Dindarları İç Düşman Olarak Görmek
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 29 Ocak 2019
Çarşamba
Ülkesini ve devletini seven, onlara hizmet eden, onları koruyan dindar vatandaşları “İç düşman”, potansiyel tehlike olarak görmek akılla, iz’anla, insafla, akl-ı selimle (sağduyu), medeniyetle, bilgelikle bağdaşmayan çok vahim bir yanlıştır.
Masonlar, Sabataycılar, şu veya bu gizli güç yahut lobi iç düşman olmuyor da, Müslümanlar niçin oluyor?
Müslümanlar, Türkiye’nin bütünlüğünden yanadır.
Müslümanlar, bu devlete vergi veriyor.
Müslümanlar, askerlik hizmetini yapıyor.
Müslümanlar, bu memleketin yerli halkıdır.
Müslümanlar, devlet düşmanlığı ve yıkıcılığı yapmazlar. Onların tenkid ettikleri, değişmesini istedikleri devlet değil, sistemdir, düzendir.
Müslümanlar, cumhuriyet rejiminin temel prensibinin fazilet olduğunu bilirler ve ülkede faziletin hakim olmasını isterler.Bunu istemekte de bir suç yoktur.
Müslümanlar, “tarihî devamlılık” taraftarıdır. Bu da bir suç, cinayet, yahut kabahat değildir.
Müslümanlar, temel insan haklarına bağlıdırlar; din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyetinden yanadırlar. Bu da kötü birşey değildir. Zaten bütün medenî, ileri, dengeli, sağlıklı, demokrat ülkelerde vatandaşlara bu haklar sağlanmıştır.
Müslümanlar, gelenekçidir, tarihî kaza ve ârızalara râzı değillerdir.
Müslümanlar, bu ülkedeki çeşitliliğin en büyük parçasını teşkil etmektedirler. Başka, farklı düşüncelere, görüşlere, inançlara sahip olmakla onlar, iç düşman olmuş olmazlar.
Müslümanların bu ülkede “kıdemleri” vardır. Evrensel bilgeliğin ve hukukun küllî kaidelerinden (temel ilkelerinden) biri de, “kadîm kıdemi üzere terk olunur”dur.
Dininin hükümlerini nefsine ve hayatına uygulayan gerçek bir Müslüman haram yemez, rüşvet alıp vermez, gayr-i meşru rantlar elde etmez, fitne ve fesat çıkartmaz. Şayet, hem Müslüman ve İslâmcı geçiniyor, hem de böyle kötülükler sergiliyorsa, o ya bozuk bir Müslümandır, yahut sahte bir Müslüman. Bütün Müslümanları onlara bakarak değerlendirmek adalete ve insafa sığmaz.
Bir ülkede iç düşmanlar olabilir mi?.. Nâdiren, istisnaî olarak olabilir. Lâkin çoğunluk hiçbir zaman ve asla iç düşman olamaz.
İngiltere’de cumhuriyet rejimine taraftar bir İngiliz, iç düşman değildir.
Fransa’da kralcı parti vardır, orada monarşik rejim taraftarlarına iç düşman gözüyle bakılmaz.
Hiçbir medenî, hukuklu, ileri, demokrat ülkede devlet ile rejim veya sistem özdeş değildir. Devlet başka şeydir, rejim başka şey. Devlet devam eder, rejimler değişebilir. Fransa’daki cumhuriyetin ismi “Beşinci Cumhuriyet”tir.
Bizde birtakım agresif, militan, fanatik, jakoben medyacılar, akademisyenler, entelektüeller farklı düşünen bazılarına, onları “İkinci Cumhuriyetçi” olmakla suçlayarak, ateş püskürüyorlar, ağır itham ve suçlamalarda bulunuyorlar. Buna hakları yoktur.
Hiçbir vatandaşın, herhangi bir ideolojiyi benimsemeye mecburiyeti yoktur. İdeolojiler din gibidir, inanan inanır, inanmayan inanmaz.
Şu veya bu ideolojiye inanmayanı iç düşman ilan etmek ilkelliğin, hukuksuzluğun, yobazlığın daniskasıdır.
Bu ülkenin çoğunluğunu teşkil eden Müslümanları potansiyel tehlike olarak gören bazı şahıs ve lobilere bakıyoruz ve neler görüyoruz:
-Onlar bu ülkenin gelirlerinin, nimetlerinin, imkânlarının, rantlarının arslan payını alıyorlar.
-Onlar iyi ve yüksek makamları, mevkileri “kendilerinden olanlara” veriyorlar; hizmetler ve vazifelerde ehliyete ve liyakate değer vermiyorlar.
Bunlar Türkiye’ye karşı işlenmiş; devletimize, vatanımıza, halkımıza zarar veren suçlar değil midir?
İmkân olsa da, politikacılarımıza, medyacılarımıza, seçkinlerimize, yüksek tabakaya “medeniyet, demokrasi, bilgelik dersleri” verilebilse.
-Senin gibi düşünmeyenleri, senin inançlarına ortak olmayanları düşman olarak görmeyeceksin.
-Demokratik sistemle idare edilen bir ülkede çeşitlilik, farklılık olması tabiidir.
-Dindar olmak bir suç değildir.
-Ülkeye, devlete ve halka karşı işlenen en ağır suçlar hortumculuk, haram yiyicilik, devlet ve belediye bütçelerini talan etmek, gayr-i meşru rantçılık gibi ahlâksızlıklardır.
-Bir halkın millî kimliğini değiştirmeye, yozlaştırmaya kalkışmak ona karşı işlenebilecek en ağır suçtur.
-Demokratik bir rejimde resmî ideoloji olmaz, birtakım gayr-i adil yasaklar ve tabular olmaz.
-Akılcılık başka şeydir, akıllılık başka şey.
-Herkes pozitivist olmaya mecbur değildir, pozitif ilimler başka şeydir, pozitivizm başka şeydir.
“Türkiye halkının, İngiltere’deki gibi bir din ve inanç hürriyetine sahip olması düşünülemez”miş… Böyle konuşup yazanların gerekçeleri nelerdir? Hiçbir tutarlı, ciddî, ipe sapa gelir gerekçeleri yoktur. Masonun, Sabataycının, şunun, bunun hürriyetleri kısıtlanmayacak, ama Müslümanlarınki kısıtlanacak. Niçin?
Bu memleketin toplumsal bir uzlaşmaya, sosyal bir barışa ihtiyacı vardır. Halkın bir kısmını iç düşman ve potansiyel tehlike olarak görenler, özlenen ve istenen barış ve uzlaşmanın önündeki en büyük engeldir.
Medenî, akıllı, vicdanlı, vasıflı, sağduyulu, insaflı, iz’anlı aydınlar hiçbir zaman ülkenin ve halkın dominant dinine hakaret etmezler, saldırmazlar, ona bağlı olanları iç düşman ve potansiyel tehlike olarak görmezler.İnanmayabilirler, lâkin asla saygısızlık etmezler.
Bazıları uygarlık şarkıları söylüyor. Şarkıyla, sloganla, ideolojiyle uygarlık muygarlık olmaz. 26 Mart 2004