- İmâmet-i Kübrâ-i İslâmiye’yi ilga ettik, yine yaranamadık.
- Şer’-i Şerif-i Muhammedî’yi, mer’iyetten kaldırdık, yine yaranamadık.
- İskilipli Âtıf Efendi’yi, onun gibi nice ulemâyı, meşâyihi, sulehâyı, dervişânı dersiâmı, Müslümanı darağaçlarında sallandırdık yine de yaranamadık.
- Binlerce camiyi yaktık, yıktık, sattık, kiraya verdik, kökünü kazıdık, ahır yaptırdık amma yaranmak ne mümkün!
- Medâris-i İslâmiye’yi seddeyledik, bir gecede 40 bin talebe-i ulûmü sokaklara attık, yaranamadık.
- Tekâyâ ve zevâyâyı mesdüd kıldık, zikrullahı memnû eyledik, bunlara yaranılmaz ki!
- Milletin okuryazarlarını bir gecenin sabahında yataktan okuma-yazma bilmez câhiller olarak kaldırdık, gel de yaran!
- Muhâdderât-ı İslâmiye’nin hicâblarını çak çak eyledik, haremlerin izzü şerefini pâyimal eyledik, onları ecânibin enzâr-ı şeheviyânesine peşkeş çektik, ah yaranamadık, yaranamadık!
- Ahali-i Müslimeyi sıtma, frengi, verem; açlık, sefalet, yokluk; kırbaç, dayak, zulüm; korku, dehşet, terör altında ezdik yaranamadık!
- İngiliz, Rum, Ermeni, Yahudi, Süryani mezarlıklarını muhafaza ve ihya ettik, İslâm kabristanlarını düzleyip bazı mezar taşlarını lâğımlara kapak yaptık, yaranmak yine mümkün olmadı.
- Milletin evlâdına dinini öğrettirmedik, öğretenleri yakalayıp zincirlere vurduk, zindanlara attık, bir türlü yaranamadık.
- Yatsı ezanı okunurken, karşıdaki oteldeki cazbandı rahatsız ettiği için bir gecede bir câminin minaresini tanzifat amelesine yıktırdık, mahalleli sabah kalktılar, minarenin yerinde yeller esiyor. Yaranamadık.
- Ecdad-ı izamlarına, aba-u ecdadına, guzzat’a şühedâya, selâtin-i zevi’l-ihtirama, meşayih-i kirama, ulemâ-yı benâma ve bilcümle ekâbir-i ümmete hakaretler, iftiralar yağdırdık, bol bol sövüp saydık, mümkün mü bunlara yaranmak!
- Onlara gerici, yobaz, mürteci, çağdışı diyerek istihkar ve istihfaf eyledik, heyhat ki yaranamadık!
- Ezân-ı Muhammedi’nin okunmasını şiddetle men eyledik, okuyanları tenkil ve tedmir kılıcımızla terbiye ettik, hayfa ki yaranamadık.
- Nice yıllar hac farizasını yasakladık, yolları kapattık, gel de yaran!
- Evkaf-ı İslâmiye’yi Moğol askeri gibi talan eyledik, yağmaladık, bunlara yine de yaranamadık.
- Arzı harap eyledik, Arş’a hırladık, mukaddesatı çiğnedik, azıttıkça azıttık lâkin şu ümmet-i merhumeye yaranamadık gitti.
- Uygarlık yolunda hayli mel’anet icad eyledik, habaset ufuklarına dört nala koştuk. Dünyamızı mâmur, ahiretimizi viran eyledik, ah biz nettik, neyledik, yine de şunlara yaranamadık.
- Velhasıl, çalıştık, didindik, tepindik, yedik, içtik, semirdik, geda iken bay olduk, ayak iken baş olduk, fakir iken zengin olduk, yaslı iken şen olduk, mü’min iken münkir olduk, bu yolda az zamanda çok şeyler başardık, lâkin yanarız ki, bütün bu hizmetlerimiz dolayısıyle şu Ümmet-i Muhammed’e bir türlü yaranamadık. Yazık bize, vah bize, eyvah bize!
GERİLİĞİN BEŞ FAKTÖRÜ
2’nci Meşrutiyetten beri beş olumsuz faktör vardır. Bizi geri bırakan, belimizi büken bunlardır. Aslında demokrasi yerleştikçe bunların yavaş yavaş kaybolacağını ümid ediyorduk. Ama, ruhlara, kromozomlara sinmiş, batıl bir dinin ilkeleri haline gelmiş bu yamukluklar öyle kolay kolay yokolacağa benzemiyor.
BİRİNCİ kamburumuz, dinsizlik, din düşmanlığıdır. Yarım yamalaklar dinden öcü gibi korkarlar. Öyle ya, hangi hırsız elinin kesilmesini, hangi ırz düşmanı recm edilmeyi, hangi sarhoş seksen sopa yemeyi ister? Marksizm bütün dünyada iflâs etti. Bizde hala taraftarları var. Sovyetler Birliği’nde Lenin’in heykelleri sökülüp atıldı, bizimkiler gönüllerindeki putlara hala tapınıyorlar.
İKİNCİSİ geri zekalılık yahut zekâ özürlülüğüdür. Türkiye’de böylelerinden çok vardır. İki kelimeyi bir araya getiremez, en basit genel kültürden mahrum, anadilini sadece yüz kelimeyle konuşan, fikirlerini homurtular, böğürtüler, gurultularla ifade eden, burnunu her işe sokan yarım yamalak, anti aydınlardan çok çektik, çok çekiyoruz, çok çekeceğiz.
ÜÇÜNCÜSÜ ahlaksızlık, haramyiyiciliktir. Düşünüyorum da havsalam almıyor. Bu kadar az zamanda bu kadar çok hırsız, rüşvetçi, dolandırıcı, hazine talancısı, köşe dönücü eşkiya nasıl yetişti? Bunlara, ABD bütçesi olsa yine yetmez. Çaldıkça kudururlar, kudurdukça çalarlar. Bunlar bertaraf edilmedikçe bu ülkede ne düzelir ne halledilir acabâ?
DÖRDÜNCÜSÜ taklitçilik ve şahsiyetsizliktir. Bunlar millî olan, bize ait olan bütün iyi şeylerden el etek çekmişlerdir. Yabancı hayranlığı iliklerine kadar işlemiştir. Baksanıza Ruslar bile komünizmi, Marks’ı terk ettiler, bizdekiler edemiyor.
BEŞİNCİSİ bayağılıktır, soysuzluktur, kalitesizliktir. Şu sürüngenler sürüsüne bakınız: Fikirleri, görüşleri, inançları, halleri tavırları, konuşmaları, yazıları, kişilikleri, karakterleri ne kadar bayağı ne kadar pespaye. Bunlar, bayalığın saltanatını kurdular.
ESERLERİ
Biz Türkiye’yi çok ilerlettik, şöyle yaptık, böyle yaptık diye böbürlenenlere sormak isterim: İlerleme dediğiniz bu mudur? Size teslim edilen paralarla sadece bu kadar iş mi yapılabilirdi? O imkanlarla bunun on misli hizmet verilebilir, eser ortaya konabilirdi. Onda dokuzun hesabını versenize!
Şimdi açıkça cevap verin bakalım.
- Türkiye niçin bir Güney Kore kadar sanayileşemedi? Niçin o küçük, parçalanmış, harp felaketi geçirmiş ülke kadar otomobil, elektronik eşya yapıp da dünya pazarlarında satamıyoruz?
- Niçin Hongkong, Singapur, Taivan (Milliyetçi Çin) kadar başarılı değiliz?
- Kalkınacağız diye memleketimizi, milletimizi gırtlağa kadar borca soktunuz. Dış borçlar, iç borçlar milyonlarca dolara ulaştı. Bunların karşılığı olan eserler nerededir? Eser diye, şu korkunç haramzadeler güruhunu mu göstereceksiniz?
- Bu kadar üniversite yaptık diye nasıl öğünürsünüz ki, ülkemiz daha şimdiye kadar bir tek Nobel mükafatı kazanamamıştır. Üniversite çok, araştırma yok. Bu nasıl iştir?
- Sağlam para olmadan kalkınma mı olurmuş. Sağlıklı ekonomi sahibi ülkelerin enflasyon nisbetleri yüzde 1 ile yüzde 6 arasındadır. Bizde ise, sizin sayenizde yüzde seksenlere fırladı. Bu sizin eserinizdir değil mi?
BİR RİCA: Konferansçı değilim. Kalabalık topluluklar huzurunda konferans vermek ayrı bir kabiliyet ve istidat isteyen bir iştir. Ayrıca, konu üzerinde de uzun uzadıya hazırlanmak, ciddî bir çalışma yapmak gerekir. Bazı yerlerden konferans veya sohbet hususunda davetler, teklifler almaktayım. Yukarıda arz ettiğim sebeplerden dolayı kabul edemiyorum. Affedilmemi rica ederim.
27.11.1991