Salı

 

Trajedi midir, komedi midir, bitsin artık bu oyun! Müslümanlar dinlerinden memnunlar, lakin onlara rahat verilmiyor. Masonu, ateisti, Sabataisti, Bahaisi, şucusu bucusu; Müslümanların din, inanç, ibadet işlerine karışıp duruyor.

Biri kalkıyor, ezan Türkçe okunsun diyor. Ötekisi kalkıyor, namazda Arapça Kur’an okunmasın, Türkçe tercümesi okunsun diyor. Kimisi namazı beş vakitten üç vakte indirmek istiyor. Velhasıl, her kafadan bir ses çıkıyor. Be adamlar, siz Müslüman olmadığınıza göre Müslümanların dinine, ibadetine ne karışıyorsunuz? Ezanı şöyle veya böyle okumak, namazı şu veya bu şekilde kılmak, sadece onları ilgilendiren bir şeydir.

Adonis adında Suriyeli bir şair ve edip varmış, Türkiye’den birisi gitmiş, onunla röportaj yapmış. Adından Müslüman olmadığı belli. Müslüman kökenli ise, irtidat ettiği anlaşılıyor. Adam açmış ağzını, yummuş gözünü. İslâm dini hakkında edep, mantık, iz’an dışı bir sürü hüküm yumurtlamış. Bizimkiler de bu hezeyanları hikmetmiş gibi okuyucularına yutturmaya kalkıyorlar. Adonis şöyle söylemiş, Adonis böyle söylemiş…

Biz Müslümanlar, masonların mabetlerinde yaptıkları ayin ve törenlere karışıyor muyuz? Yahut Sabataycıların gizli sinagoglarında, dualarını İbranice değil de Türkçe yapmalarını istiyor muyuz? Yahudi vatandaşlarımızın, kutsal boynuzlarını şu veya bu nota ve makamdan okumaları gerektiği hakkında hüküm yürütüyor, baskı yapıyor muyuz? Herkesin dini kendisinedir.

İslâm dini ile ilgili inanç hükümleri ve ibadetler hakkında sadece ve sadece Müslüman din alimleri karar verebilir. Bizim dinimizin esasları bin küsur yıl önce kesin hükümler haline getirilmiş, sistematize edilmiştir. Başkalarının bu işlere burunlarını sokmaları medeniyete yakışmaz, edep ve terbiyeye uygun düşmez.

Adamlar senede bir kere bile camiye gitmezler, sonra da ezan Türkçe okunsun diye bir yığın şamata yapar, yaygara kopartırlar. Be musibet, ezan Türkçe okunsa camiye gelip de alnını secdeye koyacak mısın? O halde niçin zevzeklik ediyor, Müslümanlara baskı yapmaya kalkıyorsun?

Tesettür dinimizin kesin bir emridir. Kur’an-ı Kerim’le, Sünnet’le, on dört asırlık icma-i ümmetle sabit muhkem bir farzdır. Milyonlarca Müslüman kadın ve kız başlarını örterek bu farza uyuyor. Birtakım gayr-i müslimlerin “İslâm’da tesettür farz değildir…” demeleri ne kadar gülünçtür. 1400 seneden beri gelen bunca alim, müctehid, İmam, fakih, salih kişiler bu konuda yanılmışlar da birtakım zirzoplar ve zevzekler doğruyu söylüyorlarmış. Fesubhanallah!

Din işlerine karışan gayr-i müslimlerin yanında birtakım reformcu, yenilikçi, light İslâm’cı ilahiyatçılar da çatlak sesler çıkartıyorlar. Fetva vermeye bile ehliyetleri olmayan kişiler mevrid-i nas’da re’y ve heva ile işkembe-i kübralarından içtihada yelteniyorlar. Bunların nicesi mealler, tercümeler, tefsirler yazdılar. Fetvanın, ruhsatın, içtihadın bini bir paraya. Allah böylelerinin şerlerinden Müslüman halkı muhafaza buyursun,

Bundan birkaç sene önce, çok büyük, çok iri bir devlet adamı “Kur’an’ın üç yüz küsur ayetinin bu devirde hükmü kalmamıştır, onların yerlerine pozitif hukukun kanunları konulmuştur” şeklinde bir beyanda bulundu. Yüksek tirajlı bir gazete de bunu sürmanşetten verdi. Yahu sen laik bir sistemin kodamanısın, üç yüz küsur ayetin hükmünü kaldırmaya senin ne selahiyetin var? Böyle bir şeye gücün yeter mi? Hangi medeni, ileri, hukukun üstünlüğünü kabul etmiş ülkede böyle bir rezalet olabilir.

Batı Avrupa ülkelerinde, Amerika’da devlet adamları, politikacılar, idareciler, medya mensupları İslâm’a ve Müslümanlara saygılı davranıyorlar; onların inanç, din, ibadet işlerine, ezanlarına, namazlarına karışmıyorlar. Çünkü medeni insanlar olarak dinlerin, inançların, ibadetlerin tartışılmaz olduğunu biliyorlar.

Türkiye’mizde gayr-i müslimlerin, dinsizlerin, ateistlerin, Sabataistlerini, crypto Yahudilerin ve diğerlerinin din işlerine burunlarını sokmaları, Müslümanlara baskı yapmaları birtakım vicdanlı çağdaş düşünürleri, okur-yazarları, seçkinleri de isyan ettirmiştir. Onlar dindar değiller, bazısı Müslüman bile değil, fakat medeni, yüksek kültürlü, görgülü, terbiyeli, ölçülü, dengeli vatandaşlar olarak doğruyu söylüyorlar, tepki gösteriyorlar. Bu çok güzel bir gelişmedir.

Din çok büyük bir güçtür. Bu güç topla, tüfekle, silahla, baskıyla, tehditle, sindirmeyle yok edilemez. İmparatorluklar, devletler batar, din batmaz. Din, iklimler gibi, mevsimler gibi, güneşin doğup batması gibi, suların yukarıdan aşağıya akması gibi bir hadisedir. Azametli Roma İmparatorluğu başlangıçta Hıristiyanlıkla mücadele etti, çok kan döktü, çok zulüm yaptı, masum insanları aslanlara parçalattı… Sonunda ne oldu? Hıristiyanları yenemedi, ortadan kaldıramadı, kendisi teslim olmak zorunda kaldı.

İslâm evrensel hak dindir. Çeşitli olumsuzluklara, Müslümanların tarihi arızalar ve kazalar sebebiyle geri kalmış olmasına rağmen, Batı dünyasında taraftar kazanmaktadır. Ülkemizde de yasaklara, tabulara, baskılara, tehditlere, cezalara rağmen güçlenmektedir. Herkesin Müslüman olması şart değildir. İman bir nasip meselesidir. Lakin herkesin, bir din olarak, bir medeniyet olarak İslâm’a saygı göstermesini istemeye hakkımız vardır. Bizdeki birtakım yarı medeniler, en az İngilizler, Almanlar, Hollandalılar, Kanadalılar kadar İslâm’la ve Müslümanlarla iyi geçinmeye çalışmalıdır.

İslâm’la yapılan bir savaş, başlangıçta kaybedilmiş bir savaştır. Tarihi arızalar ve kazalar kimseyi aldatmasın. Arıza ve kaza devamlılığın zıddıdır. Esas olan devamlılıktır. Tarihi arızaların ve kazaların başlangıç ve bitiş tarihleri vardır. Rusya’da dinsizlik arızası 1917’de başladı, yetmiş küsur sene sonra bitti. Bazıları Bolşeviklik arızasının ilelebet süreceğini ve dünyayı istila edeceğini sanıyorlardı. Ümitleri ve hayalleri gerçekleşmedi.

Din, laiklik, din-devlet çatışması konusundaki olumsuzlukları dindarlar kaldıramaz. Bu iş çağdaş, demokrat, gerçekten laik, medeni okur-yazarlar, seçkinler, akademisyenler, medyacılar tarafından bir çözüme kavuşturulabilir. Memnuniyetle görüyoruz ki, böyle bir hareket başlamıştır ve her geçen gün güç kazanmaktadır. Vicdanlı ve insaflı açık hanımlar, başörtülü kadın vatandaşların haklarını cesaretle savunuyor; yine, dindar olmamakla beraber, dindarlara yapılan anti-demokratik baskı ve zulümleri kınayan aydın ve entelektüellerimizin sayıları her geçen gün artıyor, tepkileri şiddetleniyor.

Ülkemizde gerçek laiklik yoktur. Murat Belge’nin dediği gibi “Seküler fundamantalizm” vardır. Bu fundamantalizmle mücadele etmek vazifesi öncelikle gerçek laiklik taraftarlarına düşer.

Türkiye’nin, Batılılaşırken Fransa’yı örnek ve model olarak alması birçok olumsuzluğa, aşırılığa sebebiyet vermiştir. 1789 Büyük Fransız İhtilali’nden sonra, o ülkede kiliseye, dine, dindarlara karşı amansız bir savaş açılmış; kiliseler kapatılmış, Hıristiyanlık yerine “Akıl Dini” diye saçma sapan yeni bir din çıkartılmış, binlerce papaz ve rahibenin boyunları giyotinle kopartılmış, kutsal mekanlar yağmalanmış, kirletilmiş, bin türlü çirkin, utanç verici kötülük ve zulüm yapılmıştır. İlhamını Fransa’dan alan Jön Türkler de, buna benzer aşırılıklara, fanatizmlere bulaşmışlardır. Yenilikçilerimiz ilhamlarını Fransa yerine İngiltere’den almış olsaydılar, Türkiye’yi geri bırakan ve çökerten dinsizlik fırtınaları esmeyecek, din ile devlet barışık ve uzlaşmış olacaktı. 12 Kasım 2003