Dinde Yenilik Olmaz
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 12 Şubat 2019
Pazartesi
Vaktiyle Türkiye’nin kırkbin köyünde akşam olunca gazyağı lambaları, fenerler, kandiller yakılıyordu. Yine bundan elli altmış yıl önce bugünkü gibi motorlu vasıta çokluğu yoktu. Bir yerden başka bir yere yürüyerek, atla, öküz arabasıyla gidiliyordu. Bir gün şose kenarındaki evimizden güneş doğmadan önce manda arabasıyla yola çıkmış, otuz sekiz kilometre uzaktaki kaza (ilçe) merkezine akşama varmıştık. O zamanlarda her yerde elektrik olmadığı için radyo lüks bir cihazdı. Zaten transistör bile icad edilmemişti, radyolar lambalı idi. Buzdolabı da çok lüks bir cihazdı. Yemekleri tel dolaplarda saklardık; yazın kavun karpuzu, soğusunlar diye kuyuya sallandırırdık. Köylerde çakmak taşı, çelik parçası ve kav ile ateş yakıldığı günleri hatırlıyorum.
Bu anlattıklarım mâzide kaldı, yerlerini asrî-modern âletler, cihazlar, vasıtalar aldı. Aldı ama insanlığın mahiyeti değişmedi; insanlığın temel değerleri, evrensel ölçüler değişmedi. Bundan üç bin yıl önce kağıt yoktu. Mezopotamya’da yazılar kırmızı toprak levhalar üzerine yazılıyor, fırında pişiriliyor, saklanıyordu. Arzu eden bunları müzelerde seyredebilir. Eski Mısırlılar, milattan önce papirüs üzerine yazı yazıyordu. Bir iki asır öncesine kadar İslâm dünyası kamış kalemle, Batı dünyası kaz tüyüyle yazı yazmıştır.
Bazı yenilikçi, reformcu, modern, mezhepsiz Müslümanlar “Zaman değişti, dinî hükümler de değişsin…” şeklinde bir edebiyat yapıyor. Ne saçma bir edebiyat! İslâm dininin temel ve muhkem hükümleri zamanla değişmez. Onlar ilahî, evrensel kural ve değerlerdir.
Meselâ İslâm adaleti emrediyor. Adalet bundan üç bin yıl önce de zarurî, lüzumlu, temel bir değer ve gerçekti, bugün de öyledir. Zamanın değişmesi, medeniyetin ilerlemesi adalete tesir etmez.
Böcek kadar akılları, solucan kadar şuur ve vicdanları olmayan birtakım nev-zuhurlar (yeni yetmeler) “Zaman değişti, beş vakit namaz üç vakte indirilsin…” diyor. Beş vakit namazı kim koymuş? Allah koymuş. Peygamber ne demiş? “Beni nasıl namaz kılıyor görüyorsanız, siz de öylece namaz kılın” demiş. Beş vakit namaz bin dört yüz yıldan beri Müslümanlar tarafından kılınagelmektedir. Kıyamete kadar da, Peygamber nasıl kılmışsa öyle kılınacaktır. Namazda diğer ibadetlerde reform, yenilik, değişiklik olmaz. Böyle bir şeyi istemek, düşünmek, teklif etmek şaşkınlıktır.
Peki fıkhın bazı hükümlerinde hiç değişiklik olmaz mı? Olmaz. Sadece, eskiden olmayan bazı konularda yeni hükümler ihdas edilebilir. Onu da ehliyeti, liyakati, icazeti olan müctehidler, fukaha yapar.
İslâm’ın gönderildiği çağda bugünkü iktisadî, ticarî, malî müesseseler yoktu; Arabistan’da trampa-takas ekonomisi yaygındı. Şimdi ticaret ve iktisat globalleşti, finans işleri çok değişti. Yeni durumlar için, eski zamanlarda olmayan bazı hükümler konulabilir. Eskiden tayyare yoktu, hava hukuku da yoktu. Şimdi bir hava hukuku var. Ancak bu konular teferruata aittir. Esasla ilgisi yoktur. İslâm’ın esasında, temel hükümlerinde, mevrid-i nasta, Kur’ân’ın ve sünnet’in ana hükümlerinde asla değişiklik, reform, yenilik olamaz.
Reformcu bir profesör merhum ve mağfur Ömer Nasuhi Bilmen hocaefendi hazretlerinin mübarek ve muazzez kitabı olan “Büyük İslâm ilmihali”ni diline dolamış; bu kitap yenilenmeli diyormuş. Be adam, o kitabın neresini yenileyeceksin? Onda itikad, taharet, namaz, oruç, zekat, hac, ahlâk ve fazilet, siyer-i enbiya ile ilgili bilgiler ve hükümler yer alıyor. Onlar zamanla değişen şeyler değil ki. Sadece sular bahsinde, zamanımızda bazı değişiklikler olmuştur. Evlere borularla getirilen şehir suları dinen ve şer’an temiz midir, sorusunun cevabı eklenir, o kadar.
Bizim dinimiz son dindir. Yüce Allah Kur’ân’da “Ben bugün sizin dininizi tamamladım” buyuruyor. Kıyamet’e kadar başka din, başka peygamber gelmeyecektir.
Peki yenilenmesi gereken bir şey yok mudur İslâm dünyasında. Elbette vardır. Müslümanların kendilerini yenilemeleri, İslâm’a uydurmaları gerekir. Yeniliği, reformu, tecdidi Müslümanlar kendi kafaları, gönülleri içinde yapmalıdır.
EskidenTürkiye Müslümanları arasında reform, yenilik, mezhepsizlik tartışmaları, çekişmeleri yoktu. Bu belayı başımıza “Biz İslâm dinini mihrabtan halledeceğiz…” diyen münafıklar çıkartmıştır.
Elli yıl önce Ankara İlahiyat Fakültesi’ne Arap dünyasından bir profesör getirildi. Bu zat Mutezile mezhebine mensuptu, Ehl-i Sünnet ve Cemaate uymayan görüşleri, tezleri vardı. Sinsice çalıştı ve bir itizal ekolü kurmaya muvaffak oldu. Onun ektiği tohumlar yeşerdi ve bugünkü parçalanma, tartışma, çekişme, tezebzüb meydana geldi.
Pakistanlı Fazlurrahman, Kur’ân’daki ve hadîslerdeki nice hükmün bu devirde geçerli olmadığını, onların tarihî olduğunu iddia ediyor. Bizde de birtakım ilahiyatçılar Fazlurrahman mezhebine girmişlerdir.
Osmanlı İmparatorluğu, altı yüzyıl iki şeyi münakaşa ettirmediği, ayağa düşürmediği için yaşadı. Ne zamanki, o menhus ve meş’um ikinci Meşrutiyet oldu, iktidar Masonların, Sabataycıların, Jön Türklerin eline geçti, devlet on sene içinde çöktü, 1918’de Mondoros’ta teslim bayrağını çekti, çünkü din ve devlet işleri tartışılmaya başlanmıştı.
Dinî konularda birliği, tesanüdü, vahdeti korumak için bütün sünnî kökenli Müslümanların Ehl-i Sünnet ve Cemaat itikadına, fıkhına, ahkamına sımsıkı sarılmaları gerekir. Mezhepsizlik, telfik-i mezâhib (fıkıh mezheplerinin hükümlerini karışık şekilde uygulamak), reformculuk, yenilikçilik İslâm dinine ve Muhammed Ümmetine Haçlılar’dan,Siyonistler’den, haricî din düşmanlarından daha fazla zarar verir, darbe vurur. Bana inanmayanlar merhum Ahmed Davud Hocaefendi’nin “Din Tahripçileri” başlıklı kitabını okusunlar (BedirYayınevi, Tel. 0 212/519 36 18)
Din işlerinin hiç şakası yoktur. Din hisarının duvarından küçük bir taş çekerseniz bütün binaya zarar vermiş olursunuz. Zaman değişir, zaman geçer, zaman eskir ama din hükümleri asla eskimez. Çünkü onlar evrensel değer ve ölçülerdir.
Ehl-i sünnet ulemasını, fukahasını, imamlarını, büyüklerini bırakıp da Farmason ve aktivist Cemalüddin Afganî’lerin, Muhammed Abduh’ların, Reşid Rıza’ların, Fazlurrahman’ların, fırak-ı dalle (sapık fırka) mensuplarının peşlerine takılanlar yollarını şaşırır, kendilerine inananları yanlış ve sapık yollara sürükler.
AKP iktidarı din konusunda reform, yenilik, değişiklik yapmaya teşebbüs etmemelidir. Din siyasetin üzerinde tutulmalıdır. Kadim kıdemi üzere terk edilmelidir. Aksi taktirde yıkacakları binanın enkazı altında kendileri de ezilirler. 10 Aralık 2002