Din Düşmanları ve Din Sömürücüleri
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Mart 2019
Perşembe
Bu ülkeyi, bu milleti, bu devleti mahveden iki büyük belâ var: Biri din düşmanlığı, ötekisi din sömürüsüdür. Din düşmanları çağdışı adamlardır. Ne hukuk dinlerler, ne demokrasi bilirler, ne de temel insan hak ve hürriyetlerini kaale alırlar. Ondokuzuncu asırdan kalma pozitivist, materyalist, militan ateist kafalı bu haşarat, insanların en temel hak ve hürriyetinin inanç, din ve inandığı gibi yaşamak hürriyeti olduğunu kabul etmezler. Laik geçinirler. Kesinlikle laik maik değildir onlar. Laik olsalardı, dinî hizmet ve faaliyetlerin Müslümanlara bırakılmasını isterlerdi; din ile devleti birbirinden ayırırlardı. Onların savunduğu sistem gerçek laiklik değil, devletin tahakkümü altında bir “Devlet dini” sistemidir. Türkiye’deki din düşmanları yüzünden bu ülke, bu millet, bu devlet faydasız bir savaşın kurbanı oluyor. ABD’de, Kanada’da, İngiltere’de, bütün medenî ve ileri ülkelerde üniversitelere, kolejlere başörtüsüyle serbestçe gidebilen Müslüman kızlar bizde gidemiyor. Bu ülke, bu millet, bu devlet din düşmanlarının tahakkümünden kurtulmadıkça selâmete çıkamayacaktır. Gelelim, din sömürüsü meselesine. Bu sömürüyü iki kesim yapıyor. Birinciler, sözde laiklerdir. Menfaatleri gerektirince, işlerine gelince dindarlık taslamakta, bambaşka boyalara girmektedirler. İkinciler ise dindar, İslâmcı, hizmet edici görünen samimiyetsiz, ihlâssız, istikametsiz, ahlâksız, karaktersiz, faziletsiz birtakım adamlardır. Bunlar dini ve dince mukaddes tanınan her şeyi kendi eneleri, menfaatleri, mal ve cah ihtirasları, dünyevî şehvetleri uğrunda âlet ve istismar etmekte, onları süflî emellerine vasıta kılmaktadır. Bunların dini imanı para, çıkar, şan, şöhret, servet, itibardır. İhlasa ve istikamete aykırı ne kadar yamukluk varsa bu heriflerdedir. Din sömürücülerinin bastıkları yerde ot bitmez. İslâm’a ve Müslümanlara en büyük zararı bu haşarat vermektedir. Bu satırları kaleme alan kişi, dinî kesime mensuptur. Ben, islâmî ölçülere göre dindar ve zâhid bir kimse sayılmam. Kimseden korkum ve pervam yoktur, dinci bir vatandaşım. Günde beş vakit namaz kılarım, Ramazan’da oruç tutarım, Allah kabul etsin üç kere de haccetmek nasip oldu. Bu durumdaki bir kimsenin din sömürücülerinden şikâyet etmesi önemli bir husustur. Bir dinsizin din sömürüsünden şikâyetçi olmasıyla, benim gibi dinî tatbikatı olan bir kimsenin şikâyetçi olması arasında fark vardır. İslâmî kesimde içine girmediğim, tanımadığım çeşitlilik yoktur. Vaktiyle iki sene Diyanet’te Fransızca mütercimi olarak memuriyet bile yaptım. Müslümanların sesi ve yayın organı olan günlük gazeteler, haftalık yayın organları neşrettim. Risâle-i Nur camiasını, tarikatları, Süleyman Efendi bağlılarını, İmam-Hatiplileri bilirim. Türkiye’de islâmî hareketin nabzını tuttuğumu söyleyebilirim. Bizde dine hizmet eden iki zümre vardır: Birinciler ihlâs, istikamet, istişare, akıl, fikir, vicdan, samimiyet ile hizmet eden müsbet kişi ve gruplardır. Bunlar fî sebilillah, hasbeten lillah, rıza-i Bâri için; Kitab, Sünnet, Şeriat, ahlâk, fazilet dairesinde hizmet ederler. Ücretlerini mahlukattan değil, Hâlik’ten beklerler. Bunlar elleri öpülecek muhterem kişilerdir. Duaları üzerimize olsun. Kendilerine selam ve hürmetlerimi arzederim. İkinciler sahtekâr, üçkâğıtçı, hokkabaz, soytarı, arivist, şarlatan, rezil, alçak haşarattır. Bunlar Kur’anı, Sünnet’i, dini, imanı, Şeriatı, mukaddes olan her şeyi paraya çeviren sefil, sürüngen, solucan adamlardır. Akılları, fikirleri kendi eneleri, kendi menfaatleri, kendi şöhretleridir. İslâm dâvası bu haşarat yüzünden darbelenip durmaktadır. Müslümanlar bunlardan kurtulmadıkça, bunları din hizmetlerinin dışına çıkarmadıkça iflah olmayacaklardır.
Amerika Birleşik Devletleri’nin Tucson şehrinde Reşad Halife adında bir zındık vardı. Bu adam Peygamberliğini ilan etmiş, İslâm dininin öteki semavî dinler gibi tahrif edilmiş olduğunu söylemeye cür’et etmiş dengesiz ve şarlatan biriydi. Kur’anda 19 rakamı diye birtakım hesaplar ve iddialar çıkartmıştı. Maalesef, bir ara bu kitaplar Türkçeye de çevrilip yayınlanmış ve onbinlerce câhil ve gafil tarafından ilgi ile okunmuştur. Asıl dinî bilgilerle ilgilenmeyenler böyle 19 safsatalarına değer verirler. (19 rakamının kutsallığı Bahaî dinine ait bir inanıştır.) Reşad Halife zındığının bende bir kitabı var. Müslümanları şirkle suçluyor, “Bugünkü Müslümanlık bozuk bir dindir, ben hakikî Kur’an müslümanlığını bildiriyorum, bana tâbi olunuz” şeklinde hezeyanlar sarfediyor. Türkiye’de maalesef bu zındığın takipçileri vardır. İsim veremiyorum, feraseti olan mü’minler anlar ve bilirler. Diyanet İşleri Başkanlığı elbette siyasete karışamaz, kendisine çizilen sınırların dışına çıkamaz. Ancak, zındıklıklarla da mücadele etmesi gerekir. Gerek ABD’deki Reşad Halife, gerekse onun buradaki yavşakları konusunda Diyanet’in hiç ses çıkartmaması, itidal dairesinde ilmî red ve cerhler yayınlamaması, tenkitler yapmaması, Müslüman kütleleri uyarmaması doğrusu büyük bir ayıptır. Dinsizler darılır ve üzülür diye yapmıyorlarsa onlara derim ki: Sapıklık karşısında susmanızdan, meşru müdafaada bulunmamanızdan dolayı Hak Teâlâ hazretlerinin gücenmesinden korkmuyor musunuz? İlahiyatçı geçinen birtakım sapıklar Şeriatsız, fıkıhsız, mezhepsiz yeni bir İslâm çıkartmak, dinimizi bir hümanizma ve ideoloji şekline dönüştürmek istiyorlar. Diyanet’in bu konuda bir şeyler söylemesi gerekmez mi? Zındıklar Peygamber’e, hadîslere, Sünnet’e saldırıyor. Diyanet’ten çıt çıkmıyor. Ne günlere kaldık! Vah vah…
Ayasofya’nın camilikten çıkartılıp müze yapılmasının bir yıldönümünü daha geçirdik. Bazıları kutladılar. Müslümanların umurunda değil. Ayasofya bu hale nasıl geldi? Tabiî ki, Müslümanların güçsüz, câhil, cesaretsiz olmalarından meydana gelmiştir bu fâcia. Kırk yıldan beri bazılarımız Ayasofya diye feryad ediyor. Pek ucuz bir edebiyattır bu. Kuru feryatla o ulu mâbedin durumu değişmez. Feryadın yanına gerekli miktarda aksiyon, irade, güç koyacaksın ki, bir şeyler olsun. Adamın biri develerinin uyuz olduğunu söylemiş Hazret-i Ömer’e. Ne yapıyorsun diye sormuş halife. Sâliha bir kocakarı var, ona dua ettiriyorum demiş. Hazret-i Ömer: “O ihtiyar kadının dualarına biraz da ardıç katranı karıştırsan iyi edersin” diye buyurmuş. Müslümanları uzun yıllar “Ayasofya’yı açacağız, başörtüsünü serbest bırakacağız” diye uyuttular. Sonunda ne oldu? Hıristiyan dünyası ilk fırsatta Ayasofya’yı kilise haline getirmek için planlar kuruyor, komplolar hazırlıyor. Müslümanlar önce hakkıyla, adam akıllı Müslüman olsunlar, ondan sonra Ayasofya’yı kurtarmaktan bahsetsinler. 12 Şubat 1999