Dinde Reform ve Yenilik Fesadı
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 06 Şubat 2019
Pazartesi
İnsaf edelim, bugün Türkiye’de hiçbir ilâhiyatçının mutlak olarak veya mezhep içinde ictihad yapacak ilmi yoktur. Hal böyle iken birtakım reformcu, yenilikçi, Fazlurrahmancı, şucu, bucu ilâhiyatçıların Kur’ân âyetlerinden, Peygamber (salât ve selâm olsun) hadîslerinden kendi kafalarına, re’ylerine, heveslerine göre hükümler çıkardıkları görülmektedir. Böyle bir hal Müslümanlar için büyük bir musibettir.
Türkiye’de yakın tarihimizde islâmî bakımdan büyük bir yıkım, tahribat olmuştur. Bu zaman ictihad, dini kendi kafasına göre yorumlamak zamanı değil; Eimme-i din (Din önderleri) denilen eski büyük müctehidlerin bize bırakmış oldukları Ehl-i Sünnet hükümlerini aynen muhafaza etmek zamanıdır.
Bugün Türkiye’de, ictihad yapacak dereceye ve rütbeye çıkmış bir tek din alimi yoktur. Olsa bile ictihad yapmaması gerekir. Merhum Ömer Nasuhi Bilmen hocanın “Büyük İslâm İlmihali” adlı kitabında bizi kurtaracak bütün islâmî hükümler yazılıdır. Milletçe bu mübarek kitabı okusak, içindeki bilgileri hayata uygulasak selâmet buluruz.
Reformcu, yenilikçi ilâhiyatçıların hepsi de bir tarağın dişleri gibi aynı hizada değildir. Reformculuğun, yenilikçiliğin de dereceleri vardır. Bazısı pek aşırıya gitmemekte, bazısı ise yokuş aşağı frensiz inen bir kamyon gibi deli dolu reformculuk yapmaktadır.
Şu husus bilinmelidir ki, en ufak bir reform hareketi, dinde en küçük bir yenilik kıpırdanması İslâm’a karşı bir hıyanettir. Hak Teâlâ hazretleri, Kur’ân-ı Kerîm’de “Sizin dininizi tamamladım…” buyuruyor. İslâm en son dindir, Kıyamet’e kadar ondan başka bir din gelmeyecektir.İslâm’da eksiklik yoktur. Onun hiçbir hükmü değiştirilemez.
İslâm’ın uygulamaya ait hükümlerini bir araya getiren fıkıh ilmi vardır. Asırlar boyunca büyük fakihler, müctehidler bu ilmi geliştirmişlerdir. İlk asırlarda on küsur kadar mutlak müctehid çıkmış, kendi mezheb ve sistemini kurmuş; bunların dördü yaşamıştır. Bu dört fıkıh mezhebi, Müslümanların ve insanların bütün ihtiyaçlarına cevap vermek hususunda yeterlidir.
Fıkıhta ne gibi yenilikler yapılabilir?
Eskiden olmayan, zamanımızda çıkan (hava hukuku gibi) yeni konularda hükümler getirilebilir.
Mecelle-i Ahkam-ı Adliyye gibi taknin (kanunlaştırma) hareketleri yapılabilir.
Ancak fıkıh kesinlikle inkâr edilemez. Fıkıh mezhebi kesinlikle inkâr edilemez. Fıkıh sadece bugünkü mânâda hukuku, muamelâtı kapsamaz. Taharetle, ibadetlerle ilgili hükümleri de fıkıh bildirir.
Meşhur bir ilâhiyatçı ter ter tepiniyor. “Peygamber bir postacı idi, öldükten sonra işi bitmiştir. Dinimizin tek kaynağı Kur’ân’dır. Sünnet din kaynağı değildir…” Bu adam açıkça söylemiyor ama şunu demeye getiriyor: “Peygamberi bırakın ve benim peşimden gelin…” Bu adam, Kur’ân’da sadece Peygamberimiz için kullanılan bir sıfatı kendisine veriyor. Müslümanlara, meydan okurcasına şöyle diyor: “Sizin bağlı bulunduğunuz ilmihal Müslümanlığı yanlıştır. Benim anlattığım, benim yorumladığım Kur’ân Müslümanlığı doğru Müslümanlıktır…”
Bu reformcu ve yenilikçi ilâhiyatçı ilhamını kimlerden alıyor?
Önce Reşad Halife denilen zındıktan alıyor. Bu adam İngilizce bir Kur’ân meali yazmış ve Resûlullah Efendimizle ilgili zâmirlerin yanına parantez açarak “Rashad” (kendi) ismini koymuştur. Bu adam, Tevbe sûresinin son iki âyetinin Kur’ân’a sonradan ilâve edildiğini iddia ederek inkâr uçurumuna yuvarlanmıştır.
Bizim hızlı reformcu ilâhiyatçının ikinci üstadı Dr. Moon’dur. Dr. Moon gazetelere ilân vererek, “Hazret-i İsâ’nın, Hazret-i Muhammed’in, Buda’nın, Konfiçyüs’ün, Martin Luther’in de bulunduğu bir toplantıda kendisinin âhir zaman Mesih’i ilân edildiğini; bu toplantıya Allah’ın bizzat gelmediğini, mektup gönderdiğini…” iddia etmiştir. Bu bilgiler geçen sene Hürriyet gazetesinde yayınlandı. İşte bizim reformcu böyle bir kaçığın uydurma dininin “Kutsal Metinler Heyetinde” bulunmaktadır.
Amerikalılar, Avrupalılar, Yahudiler, Siyonistler, Sabataycılar, ateistler, Marksistler, Farmasonlar İslâm’da reform ve yenilik yapılmasını istiyor. Reform ve yeniliğin çok kötü bir şey olduğunu anlamak için bunu isteyenlere bakmak yetişmez mi?
Reformcular en fazla hadîslere, sünnete saldırıyor, içlerinde öyleleri var ki, Müslümanların “Esahhü’l-kitab ba’de Kitabillah” (Allah’ın Kitabı olan Kur’ân’dan sonra kitapların en doğrusu) dedikleri Sahih-i Buharî’de bile uydurma hadîs bulunduğunu iddia etmektedir.
İslâm tarihinde, yüce dinimizi anlatmak maksadıyla yazılmış mufassal kitapların en güzeli, en feyizlisi, en mübareği Hüccetülislâm İmamı Gazalî hazretlerinin (Allah ona rahmet eylesin) İhyau Ulumi’d-din adlı eseridir. İşte reformcular bu mübarek kitaba da dil uzatmakta, “İhya mevzu hadîslerle doludur” iftirasını savurmaktadır. Bu iftiralara, Bedir Yayınları’nın neşr etmiş olduğu merhum Ahmet Serdaroğlu İhya tercümesinin başındaki uzun önsözde ilmî cevap verilmiştir. Yalan ve iftiralar maalesef bazen çayır yangını gibi hızla yayılır; işiten cahiller safça inanıverir.
Dünyayı bir sömürge haline getirmek isteyen güçler, İslâm âlemini dizginlemek için yüce ve kutsal dinimizde reform yapılması, yeni bir İslâm türetilmesi, Şeriat ve fıkhın kaldırılarak suya sabuna dokunmaz ılımlı ve bağımlı bir İslâm hümanizmasının gerçek İslâm’ın yerine konulması gibi kararlar almışlardır.
Reformcu ve yenilikçi ilâhiyatçılar, bilerek veya bilmeyerek fesatçılara hizmet etmektedir. Sevgili din kardeşlerime şu hususları hatırlatıyorum:
1. İslâm mükemmel dindir. Onda yenilik ve reform yapılamaz.
2. Peygamber Efendimizin Sünnet’i dinimizin hükümlerinin, Allah’ın Kitabı’ndan sonra ikinci ana kaynağıdır. Bu kaynağı inkâr etmek İslâm’ı yıkmak demektir. Kur’ân bizi kesin bir şekilde Resûlullah’a itaat etmeye, O’na tabi olmaya, O ne getirdiyse kabul edip almaya, O neyi yasakladıysa ondan uzak durmaya, O’nu dünya işlerinde model ve örnek almaya davet ediyor. Peygamber ve Sünnet’ini bırakıp da, sapık bir reformcu veya yenilikçiyi imam kabul edenler büyük bir yanılgı içine düşmüş olurlar.
3. Reformcular fıkıh mezheplerini yıkmak istiyor. Bütün akıllı ve firasetli Müslümanlar bir mezhebe bağlı olmalıdır. Mezhepsizlik, telfik-i mezahib büyük bir hatâdır.
4. Dinimizi ehliyetsiz, bazısı kötü niyetli adamların hazırlamış olduğu Kur’ân meal, tercüme ve tefsirlerinden değil; muteber ve güvenilir ilmihal kitaplarından öğrenmeliyiz.
5. Dinî konularda kendi kafamızdan indî ve şahsî yorumlar yapmamalı, tartışmamalıyız. Dört mezhepten birine bağlanıp onu bütünüyle tatbik etmeliyiz.
6. Reformcu, yenilikçi ilâhiyatçılardan uzak durmalıyız.
Dikkat etmezsek bizim de (Allah korusun) ayağımız kayabilir. 27 Mayıs 2003