Salı

 

Türkiye bir buçuk aydan beri bir Diyanet İşleri Başkanı’na sahip değil. Hükümet bir ilahiyat profesörünü teklif etmiş, yüksek makam kabul etmemiş. Perde arkasında Diyanet Başkanı adayı konusunda dehşetli kulisler yapılıyormuş. Doğru mu bilmem ama kulağıma gelen bazı rivayetler şunlar:

(1) Bir kadının Diyanet Başkanı olmasını israrla isteyenler varmış. Tabiî ki, başı açık laik bir kadın olacakmış bu. Hattâ kadın adaylardan biri de Sabataycı kökenliymiş.

(2) Kadın değil ama Sabataycı bir Diyanet Başkanı isteyenler de varmış. Şu “Dinlerarası Diyalog” devr-i dilârasında ne isabetli olur böyle bir tâyin. Adam Cuma günü camiye gider, cumartesi günü gizli Sabataycı sinagoguna ve âlâ bir diyalog yapılmış olur…

(3) Bazıları reformcu, yenilikçi, Fazlurrahmancı bir Başkan istiyormuş.

Siyasî iktidarın ve resmî ideolojinin dine ve Diyanet’e yaptığı baskılardan ve müdahalelerden dolayı bu kurumun halk nazarında itibarı çok kırılmıştır. Bir kadın başkan yapıldığı taktirde itibarın sıfıra ineceğinden hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Ne garip! Biz MüslümanlarSabataycıların başına bir Müslümanı başhamam olarak geçirmek istemiyoruz da, onlar kendilerinden birini Müslümanlara din başkanı yapmak istiyor.

Türkiye son yetmiş beş yılını zararlı bir din-siyaset çatışmasıyla boşa harcamıştır.

Müslümanların bir kısmı cumhuriyete karşıymış. Yalandır, iftiradır, bühtandır bu.Dindarlar da cumhuriyet istiyor ama gerçek, âdil bir cumhuriyet istiyor. Fazilet temeli üzerine oturmuş bir cumhuriyet istiyor.

Laiklik ne demektir? Din devlete karışmayacak, devlet de din işlerine burnunu sokmayacak. Ama bizde böyle mi?

Tesettür Kur’ân ile, Sünnet ile, ondört asırlık icmâ-i ümmet ile sâbit, kesin ve muhkem bir farzdır. Devlet buna niçin karışıyormuş?

Demokrasi ve laiklik bizde çıkmış şeyler değil. Bunların vatanı, doğuş yeri Batı ülkeleridir. Onlardaki uygulamaya baksalar ya. Amerika’da Müslüman bir kız başıörtülü olarak okula ve üniversiteye nasıl gidebiliyorsa bizde de gidebilmelidir.

Mustafa Kemal Paşa’nın annesi Zübeyde hanım, eşi Latife hanım sımsıkı tesettürlü değil miydiler?

Atatürk’ün tesettür lehinde beyanı olduğunu bilmiyorlar mı?

İrtica, laik cumhuriyet için en büyük tehdit ve tehlikeymiş… Bu iddiaya acaba kendileri inanıyorlar mı?

Cumhuriyet için, ülke ve devlet için en büyük tehlike ve tehditler şunlardır:

1. Korkunç boyutlara ulaşmış olan kokuşmadır.

2. Yaygın hale gelmiş rüşvet ve hırsızlıktır.

3. Devletin, ülkenin, halkın iki yüz elli milyar dolar iç ve dış borca batırılmış olmasıdır.

4. Üretmeden tüketmek isteyen hasta bir toplum meydana getirilmiş olmasıdır.

5. İki yüz milyar dolar kara, kirli, haram para birikimi olmasıdır.

6. Toplumu ayakta tutan bütün temel değerlerin dinamitlenmiş, yıpratılmış, yozlaştırılmış olmasıdır.

7. Millî eğitim sisteminin ve üniversitelerin dejenere edilmiş ve iflas haline getirilmiş olmasıdır.

8. Gelir dağılımındaki korkunç eşitsizlik ve dengesizliktir.

9. Emeğin, çalışıp kazanmanın, üretmenin, helal ticaretin ikinci plana atılıp; onun yerine faizin, rantın, reponun, avantanın getirilmiş olmasıdır.

10. Yakın zamana kadar buğday ambarı olan, buğday ihraç eden ülkemizin şimdi dışarıdan buğday ithal etmek zorunda bırakılmış olmasıdır.

11. Hayvancılığımızın, sanayimizin çökertilmiş olmasıdır.

12. Onbeş milyon işsiz olmasıdır.

13. Ülkemizin ve devletimizin borç ve IMF tuzağına ve batağına düşürülmüş olmasıdır.

14. Halkın birbirine düşman kamplara ayrılmış olması: Türk Kürt, Sünni Alevî, sağcı solcu, ilerici gerici, dinci laik diye kutuplaştırılmasıdır.

15. Zengin, engin, geniş ufuklu edebî-yazılı Türkçe’nin unutturulup onun yerine, medenî ve kültürel ihtiyaçlarımıza cevap veremeyen fakir bir arı dilin ikame edilmiş olmasıdır.

16. Türkiyelilik kimliğinin darbelenerek, milyonlarca aliene vatandaş türetilmiş olmasıdır.

17. Bu memleketin hâlâ bir Nobel kazanamayacak derecede geri bırakılmış olmasıdır.

18. Ticaret ahlâkının çökertilmiş olmasıdır.

19. Türkleri, Türkiyelileri bin küsur yıldan beri ayakta tutan, yücelten, onlara güç kazandıran İslâm dini ile birtakım güçlerin savaşıp durmalarıdır.

20. Halkın yarısının birbiriyle hukuken nizalı duruma düşmüş olması ve yargıdaki buhrandır.

21. Komşumuz Yunanistan’da kişi başına düşen gelirin sadece altıda birini bizim vatandaşlarımızın kazanmasıdır.

Daha sayayım mı?

Efendiler, efendiler! Ülke, halk, devlet bu durumdayken siz bütün kadınların ve kızların başlarını açsanız sanki cumhuriyet kurtulacak ve selamete mi çıkacaktır?

Şu anda, yakın tarihte banka soymuş, bu ülkenin ve halkın yirmi küsur milyar dolarını iç etmiş adamlardan bir tanesi bile ceza evinde midir?

Susurluk kazasıyla ortaya çıkan kokuşma yumağını çözebiliyor musunuz?

Siyasetteki, iktisattaki, medyadaki pislikleri temizleyebiliyor musunuz?

On milyonlarca vatandaş iş ve aş istiyor. Onlara bir diyeceğiniz var mıdır?

Üniversiteler işsiz yetiştiren fabrikalara dönmüştür. Bu hususta çare ve çözümler üretiyor musunuz?

Türkiye’nin, çeşitlilik içinde sarsılmaz bir birlik manzarası arzetmesi için ne gibi planlarınız, projeleriniz vardır?

Bu ülkede hâlâ inançlarından, düşüncelerinden, görüşlerinden, tenkitlerinden dolayı yazarlar, gazeteciler, fikir adamları mahkum ediliyor. Siz buna ne diyorsunuz?

Başörtüsü krizleri kabak tadı verdi artık. Haysiyetli ateist aydın, düşünür ve yazarlar bile böyle söylüyor ve yazıyor.

Ülkemiz, halkımız, devletimiz, cumhuriyetimiz için kurtarıcı, yüceltici çareler, çözümler istiyoruz.Lütfen artık bize onlardan bahsediniz. 30 Nisan 2003