Din Sömürüsü
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 06 Mart 2019
Cuma
Yakın tarihimizde İslâm’a ve Müslümanlara çok kötülükler edilmiştir. Medreseler, diğer din eğitimi müesseseleri kapatılmış; cami, tekke, vakıf binaları satılmış; büyük miktarda cami ibadete kapatılmış; Ezan-ı Muhammedî okumak yasaklanmış; inançları yüzünden nice Müslüman ağır cezalarda süründürülmüş, zindanlarda inletilmiş, hattâ bazısı idam edilmiştir. O kara günler mâzide kaldı ama zulüm, baskı, sindirme bitmedi. Şu Müslüman memlekette ehl-i İslâm’ın hâlâ devletten bağımsız bir din teşkilâtı yoktur. Ortodoksların, Ermenilerin patrikleri yüzde yüz hür ve müstakildir (bağımsız) ama Müslümanların Diyanet başkanı, genel müdür seviyesinde bir devlet memurudur. Patrikleri, hahambaşıyı, kendi cemaatleri serbestçe seçer ve Diyanet İşleri Başkanı’nı Müslüman seçemez.
Yahudiler’in kutsal günü cumartesi resmî tatildir, Hıristiyanların kutsal günü pazar resmî tatildir ama Müslümanların kutsal günü olan cumanın tatil olmasını istemek suçtur.
Devletin verdiği resmî vesikalarla açıkca fuhuş yapılan, kadın satılan ülkemizde başını eşarpla örten Müslüman kızlar üniversitelere sokulmamaktadır.
Ülkemizin müzmin olarak başta gelen iki gündem maddesi din ve lâikliktir. Din ve rejim arasında bitmez bir savaş ve çekişme vardır.
Bazıları bütün bunlardan dolayı devleti sorumlu tutuyor ve suçluyor. Hayır, devletin bir kabahati yoktur. Bütün kabahat rejimde, sistemde, düzendedir.
Müslümanlar, vatanları olan bu ülkede, ezici çoğunluğu teşkil etmelerine rağmen sömürge yerlisi, ikinci sınıf vatandaş, zenci muamelesi görüyor. Bu durumdan kurtulmak istiyorlar ama bir türlü kurtulamıyorlar. Çünkü onların başında iki büyük belâ vardır: Birincisi, din düşmanları, ikincisi din sömürücüleridir. Müslümanlar ikincilerinden kurtulabildikleri takdirde birincileri de yenebilirler. Lâkin ikinci düşman içtedir, ondan kurtulmak çok zordur.
Din sömürücüleri kimlerdir? Onları şu ölçülerle teşhis ve tesbit edebiliriz:
1. Ehil ve layık olmadığı halde dinî bir emaneti kabul eden, islâmî bir hizmet veya işi uhdesine alan kişi din sömürücüsüdür.
2. İslâmî emanetleri ve işleri ehil olmayanlara, kendi ehliyetsiz taraftarlarına ve bendelerine veren din baronları da din sömürücüsüdür.
3. İslâm dinini ve dâvâsını âlet ederek maddî servet yığan kimseler de sömürücüdür.
4. Nefs-i emmârelerini tatmin için, riyaset kapmak, şöhret elde etmek, alkış toplamak, makam mevki elde etmek için çalışanlar da sömürücüdür.
5. İmanı, ibadeti, ahlâkı ikinci plana atıp da Müslümanları mâceralar peşinde koşturanlar da sömürücüdür.
Bugün Katolik âleminde hemen hemen hiç din sömürüsü yapılmamaktadır. Başında Papa’nın bulunduğu kilise hiyerarşisi bütün dünyadaki rahipleri ve kilise mensuplarını sıkı bir şekilde kontrol etmekte, yamukluk yapmalarına fırsat vermemektedir. Biz Müslümanlar ise 15’inci asırda Papalığın düşmüş olduğu bataklığa benzer bir çukurda çırpınıyoruz. Maceraperestin, sömürücünün biri çıkıyor Fareli Köyün kavalcısı gibi etrafına hayli Müslüman topluyor, muazzam miktarda para alıyor ve bu adamı ve hareketini kontrol eden islâmî bir başkanlık sistemi yok. Eskiden Osmanlı Devleti zamanında Şeriat hocaları, Tarikat şeyhleri, medreseler, tekkeler, islâmî vakıflar sıkı kontrol altındaydı. Devlet bir İslâm devleti olduğu için bu sınıfların ve kurumların istismar edilmesine izin vermiyordu.
Şimdi bir din baronu yılda bir milyar dolar para toplayabiliyor da ne karışan var, ne görüşen.
Bazı din baronları dine karşı olan rejimle pek sıkı fıkıdır, ittifak içindedir. Böyle bir siyaset takip etmeye hakları ve selâhiyetleri var mıdır?
Ülkemizde muazzam miktarda din rantı yenilmektedir. Birtakım adamlar ortaya atılmışlar, “Biz hizmet ediyoruz, biz Müslümanları kurtaracağız, İslâm’ı yücelteceğiz” diyerek trilyonları topluyorlar. Yüce Şeriat’ın ve İslâm ahlâkının kuralları böyle bir din ve mukaddesat rantını meşru kabul eder mi?
Yine bazı sahtekârlar, işe düzenle mücadele edeceğiz diye başlamışlardır ama bir müddet sonra niyet ve metod değiştirip düzenin haram kemiklerini kapışma yarışına katılmışlardır. Bu soyguncuları, bu hortumcuları, bu götürücüleri halk bilmez ama kulakları delik olanlar iyi bilir. Bu gibi haşarattan İslâm’a ve Müslümanlara ne hayır gelir?
Müslümanlar dış düşmanlarının şerlerinden kurtulmak, hürleşmek, izzet ve şerefle yaşamak, inançlarını hayatlarına tatbik edebilmek, kendi vatanlarında birinci sınıf vatandaş olabilmek istiyorlarsa din sömürücülerini dışlamalı, tasfiye etmelidir. Din sömürücüleri islâmî hizmetleri ve faaliyetleri bugün olduğu gibi istismar etmeye, mıncıklamaya, kendi menfaat ve nüfuzları için kullanmaya devam ederlerse, Müslümanlar selâmete çıkamaz.
İhlâs, istikamet, takva, zühd, emanetleri ehline vermek, sıkı kontrol, tek bir islâmî riyaset, üniter islâmî hiyerarşi… İşte bize öncelikle gereken şeyler. 06 Kasım 1999