Çarşamba

 

Önümde 608 sayfalık renkli resimli, haritalı, zengin muhtevalı (içerikli) Fransızca bir Türkiye seyahat rehberi kitabı var. Dencel yayınevi tarafından Paris’te bastırılmış. 17’nci sayfasında o zamanki döviz kurları yazılı. Bir Amerikan doları 15 liraymış. Bir mark 4.9 TL., bir İngiliz sterlini 36 TL… Hey gidi günler, Türk parasının bir değeri ve haysiyeti varmış. Bir de bugünkü kurlara bakalım: Bir dolar bir milyon altı yüz küsur lira ediyor. Bu ne korkunç eriyiş ve çöküştür.

Türk Lirası son otuz sene içinde nasıl oldu da bu kadar değer kaybetti? Sanırım bunu Karaoğlan Bülent Ecevit ile islâmköylü Süleyman beye borçluyuz.

Rehberin pasaport ve vize formaliteleri bölümünde (S. 16) şu bilgiler yer alıyor: “Türkiye Avrupa Konseyi (Fransa, Belçika, İsviçre ve sair ülkeler üyesi olup, üç aydan az seyahatler için ne pasaport gereklidir, ne de vize. Geçerli bir hüviyet kartı yeterlidir. Hattâ, üzerinde beş sene geçmemiş olmak şartıyla, müddeti dolmuş bir pasaport ile de gezebilirsiniz.”

Evet o tarihlerde Türk vatandaşları da ondört Avrupa ülkesine vizesiz gidebiliyordu. Ben beş sene kadar Avrupa’da yaşadım. Otomobile biniyorsun Almanya’dan Hollanda’ya geçiyorsun, ordan Belçika’ya, ardından Fransa’ya…Dolaş dolaşabildiğin kadar. Vize mize isteyen ve soran yok. Şimdi öyle mi? Türk denilince adamların tüyleri diken diken oluyor, kılı kırk yarıyor, bazen Türk’ün pabuçlarını bile çıkarttırıp araştırıyorlar. Resmî heyetlerimiz bile gümrüklerde, havaalanlarında akıl almaz kötü ve aşağılayıcı muamelelere mâruz kalıyor.

Parası, bir ülkenin bağımsızlığının, haysiyetinin sembolüdür. Ne yapıp yapmalı ona değer ve haysiyet kazandırmalıyız. Türk Lirası durup dururken böyle tepetaklak olmadı, paraşütsüz yere çakılmadı. Milletçe, devletçe, ülkece büyük hainliklere, suikastlara, sabotajlara uğradık. Küçük bir zümre enflasyonla, devalüasyonla, faizle, repoyla, çeşitli rantlarla, spekülasyonlarla, alavere dalaverelerle Türkiye’nin parasını, finansını, zenginliğini sömürdü, kanımızı içti, bizi iliklerimize kadar emip bitirdi. Hani şu MGK toplantısında cumhurbaşkanı ile bir tartışma olmuş, anayasa kitapçığı masaya çarpılmıştı ya. İşte o günün gecesinde birtakım kulisler yapıldı, birtakım eşkıya bütün Türk paralarını dövize çevirdi ve bunlardan sadece biri, iri bir baba yirmi dört saatte dört beş milyar dolar haksız kazanç elde etti.

Yakın tarihimizde Türkiye bir faiz, repo, kolay ve zahmetsiz kazanç merkezi olmuştu. Dışarıdan yüz milyonlarca, milyarlarca dolar getiriliyor, bunlar Türk parasına çevriliyor, akıl almaz faizler elde ediliyor ve birkaç ay sonra tekrar dolara çevrilip yurt dışına çıkartılıyordu. İşte Türk parası, Türk finansı, Türk ekonomisi böyle çökertildi; 1973’te 15 lira eden dolar, 2003’te bir milyon altıyüz küsur bin liraya fırladı.

Ben bu konuyu fazla kurcalasam birtakım güçler, “Sen soyulanlarla soyanlar arasına kin ve nefret tohumları ekiyorsun, fitne ve fesat çıkartıyorsun…” diyerek TCK 312’nci maddesini ihlâl ettiğimi iddia edebilirler.

Yakın tarihimizde Türkiye’nin maruz kaldığı hıyanetler, suikastler, sabotajlar gazete fıkralarıyla (köşe yazılarıyla), üç beş sayfalık makalelerle anlatılmaz. Ciddî, vasıflı, haysiyetli, cesur, yılmaz, gözükara araştırıcıların, fikir adamlarının, toplum savcılarının derin ve objektif incelemeler yaparak, sahih belge ve bilgileri bir araya getirerek hıyanetleri sorgulamaları gerekir. Bu bir farz-ı kifayedir. Toplum içindeki birkaç araştırıcı, sorgulayıcı bu işi yaparsa mes’uliyetten kurtuluruz. Bu işi kimsecikler yapmazsa hepimiz sorumlu ve suçlu duruma düşeriz.

Son beş on sene içinde öyle büyük holdingler görüldü ki, kazançlarının yüzde doksan beşi faiz, repo, ranttan geliyordu. Üretimden ise ancak yüzde beş kârları vardı. Böyle bir ekonomi elbette çökmeye mahkûmdu. Türkiye’nin iktisadiyatı, üretimi, maliyesi, parası çöktü ama küçük bir azınlık Karunlar kadar zengin oldu. Ancak bu zenginlikler uğurlu, hayırlı, helâl zenginlikler değildir. Korkunç ve dehşetli haram servetlerin onlara hiçbir yararı olmayacaktır. Sonunda hem bu dünyada hem âhirette azaba, gazab-ı ilâhiyeye, cehennem ateşine mâruz kalacaklardır.

Geçenlerde gazetelerde haberler çıktı, Türkiye para olarak Euro’yu alacakmış. Keşke öyle bir finans devrimi yapılsa da bugünkü kaostan ve anarşiden kurtulsak.

Maalesef islâmcı kesimden bazıları da yakın tarihte parayla, finansla, iktisadî faaliyetlerle ilgili nice imtihanda sınıfta kalmıştır. Namuslu, haysiyetli olan, helâl kazanç dışında gelir elde etmeyen, haramdan uzak duran temiz Müslümanlara bir şey dediğim yoktur. Onlar başımızın tacıdır. Ben yamuklara, haram yiyicilere, katakullicilere çatıyorum. Birtakım din sömürücüleri neler yapmadılar ki… Almanya’da, diğerAvrupa ülkelerinde çalışıp birkaç kuruş döviz biriktiren saf işçilerimiz birtakım yaldızlı vaadlerle kandırılmış, tasarrufları ellerinden alınmış, bir sene sonra yeni taze paraların bir kısmı onlara kâr gibi ödenmiştir. İşçilerden para toplayan dernek, cemaat ve şahıslar da yüzdeler, komisyonlar alarak bedava, kolay, ucuz, havadan servetler edinmişlerdir. Bu yapılanlar Titancılık gibi, Saadet Zinciri dalavereleri gibi bir şeydir.Helâl ve iktisadî yollarla bu kadar yüksek kâr dağıtmanın imkânı olamazdı. Sonunda ne oldu? Bir sürü firma, holding çöktü, zavallı gurbetçi işçilerden toplanan milyarlarca mark da duman oldu gitti. Böyle acı gerçekleri yazdığım için birtakım düzenbazlar beni münafıklıkla, bozgunculukla suçlayabilirler. Suçlasınlar, doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlarmış…

Ahirete inanmayan, Rûz-i Ceza’da Mahkeme-i Kübra’da herkesin, dünyada yaptıklarından dolayı hesap vereceğine inanmayan münkirler, ateistler, kâfirler dolandırıcılıklarının cezasız kalacağını sanırlar. Lakin Müslümanlar, zerre kadar iyilik edenin mükafat, zerre kadar kötülük edenin ceza göreceğine iman etmiştir. Hem böyle iman edip, hem de yamukluk yapanlara ötekilerden bin kere daha fazla öfkelenmek, teessüf etmek gerekmez mi?

Bazıları faziletfüruşluk yapıyor. Halk yığınları onların içyüzünü bilmiyor ama kulağı delik olanlar son on yirmi yılda ne korkunç haram paralar biriktirdiklerini biliyor. Bu paralar ateştir. Bunlarla hayır ve iyilik olmaz, bunlarla İslâm’a hizmet edilmez.

Peygamberimiz “Rızkın onda dokuzu ticarettedir” buyurmuşlardır. Nasıl bir ticarettir bu?Elbette ki, hayırlı, helâl, feyizli bir ticarettir. Az bir helâl kazanç, çok haram kazançtan bin kere faydalı ve hayırlıdır. Haramda hiç hayır yoktur. Haram ateştir, ateşle temizlenir.

Ne mutlu helâli ve haramı bilip de, gayr-i meşru kazançlardan uzak duranlara. 06 Şubat 2003