ticareti yapanlar; karı satanlardan, ırz düşmanlarından, katillerden, cânilerden daha kötü ve alçaktır. Bunları adam sayıp alkışlayanlar ise ahmaktır, eblehtir, beyinsizdir. Hiçbir gerçek din büyüğü, âlim, şeyh, mürşid, önder din ticareti, mukaddesat bezirgânlığı yapmamıştır. Din tâcirlerine, mukaddesat bezirgânlarına, İslâm sömürücülerine lânet olsun!
(18) Din tahsili görüp din âlimi olmayan câhil Müslümanların dinî konularda tartışmaları, işkembe-i kübralarından konuşmaları, kendi nefs ve hevalarına göre fetvalar vermeleri, görüşlerini bildirmeleri, dinî konularda “Bana göre böyledir…” şeklinde küstahlık etmeleri İslâm toplumu için büyük bir felâket, kaos ve kargaşadır. Şeytanın bu tuzağına düşmemeliyiz. Kur’ân hepimizin kitabıdır ama, ilmi olmayanların ondan hüküm çıkarmalarına cevaz verilmemiştir. 12 Ekim 2003