Perşembe

Bazı Müslümanların aşırı şekilde Tarikat-Spor, Cemaat-Spor, Hizip-Spor, Fırka-Spor, Meşrep-Spor zihniyetiyle hareket ettiklerini; İslâmî şuura değil, sekter militanlığa kaydıklarını üzüntü ile görüyoruz. Bizim yüce dinimiz bu zihniyete, bu kafaya izin vermez.

Yanlış anlaşılmasın, ben tasavvuf tarikatlarına, bir meşrebe bağlı olmaya, bir cemaat veya vakıf bünyesinde bulunup hizmet etmeye, dine ve şeriata aykırı olmamak şartıyla meşru ve müsbet bir daire içinde bulunmaya karşı değilim. Ancak bir Müslüman tarikatlı olabilir, tarikatçı olamaz; elbette bir mezhebi olur, lakin asla mezhepçilik yapmaz; bir cemaate mensup olabilir ama cemaatini dininden yüksek göremez veya onu din ile özdeşleştiremez.

Bizim yüce dinimiz spor kulübü değildir. Müslümana holiganlık yakışmaz.

Dinî hizmetler ve faaliyetler, boş zamanları değerlendirmek veya kendini tatmin etmek için birer hobi gibi mütalaa edilemez.

Resûl-i Kibriya efendimiz “İki günü birbirine müsavi (eşit) olan zarardadır” buyurmuşlardır. Eşit olmaktan geçtim, biz şimdi geriye gidiyoruz. Kendimizi olgunlaştırmamız, dinimizi kendimize değil, kendimizi dinimize uydurmamız için çalışmamız gerekir.

Hedeflerimiz şunlar olmalıdır:

– Daha fazla ibadet, kulluk. Bu da ilim ile, irfan ile, ihlâs ile olur.

– Daha fazla ahlak, fazilet, yüksek karakter,

– Daha fazla hayır hasenat.

– Daha fazla büyük cihad, yâni nefsimizle savaş. Nefsini dizginleyememiş olanlar mücahid değil, mütecâiddir yani mücahid taslağıdır. Ahmaklar ve gafiller onları mücahid sansalar da bu hüküm değişmez.

– Daha fazla birlik ve cemaat.

– Kendi derecemize, imkanlarımıza nisbetinde daha fazla emr-i mâruf mehy-i münker, yâni iyiliği emretmek, kötülüğü yasaklamak.

– Ebedî kalacağımız yer olan berzah âlemine ve âhirete hazırlanmak, orası için azık tedariki yapmak.

Tasavvufa taraftar, tarikatların faydalı olduğuna inanan, velilerin kerametlerinin hak olduğu inancına sahip olan bir Müslümanım. Ancak her şeyin bir sınırı, usûlü, edeb ve erkânı vardır.

“Bizimki gavstır, kutubtur, mehdidir” gibi edebiyatlar yanlıştır. Hiçbir hakikî şeyh böyle bir edebiyata râzı olmaz. Eski büyük şeyhler kendilerini ahkarü’l-ibad (kulların en hakiri), ez’afü’l-ibad (Kulların en zayıfı), hâdimü’l-fukara (Dervişlerin hizmetçisi) sıfatlarıyla tanıtırlardı.

Futbol kulübü, siyasî parti, holding gibi çalışan tarikat olamaz. Bunların adları tarikat da olsa, gerçekte değildirler.

Ülkemizdeki milyonlarca Müslümanın eğitilmesi, yetiştirilmesi gerekmektedir. Eskiden mekteplerde, medreselerde, darülfünunlarda din ve tasavvuf eğitimi vardı. Genç nesillere inanç, fıkıh, ahlak, muamelât bilgileri veriliyordu. Aile, köy, şehir, mahalle, esnaf teşkilatı, sokak hep birer mektepti. Şimdi böyle bir sistem yoktur. Müslümanlar başıboş kalmıştır. Birtakım paralel ve alternatif eğitim ve yetiştirme metodları ve vasıtalarıyla halkın, gençliğin, aydınların eğitilmesi gerekir.

Yumuşak ve tatlı bir üslûpla, kimsenin damarına basmadan, güzellikle birtakım temel gerçeklerin milyonlarca Müslüman vatandaşa, duyurulması, hatırlatılması icab etmektedir.

Vatandaşın eline, iyi kağıda temiz bir şekilde basılmış, içinde güzel bilgiler, uyarılar bulunan bir broşür verilecek; o da bunu kısa zamanda okuyacak ve yararlanacaktır. Bu işi niçin yapmıyoruz?

Meselâ “Tarikat nedir ve ne değildir?” başlıklı ve içindeki bilgiler en sağlam ve muteber kaynaklardan çıkartılmış bir broşür ne kadar faydalı olur.

Müslüman esnafa dinimizin ticaret, iktisat, finans ile ilgili kurallarını bildiren bir broşüre büyük ihtiyacımız var. Cuma namazı vaktinde dükkanını kapatacak mı, açık bulundurabilir mi? Herkes bu konuda kendi kafasından hüküm veremez. Fıkıh, ilmihal kitaplarımız ne diyor, bunlar açıkça anlatılmalıdır.

Zekat nasıl ödenecek, fakir ve muhtaç vatandaşlara nasıl sadaka verilecek. Cemaatler zekat toplayabilir mi? Bu konuya ait de bir broşür hazırlanmalıdır.

Eskiye ait iyi, güzel, doğru nice hasletimizi kaybettik. Görgü kurallarını bilen çok az adam ve kadın kaldı. Sokaklarda bazı tesettürlü kızlarla, sakallı gençlerin sarmaş dolaş, laubali, çirkin, terbiyesiz bir şekilde dolaştıklarını görüyorum. Biri kız, biri erkek iki genç Müslüman herkesin arasında elele tutuşabilir mi? Efendim diyeceği yerde aha, oha, he he, diyen; amma da kral, yuh be gibi ünlemlerle, böğürtü ve homurtularla konuşan yığınları nasıl uyaracağız? Terbiyeli bir Müslüman misafirlikte cep telefonunu açık tutabilir mi? Bu konuda da ehl-i İslam’ın uyarılması gerekir. (Milliyet Gazetesi bu konuyu kendisiyle görüştü)

Din kardeşliği ne demektir? Aynı görüşe ve meşrebe sahip olmayan iki Müslüman birbirine uzak, dargın, küskün olabilir mi?

Din baronu denilen adamların kendilerine bağlı Müslümanları kaz gibi yolmasına, inek gibi sağmasına karşı çıkmayacak mıyız? Saf, gafil, cahil kütleleri bu canavarlara karşı nasıl müdafaa edeceğiz?

Haksızlıklara, münker işlere, zulümlere karşı yasal hudutlar içinde kalmak şartıyla nasıl direneceğiz, bunları nasıl protesto edeceğiz?

İslâm’da karşılıklı komşu hakları ve vazifeleri nelerdir? Bunları kanun maddeleri gibi sıralayıp anlatan bir broşüre o kadar büyük ihtiyaç var ki.

İsraf, lüks, konfor, aşırı tüketim, sığır gibi yemek, gösteriş, tafra gibi kötülüklere karşı halkı nasıl uyaracağız? Lüks meskenler, lüks otomobiller, cep telefonları konusunda dinimizin tavsiyeleri, hükümleri nelerdir?

Birtakım zındıklar dinimizi sinsice yıkmak, dinamitlemek istiyor. Bunlara karşı halkı ve gençliği nasıl uyaracağız? Onların sapıklıklarını, yanlışlarını nasıl anlatacağız?

“Benim şeyhim çok yüksek, benim şeyhim çok uçuyor, öteki şeyhler kötü, bize çok para verin…” şeklinde propaganda yapan sürüngen ve soytarı adamlara karşı ne gibi tedbirler almamız gerekiyor?

İnsan hakları ihlâlleri aldı yürüdü. Bunları protesto etmek, durdurmak için yurt içinde ve dünyada propaganda yapılmalı. İngilizce, Almanca, Fransızca, Arapça broşürler basılmalı. Bu işleri kimler, hangi kuruluşlar organize edecektir. Masrafları kimler karşılayacaktır?

Binlerce yeni cami yapılıyor. Bunlar mimarlık, sanat, estetik açısından güzel olmuyor. Halbuki yapımlarına harcanan parayla güzel, sanatlı, kıymetli binalar yaptırılabilirdi. Bu hususta Müslümanlara, hayırseverlere niçin yardımcı olunmuyor, onlara yol gösterilmiyor? 22 Aralık 2000