Diyarbakır’a Gitmek İsmailağa Camii Cinayeti
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Ocak 2019
Cuma
Diyarbakır’da öğretmenlik yapan bir dostum ziyaretime geldi, sohbet ettik. Orada halkın bir kısmı son derece fakirmiş. Bir gün sınıfta öğrencilerine sormuş
Elli çocuğun içinden birkaç kişi el kaldırmış. Kendi pabucu olmadığı için annesinin eski partal terliğiyle okula gelen küçük kızlar bile varmış.
Halkın bir kısmı böyle yoksullukla pençeleşirken batıdaki tuzu kurular lükse, israfa, konfora, aşırı tüketime, gösterişe doymuyorlar.
Dıştaki ve içteki İslâm düşmanları üzüntü ve tedirginlik içindeler. Türkiye’nin güneydoğusundaki Kürt nüfus milliyetçilikten
dönüyormuş.
Ben bir Müslüman olarak Kürt kardeşlerimin ve vatandaşlarımın kitle şeklinde dine yönelmelerini memnuniyetle karşılıyorum.
Ben Türk’üm, Türkçü değilim. Yüce İslâm dinine mensubum, İslâmcı da değilim. Kürt kardeş ve vatandaşlarımın da Kürtçülük yapmalarını istemem.
Son beş, altı yıl içinde on beşe yakın dış gezi yaptım. En son Kırım’a gittim. Çok ibretli ve ilginç şeyler gördüm. İnşallah yazacağım.
Biz Türkiyeliler kendi vatanımızı dolaşmıyoruz, halkımızla tanışmıyoruz.
İlk fırsatta orasını gezmeye ve görmeye gideceğim. Uçakla gider gelirim, yolculuk fazla zahmetli olmaz. Bir gün gidiş, bir gün dönüş, iki kâmil gün gezme, herhalde yeter.
Çok eski tarihî surlar, yine çok kadim ve iki mihraplı
Ulu Cami, eski tarihi çarşılar… Bulabilirsem çantama sığacak bir iki el sanatı, eski antikamsı hatıra eşyası… Beni gezdirecek birini bulurum, icazetli ve gerçek ulemadan bir ikisini ziyaret, yine icazetli ve gerçek şeyhlerden birkaçının elini öpmek; varsa ve buluşmak mümkün olursa üdebadan, şuaradan, muharrirînden bazılarına selam vermek… Şehrin tam ortasında üç yıldızlı temiz bir otel neme yetmez. Bendeniz yıldız meraklısı değilim. Geçenlerde duydum, Müslüman zenginlerden birinin karısı, otel yıldızı yüzünden kızılca kıyamet koparmış, kocasına dünyayı zindan etmiş. Tantananın sebebi şu; Güney taraflarında beş yıldızlı meşhur bir otele gitmişler, meğerse o civarda yedi yıldızlı yeni bir otel açılmışmış, kadın açmış ağzını yummuş gözünü:
– Ben beş yıldızlı otellerde sürünecek karılardan değilim… Herkes yedi yıldızlı otele gidiyor, sen beni beş yıldızlı otelde rezil ettin!.. diye bağırmış kocasına. Ne günlere kaldık!..
Kırım’a uçtuğumuz gün
o müessif cinayet işlenmiş. Döndüğümüzde bir kısım Beyaz gazete ve televizyonların bu cinayeti saptırmaya çalıştıklarını gördüm. İşkembe-i kübralarından binbir senaryo üretiyorlar, yok şöyleymiş, yok böyleymiş.
Yüce İslam dinini şahsî menfaatine, prestije âlet etmez. Din ve mukaddesat yoluyla zengin olmamıştır. Mütevâzı mal varlığı, geliri bellidir. Bendeniz kendisine hürmet eder, hüsn-i zan beslerim. 1995’te validem vefat ettiğinde rica etmiş, cenaze namazını onun kıldırmasını istemiştim. O da lütfedip kıldırmışlardı.
Bazı kimseler
diye hayli dedikodu yaptılar, yalandır, iftiradır. Bu türlü yalan ve iftiralara Müslüman kardeşlerimin kulak asmamalarını dilerim. Bu gibi yalanlar, iftiralar suizanlar Müslümana, hele ehl-i tarikata hiç yakışmaz.
Mahmut Efendi Hazretleri Şeriata, fıkıh ahkâmına, ehl-i sünnet itikadına sımsıkı bağlı bir din hizmetkârıdır. Kendisi asla din ve mukaddesat yoluyla şahsî menfaat temin etmemiştir. Dua ehlidir, böylelerinin dualarının üzerimize sayebân olmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ve tazarru eylerim.
Osmanlı İmparatorluğu zamanında Şeyhülislâmlık/ Meşihat dairesi içinde tarikatları, zaviyeleri, tekke ve dergâhları, şeyhleri murakabe eden
bir
vardı. Tarikatlar yasaklanınca tasavvuf faailiyetleri büyük darbeye uğradı ve kontrolsüz kaldı. Tarikatlar yasaktır demekle tasavvuf faaliyetleri ortadan kaldırılamaz. Nitekim yakın tarihte çok ağır cezalar verilmesine rağmen tekkeler, zikirler, halkalar, şeyhler, dervişler, muhibler daima var olagelmiştir. Ancak denetimsizlik yüzünden bazı ehliyetsiz kişiler ortaya çıkmış, tasavvuf perdesi altında uygunsuz işler yapılmıştır. Bu uygunsuzluklardan birincisi bağlılardan, muhiblerden para toplanmasıdır. Kontrol olmadığı için bu paraların hangi hizmetlere, nasıl ve ne şekilde harcandığı da bilinemiyor.
Hakiki ve icazetli bir şeyh neler yapar, neler yapmaz? Bunları min gayri haddin
sıralamak istiyorum:
1. Şeriatın öngördüğü bütün farz ve sünnet ibadetleri yerine getirir. Bilhassa namaza çok dikkat eder, bağlılarının musalli Müslümanlar olmasına dikkat ve itina gösterir.
2. Fısk ve fücurdan uzak durur.
3. Din büyüklerinde benlik olmaz, şahsî ihtiras bulunmaz. Onlar ölmeden önce ölen, hiçlik makamına yükselen müstesna şahsiyetlerdir.
4. Müritlerinden, dervişlerinden, muhiblerinden, Müslümanlardan para toplamazlar.
5. Politikanın içinde değil, üstünde olurlar.
6. Kendilerini Resul-i Kibriya Efendimizin bir nevi vekili, vârisi, halifesi bilirler ve ona göre hareket ederler. Bu kudsî vekâlete, verasete ve hilafete en küçük bir gölge düşürmezler.
Yakın tarihte Şeyh
ve diğer muhterem meşayih birbirleriyle görüşürler, ülfet ve ünsiyet ederlermiş.
Aziz okuyucularımın, Beyaz Medyanın İsmail Ağa Camii’ndeki müessif cinayet hakkındaki düzmece haberlerine, ortaya attıkları şeytani senaryolara dezenformasyona kulak asmamalarını ve itimat etmemelerini önemle tavsiye ederim. 16 Eylül 2006