Dinde Yenilik Taraftarları
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 17 Şubat 2019
Cuma
(1) Yenilik, zamanımızın put-kavramlarındandır. İlerleme ilerleme… Yenilik yenilik… Daha fazla hız…Daha fazla tüketim…Şeriat ve fıkıh hükümleri Allah’ın Kitab’ına, Resûlün Sünnetine dayanan yüce İslâm dininin yenileştirilmeye ihtiyacı var mıdır? Elbette yoktur. Yenilik, değişiklik beşer kafasıyla yapılan kanun ve nizamlarda olur. Allah -hâşâ- yanılmaz. Hazret-i Muhammed’in getirdiği şekliyle İslâm dini Kıyamet’e kadar tek geçerli din olduğuna, artık başka bir Peygamber gelmeyeceğine, başka bir Şeriat gönderilmeyeceğine göre dinimizde yenilik ve değişiklik yapma istekleri bâtıldır, sapıklıktan ve yanılgıdan ibarettir.
(2) Şer’î ve fıkhî ölçülere göre fâsık-ı mütecâhir olduklarında hiç şüphe bulunmayan birtakım kimseler ısrarlı ve devamlı şekilde İslâm dininde reform yapılmasını istiyor. Onların bu istekleri ve niyetleri hayra yönelik arzular değildir. Müslüman yenilikçilerin, reformcularla aynı çizgide oldukları çok dikkate değer bir husustur.
(3) Kur’ân-ı Kerîm’de, Allah’ın âyetlerinin bir kısmını kabul edip de bir kısmını kabul etmeyenler aleyhinde ağır kınamalar bulunmaktadır. Reformculuk, yenilikçilik, Kur’ân ve Sünnet hükümlerinin bir kısmını kabul edip, bir kısmını kabul etmemek değil midir?
(4) Bazı yenilikçiler, Müslümanları selâmete çıkartacak imam (önder) olarak Cemalüddin Afganî’yi gösteriyor. Bu zatın bazı özellikleri şunlardır: A. İran’ın Esebâbad şehrine mensup olduğu halde kendisini Afgan gibi göstererek Müslümanlara yalan söylemiş, onları aldatmıştır. B. Şiî olduğu halde yine yalan söylemiş, taqiye yapmış ve kendisini Sünnî olarak göstermiştir. C. Aktivist, ihtilâlci bir kimsedir. Ç. Blunt adında bir İngiliz ajanı ile işbirliği yaparak Sultan Abdülhamid’i tahtından indirmek için çalışmıştır. D. Farmasondur… Böyle bir adam Müslümanlara nasıl imam, önder, kurtuluş rehberi olabilir?
(5) Allah tarafından gönderilmiş olan İslâm dininde değişiklik, yenilik reform yapılamayacağı hususunda on dört asırlık çok kuvvetli bir icmâ vardır. Yenilikçiler bu icmâya karşı çıkmakta ve İslâm dininin yücelmesinin, Müslümanların selâmete çıkmasının dinde değişiklik yapmakla mümkün olacağına inanmaktadır. Osmanlılar 16’ncı asırda, din konusunda son derece muhafazakâr olmalarına rağmen nasıl yükseldiler, üstün oldular, izzet buldular? Acaba bugünkü Müslümanların zillet sebeplerinden biri reformcu ve yenilikçi cereyanların taraftar bulmasımıdır?
(6) Yenilikçiler, birtakım şazz re’yleri, görüşleri, ictihadları esas alıyor. Geçmiş asırların birinde bir âlim bir konuda olabilir demiş. O halde Şeriatın ve fıkhın o konusunda değişiklik yapabilirmişiz. Bu ne yanlış, ne sakat bir fetvadır. Dinimizin icmâ ile sâbit muhkem hüküm ve meselelerinde, şazz bir görüşe dayanarak değişiklik yapılabileceğini söylemek dini -hâşâ- oyuncak etmektir. Şazzlar, muhkematı asla değiştirmez. Muteber ve makbul olan dört fıkıh sisteminin (Hanefilik, Mâlikilik, Şâfiilik, Hanbelilik) üzerinde ittifak etmiş oldukları muttefakun aleyh hüküm ve mesailde hiçbir değişiklik, reform isteği kabul edilemez. Birinci hicrî asırdan bu güne kadar gelip geçmiş onbinlerce güçlü, vasıflı, dindar, firasetli din âliminin ittifak etmiş oldukları hükümleri bırakıp da, Farmason Afganî’nin peşine mi düşeceğiz?
(7) Birtakım yenilikçiler hayız ve nifas halindeki kirli kadınların Kur’ân okuyabileceklerine, namaz kılabileceklerine dair geçersiz fetvalar ve ruhsatlar vermektedir. Bunların, İslâm fıkhı ve Şeriatı huzurunda hiçbir geçerliliği yoktur. Bu konuda on dört asırlık bir icmâ vardır. Geçerli olan odur. Cünüb olan bir erkek o haliyle nasıl namaz kılamaz, Kur’ân okuyamazsa, hayızlı ve nifaslı bir hanım da o haliyle aynı işleri yapamaz. Bu konuda niçin reform yapmak istiyorlar, niçin değişiklik ve yenilik istiyorlar? Dostlar alışverişte görsün diye mi?
(8) Peki Müslümanlara değişiklik lazım mıdır? Elbette lazımdır, lâkin bu değişiklik dinde değil; Müslümanların kültür, bilgi, ahlâk, estetik boyutlarında olmalıdır. Müslümanların değişikliğe şiddetle ihtiyaçları bulunmaktadır. Bir kere İslâm dinini iyi anlamalıdırlar. Dini konudaki bilgilerini hayata uygulamalıdırlar. Çağdaş dünya kültürü seviyesinin üzerinde kültüre sahip olmalıdırlar. Bizim var gücümüzle kendimizi değiştirmemiz gerekiyor. Dinimizi değil!
(9) İslâm dininde değişiklik istiyorlar. Peki bu değişikliği kimler yapacaktır? Bügün Türkiye’de, tarihî ârızalar yüzünden hakikî ve icazetli ulema yetiştiren medreseler yoktur. İlâhiyat fakülteleri medreselerin yerini doldurmuş mudur? İslâmî usulle alınmış bir icazeti olmayan bir ilahiyatçının din konusunda fetva ve ruhsat vermeye, Şeriat ve fıkıh hükümlerinde yenilik ve reform yapmaya hakkı var mıdır? Mısır’da, Pakistan’da, Hindistan’da, Malezya’da ve diğer birçok İslâm ülkesinde icazetli ehlisünnet uleması mevcuttur. Bunların hiçbiri dinde reform yapılmasına, dinde yeniliğe yeşil ışık yakmamaktadır. Bizdeki sünnî ilâhiyatçılar da yenilik ve reform taraftarı değildir.O halde ille de reform, ille de yenilik diyen ilâhiyatçıların gayeleri, maksatları nedir? Neyi hedefliyorlar?
(10) İlm-i kelâm kitapları, İslâm tarihinde zuhur etmiş yüzlerce bozuk fırkayı anlatıyor. Acaba bugünkü reformcular ve yenilikçiler yeni çıkmış bozuk fırkalardan biri midir? Binlerce büyük müfessir, binlerce büyük hadîs âlimi ve hâfızı, binlerce fıkıh âlimi hatâ etmiş de, bizim şu mâlum ve mâhut birkaç reformcu ve yenilikçi ilâhiyatçı mı doğru söylüyor?
(11) Reformcu ve yenilikçileri psikolojik açıdan incelemek gerekir. Tabakat-ı fukaha (din âlimlerinin, fıkıh bilginlerinin derece ve rütbeleri) listesinin en sonunda bulunan ashab-ı fetva derecesinde bile olmayan birtakım ilâhiyatçılar, ucuz şöhret edinmeyi, etraflarına biraz insan toplamayı, enaniyetlerini tatmin etmeyi mi istiyor?
(12) Erkekler de altın yüzük takabilirmiş… Yenilikçilerden bir zatın fetvası budur. Halbuki bizim dinimiz erkeklerin altın ziynet eşyası kullanmasına izin vermiyor. Yenilikçi ilâhiyatçı bu fetva ile Müslümanlara ne kazandırmış oluyor? Böyle bir ruhsatın Müslümanların kurtulması, yücelmesi, izzet bulması ve hürleşmesi konusunda ne gibi bir yararı olacaktır? Diyebilir ki:Efendim, zamanımızda nice Müslüman erkek altın yüzük takıyor, onları kurtarmak için bu ictihadı yaptım… O halde, zamanımızda nice Müslüman birkaç farzı eda etmiyor, birçok haramı da işliyor. Onlara da mı fetva ve ruhsat vereceksiniz? Erkeklerin yüzük takmasına fetva… Bunlar geçersiz, fantezi ruhsatlardır, bir faydası yoktur.
(13) Düşman hücumu zamanında, fırtına ve sağanak yağmurda kapıları sımsıkı kapalı tutmak gerekir. Hafif araladınız mı, sonuna kadar açılır ve büyük felâketler oradan evinize girer. Bugün dinî mesele, konu ve hükümlerde kesinlikle ictihad yapılamaz. İctihad kapısı Kıyamet’e kadar açıktır ama zamanımızda müctehid derecesinde âlim, fazıl, güçlü, vasıflı, üstün Müslümanlar yoktur. Böyle kimseler olsa bile zaman ictihad zamanı değildir. Nitekim, İmam-ı Gazalî’nin hocası İmamü’l-Haremeyn Cüveynî hazretleri ictihad derecesine yükseldiği halde, ictihad yapmamış, ayrı bir mezhep kurmamış, İmam-ı Şafiî hazretlerinin mezhebini kabul etmiştir. Reformcu ve yenilikçi ilâhiyatçıların bu büyük zattan ibret almaları gerekir.
Hülâsa: Reform ve yenilik dinimiz ve ümmetimiz için en zararlı şeydir. Bu devirde itikad, Şeriat ve fıkıh hükümlerini aynen muhafaza ve kabul etmemiz gerekir. Dinde tartışma bizi büsbütün zillete ve esarete düşürecektir. 20 Temmuz 2002