Son cuma namazını İstanbul Eminönü Yenicamii’de kıldım. İçerisi dolmuştu, cemaat avluya taşmıştı. Neyse, revaklar altında gölgede bir yer bulabildim, güneşte yanmadım.

Bu satırları, hutbede yapılan bir edebiyat dolayısıyla kaleme alıyorum. Memleketimizde Atatürkçülük konusunda çok garip bir durum var.

En azılı Maocu Atatürkçü geçiniyor. Stalinci-Leninci Atatürkçü… Moiz Kohen Tekin Alp milliyetçisi ve Türkçüsü Atatürkçü… Pembe Türk Sabataycılar Atatürkçü… Onlara karşı olanlar yine Atatürkçü…

Atatürk’ün localarını kapattırmış olduğu Masonlar Atatürkçü… Kapitalist Atatürkçü… Komünist-kollektivist Atatürkçü…

Velhasıl fikirleri, inançları, felsefeleri, görüşleri, ideolojileri, metodları, doktrinleri birbirleriyle kesinlikle uyuşmayan ne kadar grup, kesim, kimlik varsa hepsi Atatürkçü. Nasıl oluyor bu iş? Bunların hepsinin de samimî Atatürkçü olmaları mantık bakımından mümkün müdür?

Yoksa takiyye mi yapıyorlar? Böyleyse hangileri yapıyor, hangileri yapmıyor? Biliyorsunuz camiler siyasetin, ideolojinin girmemesi gereken kutsal mekanlardır. Bir Müslüman olarak çok rica ediyorum, camilerde birtakım ideolojik edebiyata yer verilmesin. Birtakım güçlerin ve mihrakların Diyanet’e açık veya gizli baskı yapmaktan vaz geçmeleri gerekir.

Herkes şu hususu iyi bilsin ki, Atatürk sağlığında Diyanet’e karışmamıştır. Diyanet İşleri Başkanı’nın makam odasına kendi portresini astırmamıştır.İnönü zamanında da böyle bir şey yapılmamıştır. Diyanet İşleri Başkanı’nın makam odasına ilk Atatürk portresi 1956’da asılmıştır.
O tarihte Başbakanlık Müsteşarı Mason Üstad-ı Azam’ı Ahmet Salih Korur, Diyanet Başkanı Eyüp Sabri Hayırlıoğlu’na camlı çerçeveli bir portre göndermiş, “Hocaefendiye selam ve hürmetler ederim, bunu başının üzerine assın…” demiştir.

O günden bu güne Diyanet’e ideolojik ve siyasî planda çok baskı yapılıyor. Sadece Diyanet’e değil. Gidin bakın Rum Patrikinin tepesinde Atatürk portresi… Ermeni Patrikinin başının üzerinde yine aynı portre… Hahambaşı cenaplarının tepesinde de…

Cuma hutbelerinde sadece dinî konular işlenmelidir. Diş fırçası ve diş temizliği… Kaçak elektrik kullanmanın kötülüğü… Vergi ödemenin gereği… Ormanlarımızı korumak gibi ısmarlama hutbeler cemaat üzerinde iyi tesir bırakmıyor. İstanbul’da, hutbede hiç Türkçe lâf edilmeyen bir cami bulunduğunu bilsem cuma namazlarını orada kılacağım. Malum-ı âlileri cuma hutbesinde Türkçe bulunması bid’attir, yakın tarihte çıkmıştır. Osmanlı devrinde böyle bir şey yoktu.

Cuma hutbesinde Allah’a hamd ü sena, Peygambere salat ü selâm edilir. Müslümanlara da ayetlerden ve hadislerden öğüt verilir. Eskiden hutbelerde Hulefa-i Raşidîn’e dua edilirdi. Şimdi o dua da kalktı. Şu hususu da Diyanet’in dikkatine arz etmeyi bir vazife biliyorum. Cuma hutbelerinin başında okunan metin Resulullah Efendimizin bir nikah esnasında okuduğu hutbeden alınmıştır.

Konuyu açmışken hutbelerin edebî kıymeti hususunda da bir kaç söz etmek isterim. Genellikle hutbelerin edebî kalitesi son derece düşüktür.

“Bugünkü hutbemizin konusu temizlik hakkındadır…”

Böyle bir başlangıç belagat kurullarına uygun mudur? Okul çocuklarının kompozisyonları seviyesinde ve derecesinde hutbeler tabiî ki, cemaati heyecanlandırmaz, duygulandırmaz, harekete getirmez.

Senede elli iki hafta, yetmiş küsur bin camide cuma hutbeleri okunuyor. Bu ne büyük bir imkân ve güçtür. Lakin bundan yararlanamıyoruz.

Bundan elli altmış yıl önce Türkiye’de üç üniversite vardı. Halkın büyük kısmı okuma yazma bilmiyordu. Şimdi öyle mi? Her yer, kalitesiz de olsa okul ve üniversite ile doldu. Din görevlilerimizin, hele hutbe okuyan hocaların kültürünün genel kültür seviyesinin üzerinde bulunması gerekir.

Birkaç Arap ülkesinde cuma hutbesi dinledim, oradaki hocalar lisan ve edebiyat bakımından bize nisbetle çok kuvvetliler. Arapça, Türkçe gibi sabotaja uğramadığı için edebiyatın, belagatin, hitabetin seviyesi çok yüksek.

Edebiyatsız, ruhsuz, heyecansız, belagatsiz, kırık dökük cümlelerle, sanki geri zekâlılara hitap eden bir üslupla başarılı cuma hutbesi olmaz. Tumturaklı olsun, halkın anlamayacağı bir ifade kullanılsın demiyorum ama hutbelerde mutlaka heyecan, edebiyat, talakat, bulunmalıdır. Cemaatin bir kısmı ağlamalıdır. Arada bir, hutbeyi dinlerken aşırı şekilde heyecanlanıp bayılan Müslümanlar görülmelidir. Niçin milyonla Müslümandan biri kendini kaybedip gömleğini yırtmıyor?

Cuma hutbelerinde kesinlikle cemaatten para istenmemelidir. Camilerin dernekleri vardır. Parayı onlar daha uygun ve medenî şekilde toplasınlar.

Maalesef biz Müslümanlar şifahî bir toplum haline geldik. Gerçi bütün Türkiye şifahîleşti ama biz daha şifahîyiz. İstanbul’da, ziyaretçisi bol ve yardım derneği her yıl trilyonlarca para toplayan zengin bir camimiz vardır. Bu cami derneği şimdiye kadar dinî mahiyette 16 sayfalık güzel bir broşür bile çıkartmamıştır. Birkaç ayet meali, birkaç hadîs-i şerif, birkaç dinî öğüt…Böyle bir broşürü hazırlatmak o kadar zor mudur? Bunun kanunî bir sakıncası da yoktur. Peki niçin yapmıyorlar, niçin yapamıyorlar?

Bazı camilerin kapılarına latin yazılı çirkin levhalar tabelâlar asıldı. Çoğunda İmla Kılavuzuna göre yanlışlar var. Büyük camilerden birinin kapılarından birinde üstüste iki tabelâ bulunuyor. Birinde “……Yeni Camii” diye yazılı, alttakinde sadece “Yeni Camii” yazıyor. Birincideki camii kelimesi doğru, ikincisinde yanlış. Buna bile dikkat eden yok…

Geçen gün yine büyük ve tarihî bir camiye gitmiştim. Kapısına plastik harflerle iki ayet meali yazmışlar. Birkaç satırda altı yanlış vardı. Cümle içinde iyi manasına salih kelimesi geçiyor, onu büyük S ile başlatmışlar. Herhalde Salih Peygamber (Aleyhisselâm) ile karıştırmış olacaklar.

Bir hususu daha arz etmeme izin verilmesini istirham ediyorum. Birkaç hafta önce bir cuma günü, hutbe ve namazın aşırı şekilde uzatılmadığı bir camide namazdan çıktım, biraz dolaştım, alışveriş yaptım. Büyük camilerden birinin önünden geçerken baktım, orada hâlâ ibadet devam ediyor. Saat ikiyi yirmi geçiyordu. Cuma hutbesinin ve namazının, ardından tesbihatın bu kadar uzatılması doğru mudur? Cemaat içinde ihtiyar var, işi olan var, çalışan var, memur ve bürokrat var…

Selâm ve hürmetlerimle… 31 Ağustos 2004