Doğanlar Ölecek Yapılan Binalar Yıkılacaktır
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 11 Aralık 2018
Hâdis meali: “Her gün bir melek dünya semasından şöyle nida eder: Ey bugün doğacaklar, ölmek üzere doğunuz! Ey bugün yapılan binalar, harap olup yıkılmak üzere yapılınız!”
İnsanlar ve bilhassa Müslümanlar bu hâdis-i şerifi zihinlerine ve gönüllerine iyice yerleştirmiş, gereken dersleri almış olsalardı
İnsanı azgınlıklardan, günahlardan, kötülüklerden, aşırılıklardan koruyan şeylerden biri de
dir.
Ölümü ve âhireti düşünmeyenden her türlü kötülük beklenir. Ölümü ve âhireti kuru laf ile bilen ve anan, lakin
neler yapar?
Başkan, baş, reis,
olmak hırsıyla tutuşur yanar. Ölçüsüzlükler, dengesizlikler, aşırılıklar sergiler. Akıllı ve firasetli zengin bir Müslüman
ölümünden sonra
Fakirlere, yoksullara, düşkünlere, perişan durumdaki mültecilere yardım vakfı kurar, bu vakfı yürütecek gelir ve mal ayırır, kendisi ölünce,
Yahut
onlar hayırlı işler ve hizmetler yaptıkça babalarına analarına da sevap yazılır.
İlmi varsa, Allah rızası için
faydalı, hayırlı bir kitap veya risale yazar,
İlmi yoksa,
onu yayınlar, bedava dağıtabilirse parasız verir, buna gücü yetişmez ise maliyet fiyatına verir.
Akıllı ve hayırlı bir Müslüman, ailesi ile birlikte pikniğe gitti… Yemekten sonra kiraz yediler…
İslam paylaşma, infak dinidir.
ve hırsı Müslüman’a yakışmaz.
Resulullah Efendimiz
ümmetini para, altın, gümüş, mal hırsına karşı uyarmıştır. Müslüman tacir ve iş adamı, servetinin kendisinin malı değil emanet sermayesi olduğunu bilmelidir.
Eminönü’ndeki
ne hoş, ne hayırlı bir yapıdır. Valide Sultan vefat etti ama bu camide ezanlar okunup namazlar kılınıp Kur’an tilavet edildikçe onun sadaka-i cariye defterine sevap yazılıyor.
En güzel, en hayırlı, en kazançlı ticaret Allah ile yapılandır. Zekât vermek, sadaka vermek, fakirlere yardım etmek,
Allah ile ticarettir. Allah yolunda ihlâsla (gerçek) şehit olmak en yüksek ticarettir.
Bu ticaretin şartları vardır. Birincisi: İhlâsla, Allah rızasını kazanmak için yapılmış olacak. İkincisi: Kur’an’a, sünnete, şeriata, fıkha, İslam ahlâkına uygun şekilde yapılacak. Üçüncüsü: Nefsini, benliğini, kibir ve gururunu, başka kötü ve alçak şeyleri bu ticarete karıştırmayacak.
Haram helal demeden deliler gibi zenginlik peşinde koşan, yüksek binalar yaptıran kişilere:
1. Siz vadeniz dolunca mutlaka öleceksiniz.
2. Yüksek binalarınız günleri dolunca harap olup yıkılacaktır.
3. Sizi iki metrelik bir çukura koyacaklar, efsanevî servetiniz varislerinize kalacaktır.
4. Haram yediğiniz veya helal de olsa servetinizle ilgili vazifelerinizi yapmadığınız takdirde azap göreceksiniz.
5. Çocuklarınızı inançlı ve hayırlı yetiştirmediğiniz takdirde sizi unutacaklar,
6. Dünyada başkan olanlara: Başkanlığınız ya ölünce yahut ölmeden önce elinizden gidecektir.
Bir kısım zavallı Müslüman gençlere: Aklınız fikriniz idealiniz para kazanmak, zengin olmak, lüks bir hayat sürmek ise
Dünya bir imtihan yeridir. Çoluk çocuk, para mal zenginlik, makam, mevki başkanlık… Bunlar hep fitnedir
Dünya bir tarladır, burada ne ekersen öteki tarafta onu biçersin…
İş için yahut bir büyüğü ziyaret için randevu aldınız, gittiniz. İçeriye girmeden önce kapıda cep telefonunuzu mutlaka kapatmanız gerekir. Hiçbir kibar, görgülü, medenî, efendi, kendini bilen, zarif, müeddeb kimse bir ziyaret esnasında cep telefonunu çaldırtmaz, uzun veya kısa görüşme yapmaz.
Bunun istisnaları var mıdır? Nadiren olabilir ama onlar adı üstünde istisnadır, kural değildir. Zaruret derecesinde bir lüzum olursa, mekân sahibinden izin alınarak bir defaya mahsus ve pek kısa olmak şartıyla belki konuşulabilir.
Kural, tekrar ediyorum,
Bendeniz bu cep telefonu belası yüzünden sosyal hayatımı, insanlarla olan ilişkilerimi asgarî seviyeye indirdim.
Geçen gün yanıma gelen bir gencin cep telefonu çaldı. Ona “Lütfen telefonunuzu kapatır mısınız” dedim. Kapattı ama “Ya önemli bir şeyse?” demekten de kendini alamadı.
Halka hiç olmazsa
Türkiye maalesef görgüsüzlükten batacak hale gelmiştir.
Başları şöyle veya böyle örtülü Müslüman kız ve kadınların sokaklarda, caddelerde, meydanlarda
beni çok üzüyor. Böyle bir şey bir İslam hanımına yakışır mı?
Birine bir şey soruyorsunuz,
diyor. Be mübarek,
desen incilerin mi dökülür?
Geçen hafta, beş vakit namaz kılan, oruç tutan iki üniversiteli gence Rıza Tevfik’in
adlı şiirinden bahsettim. Zavallılar ne Rıza Tevfik’i, ne de o şiirini duymuşlar, şaştılar kaldılar.
Üç üniversiteli kız birlikte sokakta yürüyor. Üçü de tesettürlü. Hem yürüyorlar hem de kıkır kıkır gülüşüyorlar. Ne kadar ayıp ve çirkin bir hâl.
Eskiden halk yediği yemeği söylemekten bile utanırdı.
Eskiden birçok şeyi yapmak için kibarca izin istenirdi.
Eskiden bu kadar yırtıklık ve yılışıklık yoktu. Eski insanların büyük kısmı kabalığın, kalp kırmanın ayıp ve günah olduğunu bilirdi. Eskiden nezaket, zarafet, nezahet, mürüvvet, fütüvvet vardı.
İyilikler büsbütün ve tamamen ortadan kalktı demiyorum. Lakin görgüsüzlük,
çok ama çok arttı.
Terbiyeli bir insan hiç böyle yapar mı? Bunlara karşı bir çare yok mudur? 06 Ağustos 2012