Diyanet Hakkında Projeler
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 08 Şubat 2019
Çarşamba
Diyanet’ten sorumlu Devlet Bakanı Prof. Dr. Mehmet Aydın Habertürk televizyonunun Basın Kulübü programıda (22.12.2002) epeyce vakit alan bir konuşma yaptı, soruları cevaplandırdı; din, laiklik, din-devlet münasebetleri, Diyanet Teşkilatı gibi konularda görüşlerini, projelerini açıkladı. Aşağıda onun bu programdaki sözlerinden seçilmiş cümleler ve paragraflar bulacaksınız:
“Diyanet’le ilgili üç aşamalı düşüncem var… En geç bir ay içerisinde oturup bunları projelendireceğiz… Evvela bilgi mutfağının zenginleşmesi lazım… Kesinlikle Aleviler de girecek… Orada Şafiî de var, Mâlikî de var… Yeni dinî akımlar da olacak… Yahova Şâhitliği de olacak… Alabildiğine zengin tutacağız…”
“Yeni dinler, yeni inanışlar, İslâm’la ilgili yeni arayışlar… Hepsi ile ilgili çalışma var…”
“Ben kendimi felsefî bir tanımlama içinde bir TEİST olarak tanımlıyorum. Evet ben kendimi Müslüman kabul ediyorum.”
“Bir Türk çağdaşlaşması… Bunun mucidi ben değilim. Bunu icad eden Ziya Gökalp… Diyor ki: Maarifimizin yegâne gayesi muasır Müslüman Türk inşasıdır…”
“Dinî bilgilerin, dinî tefekkürün reforma ihtiyacı var. Bilgi olmazsa, dinî konularda pek çok, çözüm diye ortaya koyduğumuz şey çözüm değil, sorun oluyor.”
Bizde garip, nev’i şahsına münhasır bir laiklik teorisi ve uygulaması bulunmaktadır. Osmanlı devleti teokratik bir din devletiydi. Kabinede Şeyhülislâm vardı; din ve devlet uyum içindeydi. Şu anda ise kabinede yine bir din bakanı var ama din ile devlet uyumlu değil, aralarında barış ve uzlaşma yok.
Din bir vicdan işidir tezini savunanlara bakınız, en çok konuştukları ve yazdıkları konu din ve dine taalluk eden meselelerdir. Kavgalar, buhranlar, sıkıntılar, zorlamalar din konusunda oluyor. Selamete çıkmamız için din ve devlet münasebetlerini normalleştirmemiz gerekiyor. Lakin esrarlı ve güçlü bir irade bunu engelliyor.
Türkiye’de din işleri, din-devlet münasebetleri sadece bir iç mesele değildir. Son yıllarda, başta ABD ve İsrail olmak üzere dış güçler de, dolaylı olarak bu konuya müdahale etmeye başlamışlardır.
Dinlerarası diyalog faaliyetlerinin öyle kendi kendine, iyi niyetle, mâsumâne düşünce ve emellerle ortaya çıkmış olduğunu sanmak aşırı saflık olur. Birileri Türkiye’deki dinî gelişmeden korkmakta, İslâm’ı ve Müslümanları “zararsız” ve tesirsiz hale getirmek için çeşitli yönlendirmeler, manipülasyonlar yapmaktadır.
Birtakım siyasiler ve cemaat ileri gelenleri, din konusunda ABD ile sıkı bir işbirliği içindedir. İsrail ile, Yahudilerle, Sabataycılarla da ilişkiler olduğunu tahmin ediyorum. Ateş olmayan yerden duman çıkmazmış. İsrail, bazı Yahudiler bir İslâmî cemaati niçin desteklesinler, ona niçin maddî yardım yapsınlar?
Şu anda Ankara’da yükseklerde, dışarıya sezdirilmeyen bir Diyanet gerginliği yaşanıyor. Birileri Diyanet’in başına reformcu, yenilikçi, Fazlurrahmancı, modern ilahiyatçı bir şahsı getirmek için kulis yaparken; başkaları da bu makama nisbeten sünnî çizgide olan, geleneksel yolda yürüyen bir şahsı tâyin ettirmek fikrindedir.
Sayın Bakanın Diyanet’e bütün mezhepleri, dinleri, hattâ Yahova Şahitlerini bile sokmak arzusu gerçekleşirse Diyanet tam manasıyla bir Babil Kulesi haline gelecektir.
Birçok köklü inkılap yapmış olan Mustafa Kemal Paşa Diyanet’in içine niçin müdahale etmemişti? İsmet Paşa da onun siyasetini takip etmiştir. Bir ara Ord. Prof. Şerefeddin Yaltkaya reis yapılmış, namazda Kur’ân’ı Türkçe kıraat teşebbüsüne girişmiş ise de, ömrü vefa etmemiş, bu reform hareketi akim kalmıştı.
Bugün, Diyanet’e yapılan müdahaleler, Atatürk ve İnönü devirlerine göre çok daha fazla ve yoğundur.
Sayın Bakan, Habertürk’teki konuşmalarında “Diyanet İşleri Başkanı tayinle değil, seçimle gelmeli” demiş. Güzel bir temenni. Lakin nasıl seçilecek, orası mühim. Bakan bey, vilayet müftüleri ile ilahiyat profesörlerinden müteşekkil bir heyet tarafından seçilmeli diyor. Şu anda ilahiyat profesörlerimizin bir kısmı İslâm’ı temsil edebilir mi? Bazı ilahiyatçılar, dinin sınırlarını zorlamakta ve ana-caddeden dışarıya çıkmaktadır.
– Dinin tek kaynağı vardır. Sünnet, icma ve kıyas şer’î hükümlerin kaynağı değildir…
– Peygamber bir postacı idi, öldükten sonra işi bitmiştir…
– Müslümanların inanıp benimsedikleri bugünkü ilmihal Müslümanlığı yanlıştır. Benim anlattığım Kur’ân Müslümanlığı doğru ve gerçek İslâm’dır…
Gibisinden çok aykırı, çok yanlış görüşlere sahip ilahiyatçılar bulunmaktadır. Bunların, kendi kafalarında bir Diyanet Başkanı seçmek isteyecekleri muhakkaktır.
Atatürk isteseydi Diyanet’e Alevileri, Bektaşileri sokamaz mıydı? Niçin sokmamıştır?
Ortada din konusunda büyük bir boşluk, büyük bir kriz vardır. Bunun sebebi de yakın tarihimizde geleneksel din kurumlarının, bilhassa medreselerin ve tekkelerin kapatılmış olmasıdır. İslâm bir kırsal kesim, varoş, gecekondu dini değildir. İslâm bir medeniyettir, bir kültürdür; mutlaka bağımsız üniversitesi, bağımsız eğitim sistemi olması gerekir. Olmazsa bozulma başlar, bu bozulma da sadece dine zarar vermekle kalmaz; ülkeye, millete ve devlete de zarar verir.
Sayın Devlet Bakanı Prof. Dr. Mehmet Aydın geleneksel, klasik çizgide bir Müslüman olmayabilir; ileri, cür’etkâr, şaşırtıcı düşünce ve görüşlere sahip bulunabilir. Bu onun kendisini ilgilendiren hususlardır. Diyanet’i yeniden yapılandırırken kendi fikir ve görüşlerini empoze etmeye kalkışmamalıdır. Türkiye İslâmlığı Sünnî bir İslâmlıktır. Onun bu temel vasfını, değil bir bakan, bin bakan gelse yine değiştiremez.
Alevîlik konusunda memleketimizde üç büyük cereyan vardır: Bir kısmı Atatürkçü ve laiktir, bunlar yardım görmektedir. Bir kısmı ateistliğe ve dinsizliğe çekilmek isteniyor; hattâ sünnî asıllı bir zat, Alevîleri yönlendirmek için “Alisiz Alevilik” adıyla garip bir kitap yazmıştır. Üçüncü grup ise dindardır, ancak, Alevileri şii mezhebine çekmek istemektedir. Aleviler Diyanet’e alınacaksa, birbirleriyle bağdaşmayan bu üç gruptan hangileri alınacaktır, öteki ikisi ne olacaktır? 02 Ocak 2003