Çarşamba günlü yazı çıkmamıştır..

 

Perdelerin arkasında dehşetli bir çekişme var. Gazete okuyarak, televizyon seyrederek dönen dolapların içyüzünü anlamak mümkün değil. Dehşetli bir satranç oynanıyor. Bu bizim bildiğimiz, iki kişi arasında oynanan satranç gibi bir oyun değil. En az on oynayanı var. Peki gazeteler, televizyonlar, yorumcular, köşe yazarları doğruyu söylemiyor mu? Bakınız eskiler ne demişler:

Sermâye-i şâiran tükenmez

Dünya tükenir yalan tükenmez

Eskiden şâirler bol bol yalan söylerlermiş, şimdi medyacılar yalan söylüyor.

Laiklik tehlikede imiş… Laiklik diye bir şey var mı ki, tehlikede ola. Devletin resmî bir Diyanet İşleri Başkanlığı var. Kabinede din işlerine bakan bir bakan var, eski Şer’iye ve Evkaf vekili (bakanı) gibi hizmet görüyor. Devletin yüz bin imamı, müezzini, müftüsü, vâizi var. Binlerce din dersi öğretmeni var. Devletin beş yüzden fazla din okulu var, on yedi İlahiyat fakültesi var… Böyle bir sisteme laik demek için insanın deli olması gerekir.

Siz önce gerçek laikliği ve din ve vicdan hürriyetini getirin, ondan sonra, gerekirse “Laiklik elden gidiyor!” diye bağırırsınız.

Peki dönen dolapları, perde arkasındaki entrikaları ben niçin (bildiğim kadarıyla) yazıp açıklamıyorum. Elbette yazmam, açıklamam. Can güvenliğimi tehlikeye atmak istemem. Sonra, yazsam ne olacak? Milletin beyni yıkanmış şartlanmış, ne desen uyanmazlar, anlamazlar. İki buçuk yıldır neler oldu da doğru dürüst uyanan mı oldu?

Önümüzdeki iki üç ay çok önemlidir. Tekrar ediyorum: Elinizden geldiği kadar sadaka verin. Dua edin. Fitne ve fesada karışmayın. Provokatörlere (kışkırtmalara) âlet olmayın.

Her taraf ajan dolu. Öyle ajanlar ki, en fazla sofuluğu onlar taslıyor. Zavallı câhil, ufuksuz Müslümanlar böyle şeytanlara kanıverir.

Allah’tan ümid kesilmez. Ülkemizi, milletimizi, devletimizi belâ ve musibetlerden koruması için dua edelim.

Bizim Ağa Hanlar

Çocukluğumda ve gençliğimde şiilerin

Altı İmam

kolunun başı bir

Ağa Han

vardı. Bu zat Ağa Hanlık mevkiine çıkışının yirmi beşinci yıldönümünde bağlıları tarafından altınla tartılmış, ellinci yıldönümünde ise elmas ve pırlanta ile tartılmıştı. Meydanlık bir yere kocaman bir kantar koymuşlar, bir kefesine Hazret-i Ağa Han lök gibi oturmuş, öteki kefesine elmas ve pırlanta doldurulmuştu. Ümmeti, Ağa Han’a bu elmas ve pırlantaları hediye etmişti. Ağa Han İngiltere ve Avrupa sosyetesinin tanınmış simalarındandı. Eski güzellik kraliçelerinden biri ile evlenmişti. Başında silindir şapka ile at yarışlarını takip ederdi. Öldükten sonra Mısır’da bir anıt mezar yapıldı, oraya gömüldü.

Şimdi bizde de birtakım Ağa Hanlar var.

Ben onlara din baronları diyorum.

Bunlar mürid ve bendelerinden mütemâdiyen

(devamlı olarak, hiç durmaksızın)

para ve menfaat devşirmektedir. Bankalar, finans kurumları, sigorta şirketleri, uluslararası iktisadî, ticarî kuruluşlar, akıllara durgunluk verecek kenzler

(yığılmış, istiflenmiş paralar),

altınlar, dolarlar, marklar, saraylar, köşkler, limuzin arabalar, Nemrud’un ve Firavun’un saraylarında bile bulunmayan bir ihtişam, debdebe, lüks, israf, tantana, şaşaa…

Onlara ve bendelerine sorarsanız bütün bunlar İslâm’ın yücelmesi, Müslümanların kurtulması için yapılmaktadır. Fesubhanallah! İslâm ribayı, faizi, bâtıl alım satım muamelelerini kesinlikle yasak kılıyor, böyle yasak şeylerle izzet mi bulunurmuş yücelme mi olurmuş?

Müsbet bir şekilde tenkit mi ettiniz, emr-i mâruf nehy-i münker olsun diye ikaz mı ettiniz (uyardınız), hemen münafık, şerir, mason uşağı, fesatçı, hasetçi, fitneci damgasını yersiniz. Bizim Ağa Hanlar tenkit, uyarı falan istemezler. Onların daha fazla paraya, en fazla paraya, çok fazla paraya, devamlı paraya ihtiyacı vardır.

Altı İmamlı Şiiler kendi Ağa Hanlarına nasıl körü körüne itaatkâr, bağlı, münkad iseler bizim Baronların bende ve müridleri de, kendi Ağa Han’larına öylesine merbutturlar, öylesine inanmışlardır. İnançlar zevkler gibidir, tartışılamaz. Lakin bunlar İslâm dâvasını mıncıklıyor, islâmî hareketi dejenere ediyorlar.

Bizim Ağa Hanların yaptıkları nice iş vardır ki, Kur’ana, Sünnete, Şeriat’a, fıkha, İslâm ahlak ve tasavvufuna aykırıdır. Ama onlar Ağa Handır, canlarının istediğini yaparlar. Mevrid-i nasta ictihada cür’et ederler, te’vili ve fetvası olmayan yanlış işler işlerler. Tenkide, uyarıya asla tahammülleri yoktur. Mutlak itaat arzularlar. Alkışları, övgüleri, tasvibleri, destekleri pek severler. Kendilerinin ilham ile hareket eden, lâ yüs’el ve lâ yuhtî (sorumsuz ve hatâ etmez) ulu kişiler oldukları yolunda propagandalar yaptırırlar.

Bazı Ağa Hanlar, kendi şahsî nüfuz ve itibarları için şeytanla, azılı ateistlerle, militan din düşmanları ile bile işbirliği yaparlar.

Bunlara bağlı Müslümanlar, kendilerine yapılan telkinler yüzünden şaşırıp kalmışlardır. Dönen dolapları anlamak istemezler, tenkitlere çok öfkelenirler.

Ben bu yazımla kimleri kasdediyorum? Kimseyi kasdetmiyorum. İsim vermiyorum, anonim tenkit yapıyorum. Yazdıklarım yalan ve iftira ise bunun aybı ve günahı bana yeter. Değilse, emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmış, Ümmet-i Muhammed’e hizmet etmiş olurum.

Hakikî alimlere, şeyhlere, kâmil mürşidlere, muhlis ve doğru hizmetkârlara sonsuz hürmetim vardır. Bir kimse ihlaslı ve istikametli ise, onun meşrebini paylaşmasam, görüşlerine katılmasam bile kendisine hürmet ederim. Gerçek İslâm büyüklerinin, hakikî ve icazetli şeyhlerin ellerini değil ayaklarını öpmekten şeref duyarım. Benim karşı olduğum kimseler âlim olmadıkları halde âlimlik, şeyh olmadıkları halde şeyhlik, mürşid olmadıkları halde mürşidlik, mehdi olmadıkları halde mehdilik, kutup olmadıkları halde kutubluk taslayan kimselerdir. Onlardan gerçekten çok şikayetçiyim ve yaptıklarından tedirginlik duyuyorum. 24 Haziran 1999