Din Hürriyeti Kısıtlanmasın
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 01 Şubat 2019
Salı
Bir kanun teklifi var; camilerde hükümeti tenkit eden din görevlilerine iki yıl hapis cezası verilmesine dair. AKPmilletvekilleri, buna bir ilave yapmışlar, iktidarı öğenlerin de cezalandırılmasını istemişler.
Böyle bir teklif, eğer kanunlaşırsa demokrasiye, insan haklarına, din hürriyetine, adalete, insafa, vicdana, bilgeliğe aykırı olacaktır.
Mason localarında iktidar tenkit veya tasvib edilebilir, bunun cezası olmaz. Şu veya bu mahfilde aynı tenkitler ve desteklemeler yapılırsa suç teşkil etmez. Ancak camide haksızlık, zulüm, yanlışlık tenkit edilirse büyük suç olur ve yapanlar hapse atılır. Dünyanın hangi hür, demokrat, medenî ülkesinde böyle keyfî kanunlar vardır?
Böyle bir kanun bir kere eşitlik prensibine aykırıdır. Le Monde gazetesinde birkaç gün önce Anglikan kilisesinin ruhanî reisinin hükümetin Irak politikasını ağır şekilde tenkit etmiş olduğunu okudum. Katoliklerin reisi Papa da tenkit ediyor. Başhahamlar, hahamlar da istedikleri gibi konuşuyor, tenkit yapabiliyor. Hindistan’da Mecusî brehmenleri, başka ülkelerde Budist dininin ileri gelenleri, rahipleri, şu veya bu kilisenin ve tarikatın sözcüleri siyasetten bahsetmekte, iktidarları tenkit veya tasvib etmekte tamamen serbesttirler; fakat Türkiye’de Müslüman din hizmetlileri konuşamıyorlar.
Zaten şu anda ülkemizde camilerdeki hutbeler ve vaazlar çok ağır ve amansız bir kontrol altındadır. Cuma hutbeleri merkezden gönderilmekte ve bu metinlerin, bir harfi bile değiştirilmeksizin okunması istenmektedir. Cuma hutbesine ilave yapan hatipler cezalandırılmaktadır.
Söylemeye bile lüzum yoktur ki, camilerde rastgele siyaset yapılmamalıdır. Bir müftü, bir vaiz, bir imam veya hatip kutsal cami mekânında kalitesiz, bayağı, âdi, mübtezel tenkitler, övgüler yapamaz. Yaparsa dinin kutsiyetine gölge düşürmüş, mukaddesata zarar vermiş olur.
Lâkin ülke işlerinde caminin de söz hakkı vardır. Din görevlileri haksızlıklara, zulümlere, yanlışlıklara karşı ciddî ve seviyeli tenkit ve uyarı yapmaları, onların temel vazifelerindendir. Çok ciddî, çok seviyeli, çok vakarlı, insaflı, itidalli olmak şartıyla.
Elbetteki, camilerde şarlatanlık, ucuz edebiyat, popülizm yapılmamalıdır.
Masonlar, Sabataycılar, Bahaîler siyasî tenkit yapabiliyor da Müslüman din hizmetlileri niçin yapamayacaklar? Bunu cezalandırmak için hazırlanan kanunun gerekçesi nedir?
Bu ülke Müslümanları, CHP zamanında 1950’den önce Şemseddin Günaltay hükümeti tarafından çıkartılan TCK 163’üncü maddeden çok çekti. Uzun yıllar boyunca Müslüman yazarlara, fikir adamlarına, din hizmetlilerine, tarikatçılara, Risale-i Nûr talebelerine kan kusturuldu. Adnan Menderes’in Demokrat Partisi, muhalefette iken 163’üncü maddenin şiddetle aleyhinde bulunmuş, Meclis kürsüsünden ağır tenkitler yapmıştı. İktidara geçince onlar da bu kanuna sarıldılar ve mâlûm zihniyetli Celal Bayar’ın gölgesinde din ve vicdan hürriyetini ayaklar altına aldılar. 163’üncü madde yetmiyormuş gibi bir de 6187 sayılı kanunu çıkartarak üzerine tüy diktiler.
1960’lı yıllarda merhum Avukat Bekir Berk Bey, sağlığının müsait olmamasına rağmen, ayda onbinlerce kilometre dolaşarak ülkenin her yerinde tutuklu bulunan Risale-i Nur talebelerinin müdafaalarına koşuyordu. Genç nesiller bunları bilmez. Yaşları ellinin üzerinde olanlarımız ise iyi hatırlarlar.
1960’lı yıllarda haftalık Yeni İstiklâl gazetesini çıkartıyordum. Adnan Menderes’in idamının birinci yıldönümünde “Zulümlerin En Şenii ve Alçakçası Kanunların Gölgesinde Yapılandır” başlıklı bir başyazı yazmıştım. Bu yazının yanında şâire Şükûfe Nihal’in “Git!” başlıklı şiirini koymuştum. (Bu şiir ilk olarak adı geçen gazetede çıkmıştır.)
Bu yazı ve şiir dolayısıyla hemen tutuklandım; elimi bir hırsızın eline bağlayarak kelepçelediler ve Adliye’nin yakınındaki Sultanahmet cezaevine gönderdiler. Orada 99 gün kaldım, çıkarıldığım mahkemede ilk celsede tahliye edildim ama 99 gün sıkıntı çektim. 99 gün pek uzun bir zaman değil diyenler çıkabilir. Onlar hapiste kalmamış kimselerdir. Cezaevlerinin günleri geceleri, saat ve dakikaları dışarıdaki zaman parçalarına benzemez. Zindanın bir günü, hür hayatın bir ayından uzundur.
Şeb-i yeldayı müneccimle muvvakkit ne bilür
Mübtelâ-yı gama sor kim geceler kaç saat…
Şu hususu da belirtmek isterim ki, eski hapishaneler bugünkülere nisbetle çok insanî idi. Sultanahmet cezaevinin “Beşinci Kısmı”nda kimler yoktu ki… Yassıada’dan oraya gelmiş Eminönü eski Emniyet Amiri Zeki Şahin, İstanbul Milletvekili İbrahim Bey, Menderes’in koruma polislerinden Bumin Yamanoğulu, döviz kaçakçısı Ruben Asa…
Hapishanede elbisemizle dolaşabiliyorduk. Dışarıdan yemek getirtebiliyorduk. Ziyaretçilerle her an görüşemesek bile, onların pusula ve mektuplarını alabiliyor, cevap yazabiliyorduk.
Cezaevlerinin de, Cehennem gibi dereceleri, katları vardır… Yatanlar bilir, yatmayanlar bilmez.
Camilerde elbette ki, günlük politika yapılmamalıdır. Cami politika üstü tutulmalıdır. Ancak, bu iş kanunla, ceza vermekle olacak bir iş değildir, kalite meselesidir.
İnsan haklarına aykırı, anti-demokratik, her mânâya çekilebilen kanunlar ileride kötü niyetliler tarafından birer zulüm, baskı, haksızlık, terör âleti olarak kullanılabilir.
AKP iktidarını uyarıyoruz: Eski TCK 163’üncü maddeye, 6187 sayılı kanuna benzer kanunlar ve maddeler çıkartmasınlar. Uyarıları dinlemezlerse ileride çok ah alırlar, bu ahlar onları yakar. Adnan Menderes’in başına gelenleri kimse unutmasın.
Vasıflı, kültürlü, yüksek ahlâk ve karakterli, iyi yetişmiş din hizmetlileri camiye politika sokmaz; dini siyasete âlet etmez. Ancak, böyle güçlü, vasıflı, üstün hocaların zulmü, haksızlığı, kötülüğü, münkeri tenkit hakkı vardır. Zalimleri uyarmak hakkı vardır. Bu hak çiğnenmemelidir.
Meclis’te kabul edilmekle her metin hakkıyla kanun olmaz. Kanun dediğin adalete, insafa, bilgeliğe, evrensel insan haklarına, hikmete, millî kimlik ve kişiliğe uygun olmalıdır.
Eski Osmanlı uleması gerektiğinde Padişahları bile tenkit etmiş, uyarmıştır. Din bu ülkenin en büyük gücüdür. Din bizim millî kimliğimizin birinci unsurudur. Din hürriyetini kısıtlamak millî kimliği kısıtlamak demektir. Çoğunluk bizde, canımızın istediği kanunu çıkartırız demesin kimse… 28 Nisan 2004