Cumartesi

 

Dinlerarası diyalog diye bir moda çıkarttılar, propaganda yapıyorlar, toplantılar tertipliyorlar. Çeşitli Hıristiyan kiliselerine mensup papazlar, hahamlar, birkaç Müslüman hoca bir araya geliyor ve sözde diyalog oluyor. Dinlerarası diyalog bir kere mümkün bir şey midir, bunu düşünen yok.

1. Museviler Hazret-i İsa’yı kabul etmiyor; Hz. Muhammed’i de kabul etmiyor.

2. Hıristiyanlar Hazret-i Muhammed’i hak Peygamber olarak kabul etmiyor. Onu, dinini, Kitabını inkâr ediyor.

3. Müslümanlar Beni İsrail Peygamberlerini, Hz. İsa’yı kabul ve tasdik ediyor. Ancak, Hıristiyanların Hz. İsa’nın Allah’ın oğlu olduğu inancını reddediyor.

Soruyorum, temelde bu kadar büyük ihtilafları bulunan üç din arasında nasıl diyalog olabilir?

Böyle bir diyalogtan Müslümanların zararlı çıkacakları meydandadır. Çünkü hem Yahudiler, hem de Hıristiyanlar bizim Peygamberimizin hak olduğunu, dinimizin hak olduğunu kabul ve tasdik etmemektedir.

Çeşitli dinlere mensup otoriteler arasında görüşmeler olmasın mı? Olsun ama sanki aralarında temelde hiç bir ihtilaf yokmuş gibi bir hava meydana getirilmesin.

İslâm dininin temel prensiplerinden biri de şudur: Hazret-i Muhammed’in gelmesiyle, ondan önceki dinler ve şeriatlar hükümden kalkmıştır. Artık tek hak din İslâm dini, tek hak Şeriat İslâm şeriatıdır. İslâm’ın dışında selâmet ve kurtuluş yoktur. Diyalogçu İslâmcılar ve reformcular, dinimizin bu temel hükmünü gözardı etmektedir. Kaldı ki, diğer dinlerde de böyle bir hüküm bulunmaktadır. Katolik kilisesi, kendisinin dışında selamet olmadığını iddia eder.

Üç dinin otoriteleri, insanlığa ait bazı önemli konularda müşterek kararlar alabilirler. Meselâ:

1. Haksız, zalimane, gayr-i meşru, geçerli bir gerekçesi olmayan savaşlar aleyhinde bir bildiri yayınlayabilirler.

2. Sömürgeciliği, Üçüncü Dünya halklarının ve ülkelerinin soyulmasını kötüleyebilirler.

3. Yeryüzünün, karaların, denizlerin, havanın, tabiatın kirlenmesini ve tahrip edilmesini hep birlikte tenkit edebilirler.

Lâkin, mutlak manada, genel bir diyalog olamaz.

Şuurlu, akıllı, firaset sahibi Müslümanlar bugünkü şekliyle “Diyalog Tuzağı” na düşmemelidir.

İslâm’ın son hak din olduğu, Kur’ân’ın en son gelen hak kitap olduğu İslâm Şeriatından başka hak Şeriat olmadığı, İslâm’ın gelmesiyle diğer dinlerin ve Şeriatların hükümlerinin kaldırılmış bulunduğu, daha önceki kutsal kitapların asıl metinlerinin kaybolduğu, bugün elde bulunan metinlerin kul sözü olduğu ve tahrife (değişmeye) uğramış bulunduğu İslâm’dan başka selamet ve kurtuluş olmadığı hususları Müslümanlara iyice anlatılmalı ve öğretilmelidir. Bunlara inanmayan bir kimse Müslüman olmaktan çıkar.

Adamlar Peygamberimizi -haşa- yalancı olarak kabul ediyor, dinimizi batıl bir din olarak görüyor, Kitabımıza uydurma diyor, Şeriatımızı tahkir ediyor ve bazı Müslümanlar onlarla sıkı fıkı diyalog yapıyor. Bu ne büyük bir gaflettir. Bizim vazifemiz İslâmi propaganda, davet, tebliğ, tebşir (müjdeleme) yapmaktır.

Musevîlik hak din… Hıristiyanlık (veya Hıristiyanlıklar) hak din… Müslümanlık hak din… Böyle bir şey mümkün müdür? Böyle bir şey gerçeklere, mantığa, ilme uyar mı? Çok bilmiş, akıllı, zeki geçinen bir takım Müslümanların bu diyalogtan beklentileri ve ümitleri nelerdir acaba? Maddî menfaat mi bekliyorlar? İkbal mi umuyorlar? Benliklerini mi tatmin ediyorlar?.. Her hâl ü kârda yanlış yoldadırlar.

Yanlış anlaşılmasın, diğer dinlere karşı kaba, sert hareket edilsin demiyorum. Musevilere, Hıristiyanlara karşı anlayışlı, terbiyeli, nazik, kibar olmalıyız. Ancak dinimizden en ufak bir taviz bile vermemeliyiz.

Bu din bizim koyduğumuz, babamızın malı bir din değildir ki, taviz verebilelim. Tâviz vermeye hakkımız yoktur. Tâviz vermek bir hıyanettir. Batı, Haçlı, Siyonist dünya bizim, kendi istedikleri şekilde Müslüman olmamızı istiyor.

Onların istediği İslâm nasıl bir İslâm’dır?

(A) Ilımlı, sulandırılmış, yumuşatılmış bir İslâm…

(B) Fıkıhsız, Şeriatsız, Sünnetsiz bir İslâm…

(C) Dünyaya ait hükümleri kaldırılmış, ilâhî din ve Şeriat olmaktan çıkartılmış, beşeri bir ideoloji veya hümanizma haline getirilmiş bir İslâm… Onlar bizimle, bu maksat ve gayelerine ulaşmak için diyalog kuruyor. Biz dinimizi yıkmaları için onlarla işbirliği mi yapacağız?

Bir takım islâmî cemaatlerin ve din baronlarının tutumları gerçekten gariptir. Onların bazısı, İslâm’ı inkâr eden gayr-i müslimlerle çok iyi geçiniyor, onlarla can ciğer oluyor, alabildiğine diyalog yapıyor ama görüş ve meşreblerini paylaşmadıkları mü’min kardeşlerine karşı düşmanca muamele ediyor. Hoca hazretlerini öven Mister Peterson çok iyi bir kimse oluyor da, Hoca hazretlerini haklı olarak tenkit eden Ahmed veya Mehmed bey çok kötü oluyor. Bu ne çarpık değerlendirmedir:

Müslümanlara diyalog yerine şunları tavsiye ediyorum:

a. Museviliği, Hıristiyanlığı incelemek üzere ilmi araştırma enstitüleri kurmak, güçlü uzmanlar yetiştirmek. Böyle uzmanların en az beş dil bilmeleri, gece gündüz on-onbeş sene ilim tahsil etmeleri gerekir.

b. Bu maksatla ihtisas kütüphaneleri ve arşivleri kurmak.

c. Başta Batı ülkeleri olmak üzere dünya halkını İslâm’a çağırmak üzere güçlü “İslâmi Tebşir ve Tebliğ” teşkilatlarını kurmak. (Türkiye’de yasal imkan bulunamazsa Batı ülkelerinde kurulabilir.)

ç. Biz Beni İsrail Peygamberlerine, Hz. Musa’ya, Hz. İsa’ya, Hz. Meryem’e inanıyor ve hürmet ediyoruz. Onların da bizim Peygamberimize ve din büyüklerimize inanıp saygı beslemelerini temin için yayın yapmalı, propaganda faaliyetine girişmeliyiz.

Lütfen uyanık olalım, akıllı ve firasetli olalım ve diyalog tuzağına düşmeyelim. 25 Mayıs 2003