Cuma

(1) Halkın temel halklarından biri de, gerçekleri öğrenebilmek, doğru bilgilendirilmek hakkıdır. Devleti kontrol eden güçlü şahıslar ve zümreler halkın bu hakkını ihlâl etmemelidir.

(2) Bizim ülkemiz Müslüman bir ülkedir, halkımızın ezici çoğunluğu İslâm dinine bağlıdır. İnsanların ve toplumun; dinini, dinî gerçekleri öğrenmeye, bilmeye hakkı vardır. Bunu engelleyenler vahim bir temel insan hakları ihlâli suçunu ve ayıbını işlemiş olurlar.

(3) Din, inanç, ibadet, inandığı gibi yaşamak hürriyeti evrensel insan haklarının ve haysiyetlerinin birinci maddesidir, çok önemli bir “değer”dir. Evrensel bir “değer” olmayan lâikliği bahane ederek (Gerçek lâiklik din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyetini kısıtlamaz) dinî uygulamalara, dinî eğitime kısıtlamalar getirmek ne demokrasiyle, ne cumhuriyet ilkeleriyle, ne de medeniyetle bağdaşır.

(4) Sağlıklı bir sistemde din aleyhinde, din hürriyeti aleyhinde kanun çıkartılamaz. Yine sağlıklı bir sistemde din aleyhtarı baskılar ve zorlamalar yapılamaz. Sağlıklı bir sistemde vatandaşlar, okur-yazarlar, aydınlar dinî inanç ve kanaatleri dolayısıyla muhakeme ve mahkum edilemez, hapse atılamaz. Bütün medenî, ileri kalkınmış devlet ve ülkelerde durum böyledir.

(5) Ebeveyn (ana-babalar) reşit olmamış çocuklarına dinî eğitim vermekte ve verdirtmekte tamamen serbest ve hürdür. Onların bu hürriyeti kısıtlanamaz. Devletimiz bu konuda uluslararası sözleşmelere ve metinlere imza koymuştur. Yaz tatillerinde ve başka zamanlarda 12 yaşından küçük çocuklara din dersi verilmesinin, Kur’ân öğretilmesinin yasaklanması temel insan haklarına aykırı bir yasaktır.

(6) Türkiye’de millî kimliğin birinci maddesi dindir. Dine bağlılığın, dinî inançların ve uygulamanın zayıflaması millî kimliği erozyona uğratır ve toplumsal çöküntüye, çözülmeye, yıkıma yol açar.

(7) İslâm dini büluğ yaşından sonra bütün kadınların ve kızların başlarını örtmelerini, tesettüre girmelerini kesin bir şekilde emretmektedir. Bu emir Kur’ân’la, Sünnet’le, icmâ-i ümmetle sâbittir. İnsan haklarına saygılı bir siyasî rejimin bu dinî emri değiştirmeye hakkı yoktur. Bu konuda yapılan bütün baskılar, zorlamalar demokrasiye, lâikliğe, temeli fazilet olan cumhuriyete, hikmete, (bilgeliğe), akl-ı selîme (sağduyuya), Türkiye’nin âlî menfaatlerine aykırıdır.

(8) Bütün medenî, demokrat, hukukun üstünlüğü prensibini kabul etmiş ülkelerde; yâni ABD’de, İngiltere’de, Avrupa ülkelerinde, Japonya’da dindar Müslüman kız öğrenciler üniversitelere başörtüsü ile gidebilmektedir. ABD ve İngiltere’de ve daha nice başka medenî ülkede, şayet aileleri öyle istiyorsa, ilkokul kızları bile okula başları örtülü olarak gitmekte ve o devletler buna karışmamaktadır.

(9) Din çok büyük bir sosyal ve kültürel güçtür. Siyasî otorite ile din arasında çekişme, anlaşmazlık olduğu takdirde ülkenin sosyal ve kültürel yapısı dejenere olur ve bir sürü vahim hastalık meydana çıkar. Devlet, vatan, millet din-siyasî rejim çekişmesinden büyük zarar görür, hattâ sonunda yıkım olur.

(10) Din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyeti ve hakkı lâfla olmaz. Bu hakkın en büyük teminatı serbest ve hür din eğitimidir. Siyasî rejimin Müslüman çoğunluğa ve diğer dinlere bağlı bulunanlara bu eğitim hakkını yüzde yüz tanıması gerekir. Nitekim bütün medenî ülkelerde böyledir.

(11) İslâm dininin yemeye içmeye, giyim kuşama, günlük hayata ait kuralları vardır. Müslümanların bunları hayata tatbik etmeleri hususunda hiçbir güçlük çıkartılmamalıdır.

(12) Cuma günü, cuma namazı vaktinde memurlara, öğrencilere, çalışanlara kolaylık gösterilmesi lâikliğe kesinlikle aykırı değildir, aksine lâikliğin bir gereğidir. İsrail’de Musevî dini hakim olduğu için, o ülkede hafta tatili cumartesi günüdür ve orada dindar vatandaşların ibadeti ve dinî uygulamaları hiçbir şekilde engellenmez.

(13) Dindar olmak, dininin emir ve yasaklarına uymak asla irtica, gericilik değildir. Dindarlık büyük bir fazilettir. Gerçek dindar iyi insan, iyi vatandaştır. Binaenaleyh dindarlıkla mücadele edilmemeli, aksine dindarlık teşvik edilmelidir.

(14) Zelzelelerin, su baskınlarının, büyük âfetlerin, ülkeyi sarsan olumsuzlukların dinsizlik yüzünden meydana geldiğini iddia etmek; bunları Allah’ın gazabına ve azabına bağlamak dinî mahiyette inanç ve görüşlerdir. Bu gibi düşünceler izhar eden vatandaşların Ceza Kanunu’na muhalefetten yargılanmaları, hapse atılmaları temel ve evrensel insan haklarına aykırıdır.

(15) İslâm dininin temel özelliklerinden biri de, başka dinden olanlara yaşamak ve kimliklerini korumak hakkını tanımasıdır. İslâm devletlerinde çeşitli kiliselere mensup Hıristiyanlar ve Yahudiler, ayrı “Millet”ler olarak varlıklarını sürdürmüş, kimliklerini korumuşlardır. Müslümanları farklılıklara saygı konusunda suçlamak mümkün değildir. Müslüman Endülüs’te Yahudiler refah ve hürriyet içinde yaşıyordu. Orada İslâm’ın hakimiyeti sona erince Yahudilere varolma hakkı tanınmadı ve onlar Osmanlı ülkesine göç ederek varlıklarını ve kimliklerini korudular.

(16) Hiçbir ideolojinin ve egemen azınlığın, kendi emellerine uygun yeni ve ehlî bir İslâm türetmeye hakkı yoktur. Bu yolda yapılan manipülasyonlar temel insan haklarına, evrensel din ve inanç hürriyetine aykırıdır.

(17) Türkiye Müslümanları en az ABD, İngiltere, Avrupa ülkeleri Müslümanları kadar hür, serbest, güvenli yaşamak hakkına sahiptir. Bu amaca erişinceye kadar çalışmak bütün Müslümanların hakkı ve vazifesidir. Hiçbir gücün Müslümanlara “Ben size ne kadar hürriyet veriyorsam o kadarına razı olacaksınız ve daha fazlasını istemeyeceksiniz” demeye hakkı yoktur.

(18) Türkiye’de İslâm’ı köstekleyen, dine zarar veren iki hareket vardır: Biri militan, fanatik, anti-demokrat azgın din düşmanlığı; ötekisi iğrenç ve rezil din sömürüsüdür. Samimî Müslümanlar öncelikle ikinci engelle mücadele etmeli ve onu ortadan kaldırmalıdır.

(19) Gerçek lâiklikte devlet dine karışmaz. Bizde gerçek lâiklik yoktur, çünkü bütün dinî müesseseler devletin sıkı kontrolu altındadır. Diyanet’e en kısa zamanda özerklik verilmeli, din işleri Müslümanlara bırakılmalıdır. 23 Haziran 2001