Pazartesi

 

Geçenlerde geleneksel güzel sanatlarımızın biriyle meşgul olan ve bu sahada değerli eserler veren bir din görevlisinin yanına gitmiştim. Bu zat, dinî tahsilin yanında bir sosyal konuda da yüksek tahsil yapmıştı. Sakallı, müteşerri bir kimseydi. Tasavvuf neş’esine de sahipti. Biz sohbet ederken ziyaretine otuz kırk kadar yüksek tabakadan kibar hanımlar geldiler. Yanlarında bir profesör bey de bulunuyordu. Hocaya büyük hürmet gösteriyorlar, aralarında gayet yakın bir ülfet ve ünsiyet olduğu göze çarpıyordu. Düşündüm ki, o din görevlisi zatın gördüğü bu itibar ve hürmetin sahip olduğu prestijin sebebi sanat ve estetiktir.

Yazık ki, bu hocamız bir istisnadır. Müslüman kesim elli seneden beri sanat, estetik, kültür, medeniyet işlerine önem vermemişti.

Eskiden hattat, ebrucu, müzehhib, bestekâr, ciltçi ve daha nice başka sanat ve zenaatlerle uğraşan hocalar varmış. Şer’î ve dinî taraflarının yanında sanat ve kültür boyutları da yüksekmiş. Merhum Necmeddin Okyay hocayı hatırlayıp düşünelim. Bu muhterem kişi:

1. Hattattı. Nefis levhaları, yazıları bulunmaktadır.

2. Ebrû yapardı. Eserleri koleksiyonları süslemektedir.

3. Eski Osmanlı usulü klasik cilt yapardı.

4. Millî sporlarımızdan ok ve okçuluk üzerinde ihtisası vardı.

5. Şer’î tarafı güçlüydü. İcazetli bir âlimdi.

6. Tasavvuf neş’esine sahipti.

7. Güçlü bir edebiyat kültürüne sahipti. Aruzla ve ebced hesabıyla tarih düşürürdü.

8. İstanbul görgü ve terbiyesine sahipti.

Velhasıl-ı kelâm Necmeddin Hoca âlim, ârif, hezarfen, sanatkâr, vasıflı, yüksek bir din hizmetlisiydi. Herkesin takdirini ve sevgisini kazanmıştı.

Osmanlının batış devrinde bile böyle hocalar, hademe-i hayrat yetişmiştir. Bu gibi zevatı yetiştiren bir gelenek vardı. Maalesef 1950’den sonra başlayan islamî uyanış devrinde hayırsever ve aksiyoncu Müslümanlar bu geleneği devam ettiremediler. Osmanlının yetiştirdiği hocalar rahmet-i Rahman’a kavuştuktan sonra kalite düşe düşe bugünkü seviyeye indi. Şimdi genellikle namaz kıldırma, Ezan okuma, din işleri memurları var.

Bu devirde değerli din görevlileri yok mu? Hiç olmadığını söylemiyorum. Ancak bunların sayısı asla yeterli değildir.

Din görevlilerinin yeterli sayıda bir kısmı mutlaka güzel sanatlarla meşgul olmalıdır.

Hocaların bir kısmının öğrenebileceği geleneksel sanatlar sadece hat, tezhib, ebrudan ibaret değildir. Yapılabilecek, canlandırılacak, ele alınacak en az yüz sanatımız vardır. Sedefçilik, nahhatlık (tahta oymacılığı), tesbih ve takı, el yapımı kağıt imali ve bunların tabiî boyalarla boyanması, edirnekârî ahşap eserler sanatı, vitray ve cam sanatı, yazmacılık (şimşir kalıplarla kumaşların üzerine desen basma ve boyama), el dokuması kumaşlar (bu da bir sanattır), pişmiş toprak eserler (köylerde, kırsal kesimlerde bir imam niçin bu sanatla meşgul olmasın?), bakır ve diğer madenlerden yapılacak sanat eserleri… ve daha neler neler.

Geçenlerde duydum, inanmak istemedim. Tarihî değeri çok yüksek bir caminin imamı ile müezzini, âbideyi gezen turistlerden alınan bahşişler konusunda anlaşamamışlar, birbirlerine silah çekmişler, üzücü hadiseler olmuş. Bu hocalar birer sanatla uğraşmış olsaydılar bunlar olur muydu?

Her caminin avlusunda bir helâ var. Paralı… Peki kaç camiin yanında bir sanat ve kültür merkezi ve atölyesi var? Binde birinde bile yok.

Müslümanlar varolmak, izzet ve şerefle yaşamak, dinlerine uygun bir hayat sürmek, sömürge yerlisi muamelesi görmekten kurtulmak istiyorlarsa ilme, irfana, kültüre, sanata, araştırmaya, kaliteye önem vermekle mükelleftirler. Bugünkü cahillikle, sanatsızlıkla, kalitesizlikle hiçbir yere varamazlar.

Ülkemizin en büyük hayır kuruluşu olan Diyanet Vakfı, dinî hizmet ve faaliyetlerin yanında mutlaka sanata da yer vermelidir.

Ülkemizin eski camilerinde büyük bir halı ve kilim birikimi vardı. Bunların bir kısmı kök boyalı, antika, maddî ve sanat değeri çok yüksek el işi eserlerdi. Son otuz sene içinde korkunç bir yağma ve talan oldu ve bu halılar yağmalandı. Yağmacılara lânet olsun. Diyanet personeli yeterli ilme, irfana, sanat kültürüne sahip bulunsaydı bu halı ve kilimleri camilerden dışarı çıkartmazdı.

Camilerimizin bir kısmındaki eski, tarihî, sanat kıymeti yüksek hüsn-i hat levhaları da yok olmuş, yok edilmiştir. Bu da cahillikten ve hıyanettendir. Boğaz’daki Emirgan camiinin o nefis hat levhalarından kaç tane kaldı? Gidenler ne oldu? Onların hepsi vakıftı, cami dışarısına çıkartanlara lanet okunuyordu vakfiyelerde.

Bazı din görevlilerimiz sanattan, kültürden yeteri kadar nasip almış olsalardı, tarihî ve kıymetli duvar çinilerini matkapla deldirip de üzerlerine iğrenç, rezil, berbat, pis flüoresan lambalar astırmazlardı.

Müslümanlar için en büyük belâ, dış ve harbî düşmanların, keferenin saldırıları ve baskıları değil, kendi cahillikleri ve hıyanetleridir.

En son Cumartesi günü, İstanbul’un büyük camilerinden birinde öğle namazı kıldım. En görünür yerde, âdeta baş köşede saplı bir süpürge, nizamiye nöbetçisi gibi arz-ı endam ediyordu. Nice büyük camimiz iğrenç ve rezil ışıldak, fırıldak ve zırıldaklarla sirke, lunaparka benzetilmiştir. Kutsal mabetlerimiz en cırtlak, en bayağı, en uyumsuz, en ilkel renklerle boyanmaktadır. Mermerlere, küfeki taşlarına, nefis ahşap eserlere bile azıcık sanat zevki olanı öğürtecek derecede pis ve uyumsuz boyalar sürülüyor.

İslam dininde bir güzel koku kültürü ve geleneği vardır. Hangi camimizde, sanatkârane buhurdanlar içinde geleneksel kokular (Meselâ öd ve sandal ağacı) yakılmaktadır?

Yaz geliyor. Bütün din görevlilerini, bilhassa genç olanları geleneksel bir sanatı öğrenmeye dâvet ediyorum. Vakıflarımız ülke sathında yüzlerce, binlerce kurs ve dershane açmalıdır. Bu işin siyasetle ideolojiyle, irtica ile ilgisi yoktur. Serbestçe yapılabilir.

Ülkemizde laik-çağdaş kesimle dindar kesim arasında büyük bir uçurum meydana gelmiştir. Birbirinden kopmuş bu iki önemli kesim arasında ancak sanatla, kültürle, ilim ve irfanla bir köprü kurulabilir, diyalog ve ülfet bağları tesis edilebilir.

Müslüman gençlerin akıllıları da sanatla meşgul olsunlar. Hangi dalı olursa olsun, yeter ki sanat olsun.

Sanat en büyük güçtür. İslam dini abdest ibriği, takunya, şadırvan, cami helâsı, hoparlör, yeşil boya dini değildir. İslam çok yüksek bir medeniyet, sanat ve kültürdür. İslam’a ancak vasıflı, güçlü, üstün, sanatlı hizmetkârlar hizmet edebilir. 16 Mayıs 2000