Din Elden Giderken
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 12 Ocak 2019
Din nasıl elden gider?.. “Elden gitmenin” yüz çeşidi vardır. Biz insanlar zamanla ve mekânla şartlıyız. Vatan elden giderse din de elden gitmiş olur. Öyle ya, dini uygulayacak bir yer yoksa, din de yok demektir. Şu anda vatan toprakları ayağımızın altında oyulup duruyor. Sinsi bir işgal hareketi var. Hani bundan beş altı ay önce Rahşan Ecevit
diye feryad etmişti ya, ben de
diye bağırsam yeridir. Vatanın elden gitmesi, bir eşyanın bir yerden öbür yere gitmesi gibi olmaz. Her şeyin kendine mahsus bir gidişi vardır. Peki, vatan nasıl elden gider? İşte şimdi bizim vatanımızın gittiği gibi gider.
Din başka şekillerde de elden gitmektedir. Yeni değildir bu gidiş, yıllardan beri sürüyor. Peki Müslümanlar bu gidiş karşısında ne yapıyor? Faydalı ve kıymetli hizmetler yapanlar hiç yok değil, lakin çok azınlıktalar. Geri kalan kısım bakınız neler yapıyor din elden giderken:
adlı bilimsel betiği dikkatle okuyor.
Sahiden din elden gidiyor mu? Gidiyor değil, gitti bile!.. Nazlı Ilıcak, benim de bulunduğum bir televizyon açık oturum programında böyle bağırmıştı.
Din elden gitmezmiş, bizde din ve inanç hürriyeti varmış.Böyle söyleyenleri sevsinler. Bir vatandaş dinine ve inancına uygun bir şekilde yaşayamıyorsa, dinini hayatına uygulayamıyorsa orada din hürriyeti olduğu söylenebilir mi? Birtakım eblehlerin şu edebiyatına ne demeli?
Heryer cami doluymuş, minareler gökyüzüne füze gibi uzanıyormuş, günde beş kez yanık yanık ezanlar okunuyormuş, Ramazanda nefis pideler yapılıyormuş. Bülbül sesli hafızlar gürül gürül kaside ve mevlid okuyormuş, zengin Müslümanlar her yıl umre seyahatine çıkıyor, Mekke’de Kâbe’ye yüksekten bakan lüks otellerde krallar gibi ibadet ediyormuş, büyük camilerin duvarları dibinde veya avlularında açılan Ramazan Şenlikleri ve Etkinlikleri Çarşılarında cayır cayır sucuk ekmek yeniyormuş… Aman ne etkinlikler ne şenlikler… Evlere şenlik şu Ramazan etkinlik ve şenlikleri… Sucuk ekmek, kokoreç, lahmacun, künefe tatlısı, sigara böreği… Hoş geldin Ramazan!
İstanbul’da bir yerde Ramazan münasebetiyle öyle şenlikler yapıldı ki dillere destan… Çıplak karılar teganni ettiler, sazlar çalındı çılgınca, zamane Müslümanları seyretti gevrek gevrek gülerek. Ah Ramazan vah Ramazan…
Son Ramazan boyunca yurt çapında ihtişamlı, lüks, pahalı, gösterişli, papazlı, hahamlı iftar ziyafetleri verildi. Din elden gidiyor, biz iftar ziyafetleri ile uğraşıyoruz. Kim çıkartmış bu doktrini
Yiyin efendiler yiyin.
Yakın tarihteki din büyüklerimiz İslâm için, iman için, Kur’an için, Sünnet için, mukaddesat için bizim gibi mi çalıştılar. Hayır hayır, onlar Resulullah’ın yolunda olgun ve şuurlu Müslümanlar olarak çalıştılar.
Bediüzzaman altı yıl süren İkinci Dünya savaşı esnasında radyo bile dinlemedi; bütün vaktini, gayretini, himmetini, olanca varlığını; iman, İslâm, Kur’an, din, Şeriat, Sünnet hizmetlerine verdi, halkın ve gençliğin imanını kurtarmak için çalıştı. Zalimler ona kan kusturdular, hiç fütur getirmedi.
Şeyh Süleyman Hilmi Tunahan, Şeyh Abdülhakim Arvasî hep böyle çalıştılar. Yakın zamanın gerçek hizmetkarları Şeyh Sami efendiler, Şeyh Muhammed Zahid efendiler de böyle çalıştı. Dersiam Hüsrev efendi, Ömer Nasuhi efendi, Ahmed Davudoğlu Hoca hep böyle çalıştılar.
Zâlimler Nurcuları, Tarikat erbabını, gençlere din öğreten hocaları, dinî yayın yapan gazetecileri ve kitapçıları zaman zaman zindanlara atıyordu ama onlar asla yılmıyorlardı. Aslında kendileri deli olan birtakım sözde akıllılar onlara deli diyorlardı. Evet onlar deliler gibi din için, iman için, Kur’an için çalışıyorlardı.
Onlar çok eziyetler, sıkıntılar çektiler. Bazen aç kaldılar, bazen hürriyetlerini yitirdiler, bazen işkence ve hakarete mâruz kaldılar. Hep çalıştılar, hep çalıştılar. Öldüler sonunda, Dar-ı Ceza (Karşılık Dünyası) olan âhirete göçtüler. Onları minnetle anıyoruz. Allah’ın geniş rahmeti gölgelendirsin onları.
Büyük yokuşu aştık, hedefe yaklaştık ve bizler ipin ucunu kaçırdık. Şaşırmış vaziyetteyiz. Yahu üç şerefeli minarelerden hoparlör bağırtmakla kurtuluş olur mu?
Ramazan’da israflı ve ihtişamlı iftar ziyafetleriyle selamet olur mu?
Lüks meskenlerde oturmakla, lüks otomobillere binmekle, lüks yemekler yemekle, lüks ve pahalı giyinmekle, Hazret-i Muhterem edebiyatı yapmakla, Ramazan’da etkinlik ve şenlik yapmakla kurtuluşun ne alakası vardır?
Kurtulmanın, selamete çıkmanın bir reçetesi vardır:
– Kur’an ne emr ediyorsa, onları yapacaksın,
– Peygamber nasıl yaşayın, nasıl çalışın demişse, öyle hareket edeceksin,
– Fıkıh hükümlerine uyacaksın,
– Peygamberi kendine örnek ve model alıp O’nun yaptığı, O’nun yaşadığı gibi yapıp yaşayacaksın.
– Haramların her türlüsünden uzak duracaksın,
– Emr-i mâruf ve nehy-i münker yapacaksın,
– Var gücünle iyi işler, sâlih ameller, hayır hasenat yapacaksın. Elinde bir hurma varsa, yarısını bir kardeşine yedireceksin.
– Dünyada ne kadar kalacaksan dünya için o kadar, ahirette ne kadar kalacaksan ahiret için o kadar çalışacaksın.
– Hiç ölmeyekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışacaksın,
– Kesinlikle azmayacaksın, parayı put ve değer haline getirmeyeceksin,
– Din büyüklerini erbab (Rabler) haline getirmeyeceksin,
– Zâhid olacaksın, âbid olacaksın, mücâhid olacaksın,
– Küfre ve nifaka razı olmayacaksın, küfre rızanın küfür olduğu bilincinde olacaksın.
Biz bu kafayla gidersek, yurdun yetmiş beş bin camiinin minarelerinden yanık yanık, gürül gürül ezanlar okuna okuna din de elden gidecek, vatan da… 06 Kasım 2005