Din-Rejim Uyuşmazlığı
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Mart 2019
Salı
Madalyonun bir tarafında hukuk, gerçek demokrasi, temel insan haklarına ve hürriyetlerine saygı ve riayet istekleri var. Öbür tarafında ise, ülkenin parçalanması, milletin bölünmesi arzuları görülüyor. Bu iki ana istek nasıl telif edilecektir?
Bugünkü siyasî rejimin temel hususiyeti, ülkenin hâkim dini olan İslâm’la ve millî kimlikle kavgalı olmasıdır. Resmî ideoloji bunu gerektirmektedir. Bu kavga, bu rejim, din çatışması devam ettikçe işler düzelmeyecek, daha da kötüye gidecektir.
Türkiye’nin millet, memleket ve devlet olarak kurtulması, yücelmesi, huzura kavuşması isteniyorsa yapılacak birinci iş din ve devlet uyuşmazlığını ve mücadelesini kaldırmaktır. Bu da, sistem konusunda büyük ve köklü değişiklikler yapılarak olur.
Avrupa Birliği’ne girmek isteyenler iyi bilmelidir ki, medenî ve ileri milletler topluluğu, resmî ideoloji sistemine sahip bir ülkeyi kesinlikle aralarına almazlar.
Ülkelerin ve devletlerin tarihinde zaman zaman ârızalar olmaktadır. Bunlar bir müddet devam eder, sonra son bulurlar. Türkiye’deki statükocular, bizdeki tarihî ârızanın ilelebed devamını istiyorlar ki, bu konuda büyük yanılgı içindedirler. Onlar çok istese de tarihî ârıza ebediyen sürmez.
İdeoloji özelleştirilmelidir. İsteyen vatandaşlar ona inansın, hizmet etsin; lâkin devletin bir ideolojisi olmasın.
Türkiye’deki siyasî sistemin sırtındaki büyük kambur, onun lâik bir sistem olmayışı, bir “devlet dini” sistemi oluşudur. Devlet dini sistemlerinde realitede iki durum görülür. Birincisinde din ve devlet anlaşma, uzlaşma, uyum ve işbirliği içindedir. İkincisinde siyasî sistem din ile kavgalıdır, dini baskı ve sıkı kontrol altında tutmaktadır. Bizdekisi işte bu ikinci cinstendir. Rahatsızlıkların kaynağı da budur.
Fransa dışındaki medenî ve ileri ülkelerde lâiklik değil, devlet dini sistemi vardır. Meselâ İngiltere kesinlikle lâik bir ülke değildir. Orada hükümdar aynı zamanda millî Anglikan kilisesinin başıdır. İngiliz liselerinde, sabah derslerden önce okulun kilisesinde âyin yapılır, dua edilir.
İslâm dini ile kavgalı olmak, çekişmek yerine; onunla anlaşıldığı ve uzlaşıldığı takdirde birçok büyük pürüz halledilmiş, Türkiye’nin önünü tıkayan engeller kaldırılmış olacaktır.
Diyanet teşkilâtına mutlaka muhtariyet (özerklik) verilmelidir. Şu anda sözde lâik rejimin kabinesinde din işlerinden sorumlu bir devlet bakanı bulunmaktadır ve Müslümanların dinî-ruhanî reisi bu bakanın emri altında bir genel müdür seviyesinde bulunmaktadır. Bu elbette çok yanlış ve isabetsiz bir şeydir. Ülkemizdeki küçük Rum, Ermeni, Musevî cemaatlerinin dinî başkanları ne kadar hür ve bağımsız ise, Müslümanların reisi de en az onlar kadar bağımsız olmalıdır. Akıl, vicdan, mantık, sağduyu, hukuk, demokrasi, insan hakları bunu gerektirmez mi?
Heybeliada’daki Rum Ortodoks Ruhban Okulu’nun tekrar açılması ve bu suretle şu Müslüman memlekette bir Hıristiyan teoloji üniversitesinin faaliyete geçirilmesi aktüel konulardandır. Peki, Cumhuriyet’in ilanından sonra CHP tek parti rejimi tarafından kapatılmış olan İslâm medreseleri ne olacaktır? Fatih ve Süleymaniye sahn medreseleri birer İslâm üniversitesiydi. Bu ilim, irfan ve hikmet merkezleri büyük alimler, arifler, mürşidler, bilgeler, rehberler yetiştirmiştir. Ruhban okulu açılacak da onlar niçin açılmayacak? Bu memlekette üç bin Rum vatandaşımız kalmıştır. Onların kendi dinlerinin ruhban okulu olacak da, Müslümanların niçin olmayacaktır?
Diyanet ile birlikte Vakıflar da özerk hale getirilmeli ve bunlar Diyanet’e bağlanmalıdır.
Tarihimiz boyunca din ve devlet uyum ve işbirliği içinde oldukça Türkiye ilerlemiş, devletimiz güçlenmiş, milletimiz yücelmiştir.
Dindarların bir kısmının tutucu olmasının ülke, millet, devlet için hiçbir ciddî ve büyük sakıncası ve tehlikesi yoktur. İsrail’de Yahudiler’in yüzde onbeşi radikal, entegrist, fundamentalist Musevidir. Yahudi şeriatına uyarlar, kendi dinlerinin hükümlerini hayata tatbik ederler. Bunların tutuculukları, dindarlıkları İsrail devletine hiçbir zarar vermez. Tel Aviv belediyesinin, sofuların oturdukları mahallelere sefer yapan otobüslerde erkeklerle kadınların yerlerini ayırmış olması Yahudi devletini batırmaz, gayr-i medenî yapmaz.
İsviçre’de hâlâ bazı kantonlarda, kadınların oy kullanma hakkı yoktur. İsviçre bu yüzden geri ve vahşi bir ülke midir? Hayır!
Japonya’da siyasî rejim halkın diniyle (daha doğrusu dinleriyle) savaşıp dursaydı, orada bugünkü ilerleme, zenginlik, güç, üstünlük olabilir miydi?
Türkiye’nin bugünkü kötü hali din yüzünden değil, dinsizlik yüzündendir.
Hindistan’ın büyük çoğunluğu Hinduizm dinine mensuptur. Orada putlara tapılır, inekler kutsal kabul edilir. Hindistan buna rağmen büyük bir sanayi kurmuş, Batı ülkeleriyle boy ölçüşen üniversiteler tesis etmiş, nükleer silah bile üretmiştir.
Türkiye’yi bugünkü hale İslâm dini değil, resmî ideoloji getirmiştir. Ülke kokuşma, bozukluk, rüşvet, yağma, talan, hırsızlık, hortumlama, suiistimal selleri içindedir. Çürümedik müessese kalmamıştır.
Dünyada şu anda en hızlı ilerleme, kalkınma, yükselme şu üç ülkedeymiş: ABD, Singapur, Finlandiya. ABD’yi anladık, o bir devdir, süper devlettir. Onun peşinden gelen Singapur bir mini-devlettir, 600 küsur kilometrelik bir yüzölçümü vardır. Lâkin bu küçük devlet harika işler başarmıştır ve başarmaya devam etmektedir. Finlandiya da oldukça küçük bir şimal Avrupa devletidir ve ırk itibarıyla bizimle yakın akrabadır. Türkiye, Singapur ve Finlandiya gibi niçin ilerleyemiyor, aksine gerileyip duruyor? Çünkü yıllardan beri sürüp duran müzmin sistem-din kavgası bizim bütün enerjimizi boşa harcatıyor.
Bırakınız her vatandaş dilediği gibi yaşasın. Dindar olanlar dinî ve şer’î hükümleri kendi hayatlarına tatbik etmek konusunda hiç zorluk ve engelle karşılaşmasınlar. İngiltere’de küçük bir Müslüman kız çocuğu başörtüsü ile ilkokula gidebiliyor da bizde niçin gidemiyor? Lâiklik buna izin vermez deniliyor. Yalandır. Lâiklik buna izin verir. Kaldı ki, bizde zaten lâiklik yoktur.
İnşaallah ülkemiz, milletimiz, devletimiz daha fazla batmadan bu işler halledilir.
Yüksek, seçkin, idareci, güçlü tabaka bu pürüzleri kendi beşerî iradesiyle horizontal-yatay yollardan halletmez ve çözmezse, gün gelecek devreye vertical-dikey bir irade girecektir. 03 Mayıs 2000