Din Hürriyeti Üzerindeki Baskılar ve Tehditler
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Ocak 2019
Cumartesi
Anayasamız din, inanç ve ibadet hürriyetini garanti altına almıştır; lâkin uygulamada ülkemizde bu hürriyetler hukuk ve adalet dışı bir zihniyet tarafından kısıtlanıyor, köstekleniyor.
Ülkemizde bir iki bin Ortodoks Rum kalmıştır. Bunların İstanbul Fener’de “Ekümenik” olduğu iddia edilen bir Patrikleri vardır. Bu Patriklik Lozan Antlaşmasıyla garanti altına alınmıştır, Türk Devleti Patrik seçimine karışmaz.
Ermenilerin Kumkapı’da Gregoryen Patrikleri vardır. Türk Devleti onlara da karışmaz. Usulüne, kuralına göre serbestçe Patriklerini seçerler.
Yahudilerin Hahambaşısı vardır, devletimiz onun da seçimine, faaliyetlerine karışmaz. Ülkemizde birkaç çeşit Masonluk vardır, onlar da kendi aralarında Üstad-ı Azamlarını seçerler, localarında bildikleri gibi Masonluk yaparlar. Devlet onlara karışmaz.
Velhasıl Müslümanlık dışında ne kadar din, mezhep varsa onlar geniş bir hürriyete sahiptirler, cemaat teşkilatları vardır, dinlerini, ibadetlerini bildikleri gibi icra ederler.
Beyoğlu’ndaki Saint Antoine kilisesinde, pazar âyininde papaz şöyle vaaz edecektir, şu konuyu işleyecektir diye Ankara’dan resmî bir müdahale olmaz.
Müslümanlığa gelince:
* Türkiye Müslümanlarının bağımsız bir İslâmî cemaat teşkilatları yoktur.
* Müslümanların Diyanet İşleri Başkanı’nı laik devlet seçer ve makamına oturtur. Böyle bir şey laikliğe kesinlikle aykırıdır. Bizdeki sistem Fransa’daki gibi gerçek laiklik değildir, “Devlet dini sistemi”dir.
* Ülkemizdeki dinî tedrisatı (eğitimi) devlet yapar. Halbuki bu işin İslâm cemaatine bırakılması lazımdır. Laik bir sistemin din eğitimi yapması doğru olur mu? Bugünkü “resmî” haliyle bizdeki din eğitimi son derece yetersiz ve sağlıksızdır. Sanki İslâm’ı en doğru, en düzgün, en sahih şekilde öğretmek yerine, öğrencilerin ve gençlerin kafalarını karıştırmak için çalışıyorlar.
* İslâm’da hür kadın ve kızların tesettür kıyafetine bürünmeleri ve başlarını örtmeleri farz-ı ayn’dır. Bizdeki sistem buna da karışır; dünyanın bütün medenî, demokrat, hukukun üstünlüğünü kabul etmiş ülkelerinde Müslüman kızlar üniversitelere başörtüsüyle gidebilirler, bizde gidemezler. Böyle bir baskı laikliğe taban tabana zıttır.
* Ülkemizde Kanarya Sevenler, Hormonsuz Domates Üretenler, Melomanlar, Kaplumbağaları Koruma ve binlerce konuda dernek kurmak serbesttir, lakin din derneği kurmak yasaktır. Din derneği kurmadan din hürriyeti sağlanabilir mi?
* İslâm tarikatları yasaktır, Mason tarikatları serbesttir.
* Türkiye’de üniversite seviyesinde yeterli ve doğru din eğitimi olmadığı için binlerce imanlı genç Mısır’a gitmiş, Ezher Üniversitesi’nde tahsil görmüştür. Görmüştür ama devlet, Ezher’in diplomasını geçerli saymamaktadır. Bir Türk genci İsrail’e gidip Tel-Aviv Üniversitesi’nde okusa, diploma alsa, kendisi ve diploması baş tacı ediliyor ama…
* Bir vatandaşın dindar veya dinsiz olması, inanıp veya inanmaması ona kalmış bir şeydir. Bizde resmî ideoloji buna da karışmaktadır. Dindar olmayı büsbütün yasak etmezler, bir sınır çizerler, buradan öteye geçmeyeceksin derler. Böyle laiklik olur mu? Adam sofudur, abdestsiz yere basmaz, beş vakit namaz kılar, ayrıca nafile namazlar, nafile oruçlar, dualar, tesbihler, zikirler, virdler… Devlet onun dindarlığına karışmamalıdır, kanunlara uyuyorsa, askerlik hizmetini yapıyor veya yapmışsa, vergi ödüyorsa, ondan âlâsı yoktur. Bütün vatandaşlar için olmasa bile, ülkemizde birtakım vatandaşlar, namaz kıldıkları, içki içmedikleri, karılarının başları eşarpla örtülü olduğu için baskıya ve zulme maruz kalmaktadırlar. Böyle demokrasi olur mu, böyle insan hakları olur mu, böyle hukuk olur mu?
* İslâm’da namahrem erkeklerin ve kadınların tokalaşması yasaktır. Laik devlet bu yasağa müdahale edemez. Adam gericiymiş, kadınların ellerini sıkmıyormuş. Bu yüzden yobazmış, rejim için tehlike ve tehdit oluşturuyormuş… Bunlar ne vahim hezeyanlardır.
Fransa’da sudan çok şarap içilir. Bundan yıllarca önce Yahudi kökenli Mendes France, o ülkeye başbakan olmuştu. Şarap içmez, süt içerdi, laik Fransız rejimi bu yüzden onu kınamamıştır.
* Dindar bir şehrin, dindar belediye başkanı ve belediye meclisi üyeleri içki tüketimini azaltmak istiyorlar, içki satışını birtakım “kırmızı sokaklarda” yaptırtmak istiyorlar. Bizim laikçiler, büyük bir telaş içinde feryad ü figana başlıyorlar. Neymiş, içki kısıtlanıyormuş. İçkinin kısıtlanmasını alkışlamak ve hoş görmek için dindar olmaya lüzum yoktur ki. Aklı, vicdanı, bilgeliği, sağduyusu olan herkes bunu destekler.
* Dindar, tutucu bazı aileler kadın-erkek denize girmiyorlarmış. Girmezler a!.. Birtakım laiklik çığırtkanları onlara da saldırıyor.
Laikliğin vatanı Fransa’dır. Adam gibi, doğru dürüst, usûlüne ve kuralına uygun şekilde laiklik yapmak istiyorlarsa Fransa’yı örnek alsınlar. Orada:
* Bütün üniversite ve yüksekokullarda Müslüman kızlar başörtüsü ile okuyabiliyorlar.
* Katolik liselerinde, başka özel liselerde yine başörtüsü serbesttir.
* Müslümanların İslâm okulları açması serbesttir.
* İslâmî dernek, parti, tarikat kurmak serbesttir.
* Bir Müslüman arzu ederse, başına İslâmî bir serpuş, imame, takke koyarak dolaşabilir, kendisini kimse rahatsız ve taciz etmez.
* Orada bir grup Müslüman Fransızcayı Arap harfleriyle yazarak dergi ve kitap çıkartsa kimse, ne yapıyorsunuz demez.
Din hürriyetinin, inanç hürriyetinin, inandığı gibi yaşamak hürriyetinin olmadığı yerde demokrasi yoktur, hukuk yoktur, insan hakları yoktur, gerçek medeniyet yoktur. Daha bitmedi: Laiklik yoktur! 03 Eylül 2006