Cumartesi

 

Türkiye’deki harbî ve militan İslam düşmanlarının, kendilerini çok güçlü ve üstün görmek gibi bir kuruntuları vardır. Gerçek şudur: Onlar güçlü ve üstün değildir. Müslümanlar çok dağınık, vasıfsız, gecekondu ve varoş kültürü bataklığına düşmüş, din sömürüsüne mâruz kalmış oldukları için çeşitli zaaflar içindedir. Dinsizler bu yüzden güçlüymüş, üstünmüş gibi görünmektedirler.

Dinsizlerin belli başlı zaafları nelerdir?

1. İdeolojileri bâtıldır, çağdışıdır. Onların çoğu Marksizmi bir din gibi kabul etmiştir. Marksizm ise iflas etmiştir. Onlar Materyalizmi, Darvinizmi, Hedonizmi esas alıyor. Bunların hepsi de yanlıştır. Böyle nazariyeler, ideolojiler, felsefeler üzerine kurulu bir sistemin uzun müddet yaşaması, pâyidar olması imkânsızdır.

2. Dünya gerçek demokrasiye, temel insan haklarına, globalleşmeye, hukukun üstünlüğüne doğru gitmektedir. Bizdeki dinsiz egemen azınlıklar ise çağdışı, faşist, oligarşik bir yapının devamı için direniyorlar. Sonunda mağlup olacaklardır.

3. Din düşmanlarının sistemi âdil, hakkaniyetli değildir. Âdil olmayan bir sistem yıkılmaya mahkumdur.

4. Onların asıl gerçek anayasası Lozan’ın gizli protokolleridir. Bu protokollere göre Türkiye Müslümanlarının millî kimlikleri, kültürleri, kişilikleri değiştirilecek, Türkiye, İslam dünyası ve Müslümanlıkla ilgisini kesecektir. Bu protokollerin, tarihin sonuna kadar yürürlükte kalacaklarını düşünmek ahmaklık olur.

Türkiye Müslümanları bilgi, aksiyon ve estetik bakımından vasıflı, güçlü ve üstün oldukları zaman bugünkü statüko yıkılacak ve tarihî devamlılığa dönülecektir. Şu anda tarihî bir ârıza devri yaşanmaktadır.

Müslümanlar kurtulmak ve yücelmek için neler yapmalıdır?

İlk madde eğitimdir. Bugün islamî kesime hâkim olan köylü, kırsal kesim, gecekondu, taşra, varoş kültür ve zihniyetinden kurtulmak için millî kimliğe uygun ve çağ seviyesinde okullar olması, bu okullarda milletin zeki, kabiliyetli, ruh asaletine sahip çocuklarının okutulması gerekmektedir. Kurtuluş ve yücelme betonarme cami binası yapmakla, her caminin yanına bir meşruta dikmekle, şadırvanlardan su akıtmakla olmaz.

İkinci madde Müslümanların ehliyetli, liyakatli bir baş etrafında toplanıp birleşmeleridir. Baş olmadan, birlik olmadan kurtulmak hayalden ibarettir.

Üçüncü madde kurtuluş için plan ve program, strateji olması, akıllıca çalışılmasıdır. Plansız, programsız, hesapsız, kitapsız, stratejisiz yüz bin cami, beş bin imam-hatip okulu, on bin Kur’an kursu, yüz bin cami helâsı, yüz bin meşruta yaptırılsa yine bir faydası olmaz. Akıl, ilim, irfan, hikmet, ihtisas, neyi emrediyorsa onların yapılması gerekir. Böyle bir devirde camileri zırıldak, fırıldak, ışıldakla doldurmak bir işe yaramaz. Din baronlarının reçeteleri hizmete değil, hezimete yol açıyor.

Dördüncü madde öncelikle medya meselesi üzerine eğilmektir. Güçlü bir medya olmadan Müslümanların kurtulması, hürleşmesi, mümkün olamaz.

Beşinci madde din sömürüsünün önlenmesidir. Birtakım din bezirganları, mukaddesat tacirleri saf, iyi niyetli, kültürü yetersiz Müslümanları aldatmakta, dolandırmakta, kandırmaktadır. İslamî kesimin en büyük zaafı bu din sömürüsü meselesidir. Bu kötülük devam ettikçe kurtuluş beklenmesin. Din adına toplanan, “Allah için verin, İslam için verin…” feryatlarıyla devşirilen paralar yerli yerinde harcanıyor mu? İstanbul’da son bir iki sene içinde binlerce lojmana, her biri bir iki milyar liraya yapılan, doğalgaz tesisatı kurulmuştur. Yekûn olarak birkaç trilyon lira bu iş için harcanmıştır. Doğalgaz tesisatının Allah ile, İslam ile, hizmet ile ne ilgisi vardır.

Bazı din baronları eski zamanın mutlak hükümdarları gibi saltanat sürüyor, büyük bir lüks, şatafat ve israf içinde yaşıyor. Bu masraflar hep Müslümanların sırtından çıkıyor. Eğer Müslümanların bir kısmı “Biz Hazret-i Baron’umuzun yaptıklarından razıyız. Varımızı yoğumuzu onlara vermeye devam edeceğiz, helal ü hoş olsun…” diyorlarsa, biz de onlara “Madem ki, bu kafadasınız ne haliniz varsa görünüz” deriz.

Müslümanlar bir müddetten beri iki ateş arasında kalmışlardır. Bir yanda zalim, insafsız, vicdansız, hukuksuz, hikmetsiz, merhametsiz militan din düşmanları; öbür tarafta yine zalim, ahlaksız, faziletsiz, vicdansız din sömrücüleri. Öncelikle hangilerinden kurtulmak gerekiyor? Elbette ki din sömürücülerinden. Çünkü Ümmet-i Muhammed din sömürücülerinin istismarından kurtulmazsa din düşmanlarını yenemez.

Şu anda İslamî kesimdeki bazı kodamanlar din düşmanlarıyla gizli anlaşmalar, ittifaklar yapmışlardır. Müslüman kütlenin bunlardan haberi yoktur. Papalıkla, Amerika’nın dinî güçleriyle, içteki zındıklarla neler konuşmuşlar, ne gibi metinler imzalamışlardır? Büyük Müslüman kütlenin bu olup biten esrarlı ve gizli hadiselerden haberi yoktur.

Türkiye’nin gerçek demokrasiye, tarihî devamlılığa, hukukun üstünlüğü sistemine, din ve devlet uyumuna ve işbirliğine, temel insan hak ve hürriyetlerine saygılı ve riayetkâr bir düzene kavuşabilmesi için çoğunluğu ve dominant faktörü teşkil eden Müslümanların güçlenmesi gerekir. Bu güçlenme de:

A. Onların kırsal kesim, gecekondu, köylü, varoş, taşra, marjinal zihniyet ve kültür alanından çıkıp şehirli, medenî, vasıflı, müessir olmalarına,

B. Bilgi, aksiyon (ahlak) ve estetik bakımından karşıtlarından üstün olmalarına bağlıdır.

Ülkemizdeki İslam ve Müslüman düşmanı kesimin bütün gücü, Müslümanların güçsüzlüğünden ileri gelmektedir. Müslümanları güçsüz bırakan ise “Din Baronluğu Sistemi”dir. Bu sistemin değişmesi ve Müslümanların İslam dininin derpiş ettiği (öngördüğü) bir teşkilata, yapıya sahip olmaları gerekmektedir. Bu da akılla, ilimle, irfanla, hikmetle, yüksek kültürle, ilmî araştırmalarla, yüksek bir eğitimle gerçekleşebilir.

İslamî kesimin kurtulması, yücelmesi, hürleşmesi için beyne ihtiyacı vardır. Bu beyinler temin edildiği ve emanetler onlara verildiği zaman kurtuluş hareketi başlayacaktır. 30 Temmuz 2000