Çarşamba

 

Büyük ve meşhur bir dinî cemaate ait bir evde onbeş yirmi kadar öğrenci toplanmışlar, sohbet yapılıyor. Toplantının başkanı, cemaate mensup yirmi beş yaşlarında bir genç. Bir ara bu genç başkan “Teravih namazı aslında yirmi rekât değildir. Bu yirmi rekât işi sonradan çıkartılmıştır” diyerek oradaki inançlı ve musalli Müslümanların kafalarını karıştırıyor.

Duyunca çok üzüldüm. Din âlimi olmayan, fıkıh konusunda icazeti bulunmayan sıradan bir gencin böyle içtihadlar yapması, kendi re’y ve hevâsı ile şer’î hükümler hakkında uluorta konuşması son derece vahimdir. Taharete, ibadetlere, muamelâta ait konularda Müslümanların kendi kafalarından konuşmaları, kendi kendilerine hüküm koymaları yanlıştır. Bu konularda muteber Şeriat ve fıkıh kitapları ne diyorsa o şekilde kabul etmemiz, asla tartışmamamız gerekir.

Derin devlet tarafından vazifelendirilmiş birtakım zındık profesörler yıllardan beri dinimizi içinden yıkmak, İslâm’ı mihraptan çökertmek, şer’î ve fıkhî hükümleri olmayan, reforme edilmiş bir İslâm türetmek için çalışıyorlar. Maalesef büyük tahribat meydana getirmişlerdir.

Hanefî mezhebinde teravih namazı yirmi rekat olarak yatsıdan sonra (vitirden önce) cemaatle kılınır. Bu namazı kılan kılar, sevap kazanır; kılmayan, kılamayan Müslüman ise asla tartışmaz, “Yirmi rekât değil, sekiz rekâttır” gibi yorumlar yapmaz. Buna hakkı yoktur. Bu gibi yorumlar ve içtihadlar ilim, irfan, edeb, kültür, terbiye, iz’an eksikliğindendir.

Ben yabancı bir ülkede, başka bir fıkıh mezhebine bağlı Müslümanla teravih namazı kıldım. Sekiz rekât kılıyorlardı ama hatimle kılıyorlardı. Yâni, onların sekiz rekatlık teravihi bizim yirmi rekâtlık teravihten daha uzun sürüyordu.

Mezhepsizlik, telfik-i mezâhib gibi cereyanlar yanlıştır. Arap dünyasında birçok okumuş Müslüman, abdest alırken ayaklarını yıkamıyor, ince çorabın üzerine mesh ediyor (yani ıslak eliyle sıvazlıyor). Tabiî ki, fıkha göre abdestleri abdest olmuyor. Çünkü ince çorap mest sayılmaz. Dinimizin, mest üzerine mesh ile ilgili hükümleri ve şartları vardır. “Biz mezhep falan tanımayız, biz Kur’ân’dan ve hadîslerden kendi kafamıza göre hüküm çıkartırız” diyenlere lâf anlatmak çok zordur. Bu kötü cereyanlar ve metodlar ülkemizde de yayılmaktadır. Akıllı ve sorumlu Müslümanların tedbir almaları, geniş kütleyi uyarmaları gerekir.

Mezhep kabul etmeyenler arasında mut’a nikâhı da yaygınlaşmıştır. Üniversiteli iki İslâmcı, biri erkek öbürü kız, aralarında anlaşıyor ve bir yıllığına nikahlanıyorlar. Ailelerinin, yakınlarının haberi yok. Dört ehl-i sünnet mezhebi de böyle bir nikâhı kabul etmez. Bu şiîlikte olan bir şeydir.

Komünist sistemler yıkıldıktan sonra Balkanlarda birtakım Arap propagandacıları mezhepsizliği, telfik-i mezâhibi, kendi bozuk doktrinlerini yaymışlar ve ne yazık ki, bir sürü taraftar bulmuşlardır. Bu adamlar camilerdeki Hülefâ-i Râşidîn levhalarına bile karşıdırlar ve çoğunu indirtmişlerdir.

Birkaç yıl önce İstanbul’un büyük camilerinden birinde cumadan önce vaaz veren bir kişi, “Muhterem cemaat! İki rekât cumayı kılınız ve sonra camiyi terkediniz. Cuma namazından sonra kılınan sünnetler, âhir zuhur namazı dinimizde yoktur, bunlar sonradan uydurulmuş bid’atlerdir” şeklinde konuşarak cemaatin kafasını karıştırmıştı.

Ülkemizde iki fıkıh mezhebi yaygındır. Hanefî ve Şâfiî mezhebleri. Hanefiler dinî vazifelerini, onlarla ilgili hükümleri merhum Ömer Nasuhi Bilmen hocanın ‘Büyük İslâm İlmihali’nden öğrenmeli, Şâfiîler de, kendi mezheplerinin muteber, güvenilir, sağlıklı bir fıkıh ve ilmihal kitabını edinip ona bakmalıdır. Başka kitaplar da olabilir, ancak bazı şartlarla:

1. Bu kitabı mutlaka icazetli ve ehliyetli bir fakih (yani din alimi) telif ve tasnif etmiş olmalıdır.

2. Vehhabîlik, Selefîlik, mezhepsizlik, telfik-i mezâhib gibi bozuk cereyanlarla hiçbir bulaşık tarafı olmamalıdır.

70’li yılların başında Diyanet İşleri Başkanlığı’na sızan birtakım mezhepsizler, Reşid Rıza adlı zatın Arapçadan Türkçeye çevrilmiş olan Telfik-i Mezahib (Mezheplerin Birleştirilmesi) adlı mahzurlu ve zararlı kitabını Riyaset yayınları arasında çıkarttırmışlardı. Bu kitap zihinleri karıştırmıştır. Artık Diyanet Başkanlığı bu zararlı kitabı basmıyor ama, önceki yayınının kefareti olarak, mezhepsizliğin ve telfik-i mezahibin zararlı olduğuna dair bir broşür yayınlaması gerekir. Bugünkü baskılar, hal-i hazırdaki toz duman içinde böyle bir şey yapılabilir mi? Yapmazlarsa, yanılanların vebali Diyanet hocalarının üzerine olacaktır.

Denilebilir ki, “Reşid Rıza’nın o kitabı İslâm harfleriyle Osmanlı devleti zamanında yayınlanmıştı. Yayınlayan da Ahmed Hamdi Aksekili hocadır…” Ahmed Hamdi Aksekili o zaman genç bir medrese talebesi veya yeni çıkmış bir hocaymış. Sonradan böyle zararlı bir kitabı tercüme edip bastırttığına pişman olmuştur. Bu bilgiyi, birkaç yıl önce kaybettiğimiz merhum Raif Cilasun beyden öğrenmiş bulunuyorum. Aksekili hoca ile konuşmuş, bu kitabı niçin tercüme edip yayınladın diye sormuş, o da bu şekilde bir cevap vermiş.

“Aslında teravih namazı yirmi rekât değil, sekiz rekâttır; yirmi rekât oluşu sonradan çıkmış bir bid’attır” gibi konuşmalar mezhepsizlik demektir Mezhepsizliğin sonu ise dinsizliktir. Yirminci asrın büyük âlimi ve fakihi, Düzceli Zâhid Kevserî Hazretleri, Makalât isimli önemli eserinin bir bölümünü, “Mezhepsizlik Dinsizliğe Köprüdür” cümlesiyle başlıklandırmıştır. Şam Üniversitesi profesörlerinden ve güçlü sünnî âlimlerinden Said Ramazan el-Bûtî de “İslâm Şeriatini Tehdit Eden En Büyük Bid’at Mezhepsizliktir” adında bir kitap yazarak, bu konuda Müslümanları uyarmıştır.

Türkiye’de son otuz yıl içinde birtakım mehdiler, nüzul etmiş İsa’lar, kutublar, gavslar, bulunmaz Hind kumaşları, yegâne-i cihanlar, sahib-i zamanlar, yüksek semalarda uçanlar türemiştir. Bunların bazısı İslâm dinini kumaş, kendilerini makas sanarak, dinimizi tağyir ve tahrife kadar varan hükümler, görüşler, yorumlar, içtihadlar yapmaktadır. Bunlara inananlar ve uyanlar kendilerini büyük tehlikeye atmış, ebedî saadetleriyle oynamış olurlar.

Birtakım ehliyetsiz gençlerin Hanefî mezhebinin hükümlerini uluorta tenkit etmeleri, “Teravih namazı aslında sekiz rekâttır, yirmi rekât oluşu sonradan çıkartılmıştır” gibi saygısızca ve sorumsuzca konuşmaları âhir zaman alâmetlerindendir.

Mezhepler yıkılırsa fıkıh yıkılır, fıkıh yıkılırsa Şeriat ahkamı sarsılır, Şeriat elden giderse din ortadan kalkar. 09 Kasım 2000