Dine Dönüş
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Mart 2019
Çarşamba
Zelzele milyonlarca insanımızda değişiklikler meydana getirdi. Endişe, tedirginlik, arayış, sorgulama var. Arayışların bir kısmı bu dünya ile ilgili. Durumu müsait olanlar İstanbul’dan geçici olarak da olsa kaçmak istiyor. Zeminin sağlam olduğu bir yerde, bahçe içinde küçük bir ev şimdi binlerce ailenin hasretini çektiği bir şey.
İstanbul ve civarında yeniden büyük zelzeleler olacağı söyleniyor. Allah saklasın, İstanbul’da böyle bir felaket olursa, o sırada şehirde bulunan on beş milyon halkın canları kurtulmuş olanları otomobillerine binip de kolayca şehir dışına çıkabilirler mi? Köprüler maazallah yıkılabilir, yollar mutlaka tıkanabilir. Son zelzelede İzmit, Adapazarı, Gölcük yolları trafiğe kapatılmamış mıydı?
Geçen sene bir yazımda “İmkanı olanlar İstanbul’u terketsinler” demiştim. Tekrarlıyorum.
Zelzele bir kısım insanlarımıza din ve mâneviyat kapılarını da aralamıştır. Âfeti takip eden günlerden birinde diskotek çocuğu tipinde bir delikanlı camide yanındaki arkadaşına “Akşam namazının farzı kaç rekattır?” diye soruyormuş. Zelzele öyle bir afet ki, ne zaman geleceğini kesin olarak bilemezsin, ona karşı alabileceğin tedbirler pek azdır ve ondan seni ancak Allah kurtarır. Bunu anlayan nice ehl-i dünya ve ehl-i hevâ kişi Allah’a, dine, maneviyata döndü. Yazık ki, dindar kesim, gençliği ve halkı dine çekebilmek için gereken propaganda ve faaliyeti yapamadı.
Uzmanlar, profesörler, bilgili zatlar, büyük zelzeleden sonra daha bir sene küçük sarsıntılar, oturmalar olacağını söylüyor. Bazıları tekrar büyük sarsıntılar olacağını iddia ediyor. İhtiyatlı, tedbirli olmakta yarar vardır.
Zelzeleden önceki günlerde İstanbul’un Avcılar kıyılarında denize girenler, suyun dibindeki zeminin, kumun, kayaların sıcak olduğunu hissetmişler. 90’lı yılların başında İstanbul’da zelzele olacağı sık sık söyleniyordu. Bu yaz Kanadalı bir alim Saros körfezinde yer sarsıntısı olacağını haber vermişti. Saros’ta olmadı, İzmit Körfezinde oldu. Gölcükte sahilde deniz dibi hayli çökmüş. İstanbul’dan Zonguldak’a olan sahil bölgesinin sarsıntılar ve çökmeler yüzünden haritası değişmiş, muazzam miktarda kaya deniz dibine yuvarlanmış.
Zelzele ufak ufak yokluyor. Zemin deprenip duruyor. Pozitivistler, materyalistler, ateistler, inkarcılar “Zelzeleyi Allah yapmıyor, Allah yok, yer kendiliğinden, depreniyor, faylar kırılıyor…” diye bağırıyor.
Okuyucularımı tekrar uyarıyorum. Son büyük zelzelede Allah İstanbul şehrini korumuştur. Niçin korumuştur? Benim buna aklım ermez. Ancak şu hususları söyleyebilirim: Eskiden belde-i tayyibe-i Kostantaniyye denilen bu şehirde 28 sahabenin kabirleri veya makamları bulunmaktadır. Bu konuda üç kitap yayınlanmıştır. Ayrıca bu şehrin toprağı içinde binlerce evliya, sâlih, sâdık, doğru insanlar sırlıdır. Halen yaşamakta olan birtakım mübarek kimseler de bulunmaktadır. Allah-ü Teâlâ ve Tekaddes hazretleri rahmetiyle, fetih tarihi, Kur’an-ı Kerim’deki “Beldetün tayyibetün” kelimelerinin ebced hesabına denk düşen bu şehri korumuştur. Aklı başında olan, mantığı çalışan, içinde vicdan bulunan bütün İstanbullular bu ilahî korumaya şükran borcu olarak Allah’a ve İslâm’a yönelmelidir. Günahlardan, hatâlardan, isyanlardan, kötülüklerden vaz geçilmeli, ibadete, hayır hasenata, iyi şeylere, ahlâka, fazilete yönelinmelidir.
İstanbul, iyi tarafları olduğu kadar kötü tarafları da olan büyük bir şehirdir. İçki, fuhuş, zina, livata, kumar, riba-faiz, haram yiyicilik, hırsızlık, fısk fücur, isyan, tuğyan, irtikab-ı kebâir almış yürümüştür. Müslümanların sayısı çoktur ama onların çoğu ne yapacağını şaşırmıştır. Üç bin cami vardır, harıl harıl yenileri yapılmaktadır, lakin vakit namazlarında camilere giden pek azdır. İslâmcı kesimin zengin, kerli ferli, diplomalı, makamlı mevkili, kibirli gururlu kurumlu, küçük dağları ben yarattım havalı, bizde hiç kabahat yoktur bütün suç ve kabahat bizim karşıtlarımızdadır diyen, lüks limuzinlere binen, pahalı lokantalarda tıkınan, Nemrudhane gibi meskenlerde lüks, israf ve ihtişam içinde oturan, hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya için korkunç bir ihtirasla çalışan, âhireti pek düşünmeyen, dini imanı para ve nefsaniyet olan, eline imkan ve fırsat geçince haram yemekten, emanete hıyanet etmekten çekinmeyen ve utanmayan önemli adamlarını, aydınlarını beş vaktin cemaati içinde camilerde görmek mümkün değildir. Kılavuzu karga olanın burnu pislikten kurtulmazmış diye bir söz vardır. İşte İslâmî kesimin başını çeken, onlara rehberlik eden adamlar böyle olursa, Müslüman yığınlar elbette camiye gelmezler, kendilerini ibadete, hayr u hasenata vermezler. Ümmet-i Muhammed’in vebali bu adamların üzerinedir. Çünkü onlar halka iyi örnek, güzel model olmuyorlar, tam aksine yalanlarla, dolanlarla oyalıyor, afyonluyor, aldatıyor, yanlış yollara sokuyorlar. Cenab-ı Hak cümlemizi islah buyursun.
Bizim için Resûl-i Kibriya aleyhi ekmelüttahaya efendimizin yolundan ve sünnetinden başka kurtuluş yolu yoktur. İbadetlerimizde, ahlâkımızda, zihniyetimizde, dünya işlerinde onun metodlarını, onun sünnetini, onun bize Hak katından getirdiği ahkam-ı şer’iyeyi uygulamamız gerekir. Müslümanları kaz gibi yolan, inek gibi sağan, yüce İslâm Dini’ni âlet ederek Karun gibi zengin olan, Firavun gibi lüks bir hayat süren, kendi enesine ve nefsine put gibi tapan, şeytanî vesveselerin esiri olan adamların zihniyeti, metodları ve tatbikatı Resulullah’ın yoluna tamamen zıttır.
Her hâl ü kârda ibadeti, namazı, cemaati, hayır ve hasenatı, kötülüklerden arınıp kaçmayı, iyilikleri yapmayı tavsiye ediyorum. 02 Eylül 1999