Salı

SAĞLIKLI bir medeniyetin birinci ilkesi din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyetidir. Bir ülkede bu hürriyet yoksa, yahut kısıtlıysa orası medenî değildir.

Tarihte din ve inanç hürriyetine en fazla değer vermiş, hürmet etmiş sistem Osmanlı sistemidir. Bu sistem bir “Milletler birliği”nden meydana geliyordu. Bütün Müslümanlar bir milletti. Hıristiyanların kendi kiliselerine göre milletleri vardı, Museviler ayrı bir milletti.

Bugün ve yakın tarihimizde Türkiye’de din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyetine en fazla saldıranlar bir kısım medya mensuplarıdır. Medenî bir insanın, hele bir medya mensubunun dine, inançlara, dindarlara saldırması büyük bir ayıptır.

Dinî konularda tenkit, tartışma, müzakere olamaz mı? Elbette olur ama sadece ilmî ve teolojik platformlarda olur. Hıristiyan, Musevî veya ateist bir oryantalist çıkar, İslâm dini ile ilgili bir hususu tenkit eder; Müslüman âlimler ve aydınlar da ona cevap verirler. Gazete sütunları, televizyon ekranları din, inanç, ibadet konularının tartışma yeri değildir.

Bizde, İslâm dinine ve dindar Müslümanlara en fazla ve en şiddetli şekilde saldıranlar içinde birtakım militan ve fanatik Sabataycılar bulunmaktadır. Yaptıkları çok yanlıştır. Çünkü:

1. Onların ataları 1492’de İspanya’dan kovuldukları zaman, Müslüman Osmanlılar kendilerini bu topraklara davet ve kabul etmişler, onlara bir vatan kazandırmışlardır. Böyle bir iyiliğe karşı minnet duymaları, teşekkür etmeleri gerekirken İslâm’a ve dindar Müslümanlara saldırmak ile nankörlük yapmış olmuyorlar mı?

2. Sabataycılar iki kimlikli vatandaşlardır. Zâhiren, dış görünüş itibarıyla Müslümandırlar ama asıl kimlikleri Yahudiliğin bir kolu olan Sabatay Sevi dini veya tarikatıdır. Şayet medenî insanlar, iyi vatandaşlar olmak istiyorlarsa çoğunluğu teşkil eden Müslümanlara çatmamaları, düşmanlık etmemeleri gerekir. ABD’de, İngiltere’de, Kanada’da, İsveç’te, Norveç’te din, inanç, dinî uygulama ne kadar sınırlanmış ise bizde de ancak o kadar sınırlı olmalıdır.

Bütün medenî ülkelerde dindar Müslümanlar kıyafetleri yüzünden baskıya, zulme, hakarete mâruz kalmıyor; bizde de öyle olmalıdır. Dinsizler dillerine bir siyasal İslâm lafı dolamışlardır. Ben şahsen yüce İslâm dininin politik ihtiraslara alet edilmesine karşıyım. Lakin bir ülkede siyasal dinsizlik, siyasal ateizm, siyasal küfür varsa, siyasal İslâm’a da izin verilmeli, tolerans gösterilmelidir. Aksi takdirde nasıl eşitlikten, hukuktan bahsedilebilir?

Terbiyeli, kültürlü, medenî, iyi vatandaş olmak istiyorlarsa gazeteciler ve televizyoncular dinî konularda militanlık yapmamalıdır. Hiçbir dindar vatandaş gerici değildir.

Hiçbir gazetenin, hiçbir televizyonun, hiçbir siyasî sistemin veya kliğin İslâm dini ile, dindar Müslümanlarla savaşmaya hakkı yoktur. Bir toplum içinde çeşitlilik olması tabiîdir.

Din, inanç, dinî uygulama konularında bazı tenkitler yapılması gerekiyorsa bunlar terbiye, edeb, centilmenlik ile yapılmalıdır. Bu ülkede İslâm’ı ve Müslümanları cumhuriyet için büyük bir tehlike ve tehdit olarak görenler vardır. Cumhuriyet için asıl en büyük tehlike ve tehdit bu zihniyettir.

Hiçbir resmî ideolojinin İslâm diniyle, Müslümanlarla mücadeleye hakkı yoktur. Sovyetler Birliğinin dinsiz, din düşmanı bir rejimi vardı. Yıkıldı gitti. Ne kadar güçlü olursa olsun hiçbir siyasî iktidar din ile yaptığı savaşı kazanamaz. Koskoca Roma imparatorluğu Hıristiyanlık ile yaptığı savaşı kaybetmiştir.

Bazı Arap ülkelerinin, bazı Türkistan devletlerinin İslâm’a karşı açmış oldukları savaşlar, kendilerinin yıkılmasıyla sonuçlanacaktır. Gazetecilerimiz, televizyoncularımız din konusunda, din ve inanç konusunda çağdaş standartları bilmeli ve bunlara riayet etmelidir. Dinsiz olmak, çoğunluğun din ve inanç hürriyetini tanımamak hakkını vermez. Ülkemizde ateist, dinsiz ve inançsız medyacılar ikiye ayrılır.

Bir kısmı medenî insanlar ve vatandaşlardır. İslâm’a ve Müslümanlara saldırmazlar, aksine onların çiğnenen haklarını korurlar. Büyük gazetelerden birinde günlük fıkralar (köşeyazıları) kaleme alan ateist bir kadın yazarımız başörtülü kızlarımızın haklarını o kadar güzel müdafaa etmektedir ki, onun bu yazılarına hiç tereddütsüz ben de imzamı koyabilirim. Lakin madalyonun öteki tarafında birtakım saldırgan, militan, azgın ateistler vardır ki, sanki İslâm’a ve dindar Müslümanlara amansız bir savaş açmışlardır.

Din ve dindar düşmanları kendilerini okumuş, kültürlü, entelektüel, vasıflı, üstün insanlar olarak görüyorlar; yanılıyorlar. Okumuş, aydın, entelektüel bir insan, bir vatandaş kendi ülkesinin, kendi halkının dinine, din ve inanç hürriyetine cephe almaz. Dinsizlik ve ateizm bir trajedidir. Kendi hallerine üzülüp ağlayacaklarına, dine ve dindarlara saldırıyorlar.

Amerika’da Christian Science Church adında bir din vardır. Ondokuzuncu yüzyılda Mary Baker (1821-1910) adında bir kadın tarafından kurulmuş olan bu dinde hastalığa, mikroplara, tıbba, doktora, tedaviye inanılmaz. Dünya üzerinde birkaç milyon taraftarı bulunan bu din mensupları içinde bir tek doktor, eczacı yoktur. Hastahaneye gitmeyi, tedavi olmayı kabul etmezler. Bu dinî cemaat Amerika’nın beş büyük gazetesinden biri olan “The Christian Science Monitor”u çıkartmaktadır. O ülkede, inançlarından ve görüşlerinden ötürü bu din mensuplarına kimse saldırmaz. Saldıran bir akılsız çıkarsa ayıplanır ve cezalandırılır. Orada insanların inançlarına, o inançlar bazılarına ters de gelse saygı gösterilir.

İslâm dini akla, hikmete, ilme, irfana uygun bir dindir. Birtakım fanatik Farmasonların, militan Sabataistlerin, beyinleri bâtıl ideolojilerin ilkeleriyle dumura uğramış inkârcıların yüce İslâm dinine ve dindar Müslümanlara saldırmaları, hakaret etmeleri ülkemizin büyük ayıplarındandır. Din ve inanç hürriyetinin sınırları yok mudur? Elbette vardır.25 Temmuz 2001