Salı

 

Kurum olarak, tüzelkişilik olarak Diyanet’i tenzih ederim. Bundan elli yıl önce orada iki yıl memuriyet yaptım. Çok muhterem hocaefendiler vardı. Baskılara rağmen İslâm’dan, Şeriattan taviz vermezlerdi.

Risale-i Nurlar hakkında çeşitli ağır ceza mahkemelerinden istenen bilirkişi raporlarında hep müsbet görüşler beyan etmişlerdir.

O zamanların Diyanet’indeki

Müşavere Heyeti

üyelerinin çoğu eski Osmanlı medreselerinden icazet almış

gerçek hocalar, alimler, fakihlerdi

. Dinde reform, dinde yenilik, dinde değişim, dinde ılımlılık, BOP’çuluk gibi cereyanları, küfre kadar varabilen bid’at ve sapıklıklar olarak görürlerdi.

Son elli yıl içinde Diyanet’e çok baskı yapıldı.

Müslümanların çoğu bu baskıların mahiyetini, içyüzünü bilmez. Diyanet’e,

28 Şubat’tan sonra İslâm dini ile resmî ideolojiyi uzlaştırıp bağdaştırmak için özel elemanlar sokulmuştur.

Mardin’de Kasımiye medresesinin avlusunda yapılan

Dinlerarası Diyalog tiyatrosunu

hafızamızdan hiç çıkartmamalıyız.

Çeşitli kiliselere mensup papazlar, onların içinde

bir de sarıklı cübbeli Diyanet müftüsü…

Diyalog nutukları atıldı, sonra medrese havuzunun üzerine kurulmuş tahta köprüden papazlarla sarıklı müftü hep birlikte geçtiler. Bu esnada çanlar çılgınca çalıyor, bir müezzinde hoparlörle yüksek sesle ezan okuyordu… Güya o köprü Sırat köprüsüymüş, Diyalog var ya, hepsi birlikte cümbür cemaat sembolik olarak köprüyü geçip Cennet’e giriyorlarmış.
Böyle bir diyalog rezaletinin bir benzeri 14 yüzyıllık İslâm tarihinde görülmemiştir.

Kendisini müctehidlerin müctehidi gibi gösteren ve gösterten reformcu bir ilahiyatçı

Diyanet bünyesi içinde Türkiye çapında bir kadrolaşma

yapıyor. (Yaşar Nuri denilen kefere cibilliyetsizi −REB)

Bundan birkaç yıl önce bir heyete

bir Kur’ân tefsiri

hazırlatıldı. Piyasaya çıkartıldı. Sonra toplatıldı.

Değişik bir baskısı piyasaya verildi.

Niçin?.. Çünkü, zaruriyat-i diniyeye aykırı yanlışlar vardı. Bu tefsir için astronomik ücretler ödendi.

Tefsirin telif ve tasnif işi niçin Ehl-i Sünnet hocalarına verilmedi de, reformculara verildi?

Camilerde

19 Mayıs, 23 Nisan, 29 Ekim

bayramlarına tesadüf eden haftalarda

“Merkezden gelme”

siyasî ve

ideolojik hutbeler

okunuyor. Bu da Diyanet’te yuvalanan 28 Şubatçıların işidir. Diyanet’teki en vahim faaliyetler, Pakistanlı Fazlurrahman’ın

“Tâtiliyye ve İbahiye”

mezhebi mensuplarının

sinsice Başkanlığı ele geçirme ve kadrolaşma çalışmalarıdır.

Büyük bir cemaat de,

camilere Diyalogçu imamlar tayin ettirmek için

birkaç yıldanberi yoğun çalışmalar yapmaktadır. Ben bir Müslüman olarak Resulullah Efendimizi, Kur’anı, İslam’ı, Şeriatı inkâr ve tekzib eden gayr-i Müslimlerin de Cennete gireceğine inanan ve bu yolda propaganda yapan

bid’atçi bir imamın arkasında namaz kılmak istemem

. Bu yüzden büyük tedirginlik içindeyim.

Diyanet İşleri Riyaset’i, Cumhuriyetin ilk yıllarında

Sünni bir din dairesi olarak kurulmuştur, onun Sünniliğine dokunulmamalıdır.

Alevî vatandaşlarımız ve kardeşlerimiz için başka çareler ve çözümler araştırılmalı, bulunmalıdır.

Zaten Alevilik bir din ve mezhep değil, bir kimlik ve kültürdür.

Diyanet’i kimler ele geçirmek istiyor, açıkça veya sinsice çalışıyor:

1.

Fazlurrahmancılar

. Bunlar kesinlikle Ehl-i Sünnetin dışındadır.

2.

Mezhepsizler

. Mezhepsizlik İslâm şeriatını tehdit eden en büyük tehlikedir. Mezhepsizlik dinsizliğe köprüdür.

3.

Telfik-i mezahib

yani mezheplerin hükümlerini ve bilhassa kolaylıklarını karmakarışık şekilde uygulamak ki, böyle bir şey dini oyuncak etmek olur.

4.

Farmason Afganî mezhebi

veya cereyanı.

5.

İslâm ile Kemalizmi uzlaştırıp bağdaştırmak isteyen Kemaliye mezhebi

veya ideolojisi mensupları.

Müslüman halkın haberi yok ama bir müddetten beri Diyanet içinde büyük kavgalar olmaktadır. Diyanet’in eski başmüfettişi Abdülkadir Sezgin’in

“Para din adamını da bozdu”

başlıklı beyanını okumanızı tavsiye ederim.

Büyük bir Avrupa ülkesinde yüksek tahsil yapan bir gençten duydum.

Oradaki resmî bir din hocası bir buçuk milyon euroya bir mesken satın almış!..

Ehl-i Sünnet düşmanları belki on koldan Sünnîliğe saldırmaktadır. Bir kısım halkın itikadı bozulmuştur. Aşırı ve fanatik bir fırka Tasavvuf ve Tarikat Müslümanlarına müşrik ve kafir demektedir.

Yekûn olarak milyonlarca dolar para telif ücreti olarak dağıtılmaktadır. Fetva vermeye icazetleri, ehliyetleri, kudretleri olmayan birtakım cür’etkâr reformcular Kur’âna, Sünnete, icmâ-i ümmete aykırı saçma sapan içtihadlar yapmaktadır.

Ehl-i Sünnet mezhebinden olan müftüleri, imamları, din görevlilerini (eskiden hademe-i hayrat denilirdi) tenzih ederek yazıyorum: Camiye namaz kılmak için gittim… Ya imam Fazlurrahmancı ise?… Yahut Diyalogçuysa?.. Veya Tasavvuf evliyası müşriktir diyen biriyse?.. Mezhepsizse, telfik-i mezahib taraftarı ise?..

Diyanet konusunda işler çok ama çok sarpa sarmıştır.

Bundan iki sene kadar önce

Diyanet’in üst kadrosundan bir Hoca

benim aleyhimde (Şu hadislerin ayıklanması meselesi dolayısıyla) büyük bir tv’de açık oturum programına çıkmış. Meşhur

Yaşar Nuri Öztürk

ile pek muhabbetli konuşmalar yapmışlar. Diyanet hocası bir ara “Şevket Eygi bey halim selim bir kimsedir ama bize niçin böyle şiddetle çattı” mealinde bir laf etmiş. Yaşar Nuri “Onun hilmine aldanmayınız. Ebu Süfyanın oğlu Muaviye de halim bir kimseydi” cevabını vermiş. Diyanet hocası tebessüm etmiş… Ne günlere kaldık!.. 11 Ağustos 2010