Dinî Meseleler
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 12 Ocak 2019
Cuma
(1) Bazı reformcu ilâhiyatçılar, erkeklerin altın ziynet eşyası kullanabileceğine dair bâtıl ictihadlar yapmakta, yanlış fetvalar vermektedir.Dinimiz ve Şeriatımız, erkeklerin altın ziynet eşyası kullanmasını haram kılmıştır. Bu hususta Buhari’de, Müslim’de, Ebu Davud’da, Tirmizî’de, İbn Mâce’de, Nesaî’de hadis bulunmaktadır.
(2)Cuma günü, Cuma namazının ezanı okunduktan sonra, Cuma namazı bitinceye kadar alışveriş yapılmaz, dünya işleriyle meşgul olunmaz. Bu yasak kendilerine Cuma namazı farz olan kimseler içindir. Bir İslâm şehrinde Cuma ezanı okununca bütün erkek Müslümanların alışverişi, ticareti, dünya işlerini bırakarak camilere gitmeleri gerekir.
(3) Hayvan acı çekmesin gerekçesiyle zebihten (bıçakla boğazlanmadan önce) elektrikle, gazla veya başka bir şekilde öldürülen ve bu ölümden sonra kesilen hayvanlar murdar olur, etleri yenmez.
(4) Bazı Müslümanlar abdest alırken ayaklarını yıkamıyorlar, çorap üzerine mesh ediyorlar. Dinimize ve Şeriatımıza göre, ayağa giyilen mestlerde (yahut kalın çoraplarda) şu özelliklerin bulunması gerekir: Bağsız olarak (boş iken) ayakta dik durabilmesi. İçine su almaması. Normal yürüyüşle en az on iki bin adım (yaklaşık 6 kilometre) veya daha fazla yürümeye dayanıklı olması…Bu özelliklere ve şartlara sahip olmayan çorabın üzerine mesh edilmez. Bu devirde böyle çorap var mı? Mezhebsizlerin, dinde reformcuların, naylon müctehidlerin lâflarına kanmayınız.
(5) Bazı İslâmcılar dinimizde mut’a nikâhının olduğunu savunuyorlar ve bunu hayatlarına uyguluyorlar. Mut’a nikâhı, ücret mukabilinde, bir kadınla belli bir süre için birlikte olmaktır.Ehl-i sünnet ve cemaat mezhebine göre, dinimizde ve Şeriatımızda böyle bir nikâh yoktur.
(6) Birtakım Sabataistler, kendileri Müslüman olmadıkları halde Müslümanların din işlerine ve ibadetlerine burunlarını sokarak “Ezan Türkçe okunmalı, namaz Kur’ân’ın Türkçe tercümesiyle kılınmalıdır…” diyorlar ve bu konuda zaman zaman yaygaralar kopartıyorlar.Ezan-ı Muhammedî Arapçadır ve başka bir dille okunması caiz değildir. Namaza gelince, mutlaka Kur’ân’ın Arapça aslından okunarak kılınmalıdır. Başka dillere yapılmış tercümeler, meâller Kur’ân’ın yerini tutmaz, namazda okunamaz.
(7) Müslüman erkekler namaz kılarken başlarına takke veya imame geçirmelidir.Erkeklerin başının örtülü olması İslâmî edeplerdendir.Başı açık, ancak tezellül niyetiyle namaz kılınabilir. Normal olarak mutlaka bir İslâmî serpuş giyilmelidir.
(8) Beslenmek, ayakta durmak, varlığını korumak için yemek yemek mübahtır. Ancak, doyduktan sonra yemek israftır, dolayısıyla haramdır. Ramazanda iftar yapanlar, misafirlerini ağırlayanlar istisnai olarak gerekenden fazla yiyebilseler de, devamlı olarak, doyduktan sonra yememek gerekir.
(9) Zaruret olmadıkça içki içilen yerlerde yemek yenilmemeli, oralardan alışveriş edilmemelidir.
(10) Kendisi mutlak müctehid olmayan her mukallid Müslümanın mutlaka bir fıkıh mezhebine tâbi olması gerekir.
(11) Fıkıh mezhebleri karışık şekilde uygulanamaz. Telfik-i mezahib, İslâm Şeriatını oyuncak haline getirmek demektir. Müslüman, hangi mezhebe bağlıysa onun fıkhını ve ilmihalini hayatına uygular.
(12) Tabakat-ı fukahanın en alt derecesi olan müftülük makamında bulunmayan kimselere dinî mesele sorulmaz, onlardan fetva istenmez. Böylelerinin verecekleri fetvaların ve ruhsatların kıymeti yoktur.
(13) Dinimizde ve Şeriatımızda kesin olarak farz olduğu ve yine kesin olarak haram olduğu bildirilen bir şeyin farziyeti veya haramlığı inkâr edilirse, bu inkâr kişiyi dinden çıkartır.
(14) Beş vakit namazı, hür ve mukim erkeklerin cemaatle kılmaları kesin bir Sünnettir. İmamları beğenmedikleri, düzene muhalif oldukları için camiye gitmeyen birtakım Müslümanların, farz namazları kendi aralarında cemaatle kılmaları gerekir.Camiye gitmemeleri, resmî imamların ardında namaz kılmamaları tartışılabilir ama münferid farz namaz kılmalarının yanlışlığı ve sakıncası tartışılmaz.
(15) Hiçbir âlim, hoca, hoca efendi, hazret, efendi mâsum yani günahsız değildir. Ehl-i sünnet inancına göre, sadece Peygamberler ismet, yani günahtan korunmuş olmak sıfatıyla sıfatlıdır. Onların dışındaki insanlar yanılabilir, hatâ edebilir, günah işleyebilir. Kendi hoca efendilerinin masum olduğuna itikad edenler yanılmaktadır.
(16) Zekâtlar, Kur’ân’da, Şeriatta, fıkıhta açıkça beyan edildiği üzere sadece hakiki şahıslara verilebilir, hükmî şahıslara (tüzel kişilere) verilemez. Binaenaleyh tarikatlar, cemaatler, dernekler, kurumlar zekât toplayamaz. Böyle tüzel kişilere zekât verenler bu malî ibadetlerini eda etmiş olmazlar.
(17) Bir zaruret, bir ihtiyaç, bir gerek olmadığı halde, sırf zevk almak için avcılık yapmak caiz değildir. Öldürmekten zevk ve keyif alanlar zâlimdir, âkibetleri hayırlı olmaz.
(18) Göze çarpan, göze batan, vücudun hatlarını belli eden, bedene yapışan, renkleri cırtlak ve çarpıcı kıyafetlerle sokaklarda gezip tozan kadın ve kızlar başlarını örtmüş olsalar bile, tesettüre girmiş sayılmazlar. Onlar “örtülü çıplaklar”dır.
(19) İlmi, irfanı, hikmeti, vicdanı, iz’anı yeterli olmayan kimselerin; dinî ve dünyevî konu ve meselelerde kendilerine Rabbanî bir rehber veya kılavuz bulmaları gerekir. Böyleleri, gaflet edip “Ben yolumu kendim bulurum…” derlerse, hiç farkında olmadan şeytanı kendilerine şeyh edinmiş olurlar.
(20) İslâm dini, sadece faydalı kitap okuyarak öğrenilmez ve hakkıyla anlaşılmaz. Mutlaka ehliyetli, icazetli, “silsileli” bir hocadan, bir üstaddan ders almak gerekir.
(21) Dinî gerçekler ve lezzetler sadece kuru bilgiyle, kuru akılla elde edilemez. Dinî zevklere ve lezzetlere ulaşmak için yaşamak, uygulamak, tecrübe etmek gerekir.
(22) Benliği ile büyük cihad yapmayan, benliğini kontrol altına alıp dizginleyemeyen kimse kesinlikle dindar sayılmaz. Namaz kılsa, oruç tutsa, hacca gitse de…
(23) İnsanları azdıran, onlara günah işleten, onların şehvetlerini ve nefs-i emmarelerini galeyana getiren musikî haramdır.
(24) Az sadaka, çok belâ ve musibeti, Allah’ın izniyle uzaklaştırır. İmkânınızın müsaadesi nisbetinde devamlı olarak sadaka veriniz. Bilhassa yolculuğa çıkmadan önce.
(25) Bir insanın ne mal olduğunu, iyi veya kötü olduğunu, derece ve rütbesini gösteren önemli ölçülerden biri; para, menfaat ve madde karşısındaki tutumudur. Dini-imanı para olan kimsenin namazı ve orucu sakın sizi aldatmasın.
(26) Bir insanın en büyük düşmanı, kontrol edip dizginlemediği takdirde kendi lisanıdır.Lisanına hâkim olamayan kimse iyi bir Müslüman değildir. İslâm dini faydalı, zarurî, hikmetli kelâm dinidir. Bizim dinimiz, sapık ve çarpık deccal medeniyetinde olduğu gibi gevezeliğe, zevzekliğe, mâlâyâni konuşmalara izin vermez. Resûlullah Efendimiz “Ya hayırlı söz söyle yahut sus…” buyurmuşlardır.
(27) Peygamberi gerçekten seven, O’nu gerçekten kendisi için kurtarıcı bir örnek, model ve rehber olarak gören kimse, alçakgönüllü ve mütevâzı olur. Kendilerinde gurur, kibir, benlik, saltanat, tantana, gösteriş, lüks, israf bulunan kimselerin Peygamber sevgisinden bahsetmeleri edebiyattan öteye gitmez. O’nu sevenin, O’nun Sünnetine uyması, O’nu taklid etmesi gerekir. 12 Mart 2005