Dönen Dolaplar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 02 Şubat 2019
Perşembe
Çok acayip hadiseler oluyor. Akıl almaz işler yapılıyor… Bunlar genellikle saman altından su yürütme metoduyla oluyor. Kulağı delik kimseler öğreniyor, büyük kitlenin, yığınların haberi yok. Ablar akıyor, dolablar dönüyor… Bazı hususları kısa kısa dikkatlerinize sunmak istiyorum.
(1) Birtakım Gizli Yahudiler kendilerini Çerkez, Azerî, Kafkasyalı gibi gösteriyorlar. Son yıllarda kendilerini Çerkez gibi gösteren Gizli Yahudiler bazı önemli müesseseleri ele geçirdiler. Hakiki Müslüman Çerkezleri tenzih ediyorum. Herkes gizleyip saklamadan kimliğini açıkça ortaya koymalıdır. Yahudi’yse Yahudi, şuysa şu, buysa bu. Ama Yahudi olduğu halde, ben Çerkez’im, ben Azerî’yim, ben Kafkaslıyım demek yanlıştır, yakışıksızdır, aldatmaktır.
(2) Son yıllarda birtakım İslâmcılar Yahudilerle, Masonlarla, İslâm düşmanlarıyla son derece samimi, sıkı fıkı bir işbirliğine girdiler. Biri İslâmcı, öbürü İslâm’a karşı… Peki bu dostluk, bu samimiyet, bu işbirliği nasıl oluyor? Sanırım mesele maddî menfaat ve ikbal meselesidir. Onlar kendilerini İslâmcı gibi gösteriyorlar; aslında dinleri imanları para, putları nefstir.
(3) İstanbul’un eski, tarihî bazı bölgelerinde buraları kültür bakımından Hıristiyanlaştırmak üzere hummalı faaliyetler, büyük hazırlıklar yapılıyor. Dışarıdan birtakım restorasyon işleri için yüz milyonlarca dolar yardım ve tahsisat geliyor. Bu paralardan bazı kodamanlar, birtakım müteahhitler hisselerini ve nasiplerini alıyorlar.
(4) İslâm vakıflarına ait birtakım geniş araziler, tarihî binalar Masonlara peşkeş çekiliyor. Karşı çıkan bürokratlar sürülüyor, tehdit ediliyor.
(5) Birtakım anlı şanlı, önemli, nüfuzlu, makamlı, mevkili İslâmcı kodamanların sayın mahdumları, bazı para babası Yahudi tacirler ve işadamlarıyla yağlı-ballı ortaklıklar yapıyorlar. Tabanın bundan haberi yok. Malı götürenler, parmaklarını yalarken hiç şapırtı çıkartmamaya dikkat ediyorlar.
(6) Bundan yirmi, yirmibeş sene önce sert mi sert, tavizsiz mi tavizsiz, astığı astık, kestiği kestik 60-70 kadar radikal İslâmcı, şimdi birtakım köşe başlarında, dün ak dediklerine kara, kara dediklerine ak diyorlar. Bu yüz seksen derece dönüşün sebepleri ve sırları nedir acaba?
(7) Meclis’te iki parti var, AKP ve CHP. İki partinin milletvekillerine de tepeden kesin talimat var; Başörtüsü konusunda çatlak ses çıkartmayınız! CHP’li bir milletvekili bu konuda olumlu görüşler beyan etmiş, harekete geçmişti ki, Baykal’dan zılgıt yedi. AKP’liler bu konuda gık bile diyemiyorlar. Parti disiplini varmış, milletvekilleri öyle kendi kafalarından, sellemehüsselam konuşamazlarmış.
(8) Kocaeli yarımadasının İstanbul’a yakın batı kısmını ta Şile’ye kadar yerleşime açmak; dağları, vadileri, ormanları, çalılıkları, boş arazileri binayla doldurmak için cehennemî planlar yapılıyor. Bu işte çok para var. Öyle bildiğiniz gibi değil, yüz milyarlarca dolarlık bir rant var. Bazıları ellerini ovuşturuyorlar. İnşaallah avuçlarını yalarlar. Allah fırsat vermesin “Ehibbâ şîve-i yağmada mebdut eyler a’dayı…”
(9) Beklenmedik, hesapta olmayan, büyük hadiseler, patlamalar olabilir ve önümüzdeki seçimler yapılmayabilir…
(10) Önümüzdeki Eylül başlarına kadar çok önemli, çok şaşırtıcı bir takım gelişmeler meydana gelebilir… “Be adam, daha açık söylesene!..” Söyleyemem efendim, söyletmezler, ancak bu kadar.
(11) Sultan Abdülaziz Han’ın saltanatının sonlarına doğru İstanbul’da tarihe “Softalar Hareketi” olarak geçen bir yürüyüş olmuştur. Binlerce sarıklı medrese talebesi Beyazıt’tan Sirkeci’ye doğru yürümüştür. Bu sarıklılar acaba kimin için yürümüştü? Mithat Paşa için…Sarıklı ve cübbeli olmak, medrese talebesi olmak, Müslüman olmak firasetli ve basiretli olmaya yetmiyormuş. Bugün de, bir takım basiretsiz, ufuksuz, kültürsüz, cahil Müslümanlar o eski talebe-i ulûm gibi yanlış siyasi tercihlere sahip…
(12) Mimar Sinan adlı Mason dergisinde ünlü ve azılı Farmason Cemaleddin Afganî hakkında kırk küsur sayfalık bir yazı yayınlanmış. Afganî’nin hangi Mason localarına mensup bulunduğu, Masonluk idealine ve dinine ne kadar sıkı ve samimi şekilde hizmet ettiği anlatılıyor. Bizde bazı İslâmcılar ve ilahiyatçılar bu zatı Müslümanları kurtuluşa götürecek büyük bir önder, rehber ve kılavuz olarak gösteriyorlar. Hem büyük Mason, hem büyük Müslüman… Allah Allah, bu nasıl oluyor? Çok bilmiş, Reformcu, Yenilikçi ilahiyatçılar aklımızı karıştıran bu hususu bize güzelce bir açıklayıverseler ya.
(13) Zirvedeki ünlü ve kodaman İslâmcılardan biri mürşid kabul ettiği zata gitmiş, birkaç kişiyle tenhaca sohbet etmişler. Geleneksel ehl-i sünnet Müslümanları hâlâ başladıkları yerde otluyorlarmış, bu açıkgöz beyler ise, ilerleyip duruyorlarmış… İlerliyorlar da, bu gidiş nereye? Sakın ters tarafa, cehenneme doğru yol almasınlar. Sen hem Müslüman geçin, hem de İslâm düşmanı ne kadar dinsiz, Siyonist, Haçlı, Mason, İki Kimlikli varsa onlarla can ciğer ol, işbirliği yap, sonra da kendini akıllı san… Sen herkesi sersem, âlemi kör mü sanırsın?..
(14) Türkiye’de ehl-i sünnet Müslümanlığını yıkmak, azınlığa düşürmek; gerçek İslâm’ın yerine Sünnetsiz, fıkıhsız, Şeriatsız, ucuz light bir İslâm türetmek; İlahi İslâm dini yerine beşerî bir ideoloji ve hümanizma getirmek maksadıyla, son derece planlı, programlı, kasıtlı, destekli çalışmalar yapılmaktadır. Bu işin taşeronu birtakım İslâmcılar, ilahiyatçılar, tatlı su Müslümanlarıdır.
(15) Bazı İslâmî hizmetler ticarete alet edilmemeli, bezirgânca bir zihniyetle yürütülmemeli. Maalesef bir takım çok önemli, çok hayatî, çok stratejik İslâmî hizmetler birkaç şahsın arpalığı ve çiftilği haline gelmiş bulunuyor. Müslüman yığınların bu anormal ve gayr-i ahlâkî tekelleşmeden haberleri yok. Bu konuda açık sorgulama yapılacak olsa, menfaatleri ve gelirleri haleldar olan ilgililer sorgulayanları boğarlar, tepelerinden aşağıya kova kova pislik dökerler.
Yakın tarihimizde birtakım İslâmî hizmetler için dindar halktan yekûn olarak milyarlarca dolara varan yardımlar, sermayeler alınmıştı. Yapılan vaadler ne kadar güzeldi. Sonra ne oldu?.. Vaadlerin tam tersi yapıldı. İslâm’a hizmet edilecekti, ahlâkâ ve fazilete uygun çalışılacaktı, kötülüklerle mücadele edilecekti… Bakıyoruz da, vur patlasın çal oynasın eğlenceler, dinin ve Şeriatın kötülediği bir yığın fısk ve fücur sergileniyor. Milyonlarca Müslüman yapılması gerektiği kadar sorgulama, denetleme, tenkid yapamıyor. Bazen şikayetler duyuyorum. Pesperdeden, cılız, tesirsiz iniltiler ve sızıldanmalar. Yirmi yıl önce dindar kadınları toplantılara çağırıyorlar, acıklı konuşmalar yapıyorlar, duygulandırıyorlar, ortaya konulan çarşafın içine yüzüklerini, bileziklerini atmalarını temin ediyorlardı. Peki şimdi, o yüzüklerin, bileziklerin parasıyla İslâm’a hizmet mi ediliyor, yoksa fısk ve fücur mu sergileniyor? 20 Şubat 2004