Bu kafayla koalisyonun ömrü uzun olmaz. Şimdiden Donkişotluklar başladı. Diyanet’in hazırladığı takvi ile iktidarın ne lakası olabilir? Kalkmışlar takvim yasaklıyorlar. Hani yasaksız bir Türkiye olacaktı? Galiba sadece dinsizliği, densizliği, donsuzluğu engelleyen yasakları kaldıracaklar. Yasakladıkları Diyanet takvimi bilimsel değilmiş. Sevsinler… Size göre insanın maymundan türediği efsanesi bilimseldir. Size göre makksizm-leninizm bilimseldir. Siz bir sürü hurafeyi, mitolojiyi bilimsel sanırsınız. Siz bilimsellikten ne anlarsınız?

Yok bilimsellikmiş yok çağdaşlıkmış yok ilkelermiş… Hangi devirdeyiz yahu!

Süleyman bey gözünüz dört açın. Bunlar birtakım Donkişotluklarla gelecek erken seçimler için yatırım yapmağa başladılar bile. Akıllarınca muayyen bir mezhep mensuplarının reylerini devşirip iktidar olacaklar. Avucunuzu yalarsınız.

Uludağ’a kayak yapmağa giden sosyete dilberi başına eşarp bağlarsa, hiçbir sakıncası yoktur. Uludağ üniversitesine giden Müslüman kız eşarp örtünürse gericilik olur.

Dinsizin biri sakal bırakırsa hiç tınmazlar, dindar bir adam sakal bırakırsa bizimkileri kaşıntı tutar.

Türkiye bu mankafa zihniyetle mi hukukun üstünlüğü düzeyine çıkacak? Gülerim doğrusu.

Çocukları mızır neşriyattan koruyan müstehcen yayınları yasaklayan kanun antidemokratikmiş. Bu bal gibi anarşistliktir. Ne Tanrı ne devlet.

Bunları izlemeye devam ediniz.

MİSAK VE BİAT

Ergenliğinden ölümüne kadar Müslümanın gündeminde iki temel madde vardır. Yaratan ile yapmış bir ahd ü isak ve Son Peygamber’e olan biatı. Kelime-i Şehadet’in birinci kısmı misak ikinici kısmı biata delildir. Müslüman o kimsedir ki ezelde Elest Bezminde “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusuna “Elbette Rabbimsin!” dediğini hatırlar ve o zaman vermiş olduğu bir ahdi, yapmış olduğu bu misakı, dünyada da yeitd eder.

Resullulah’a biat, misaka dahildir. Onu tasdik etmeyen risaletini kabul etmeyen on abiatta bulunmayan kişi sözündeki misakına riayet etmemiş olur.

İmdi, teferruata ait olan işleri bir yana koyalım ve bütün varlığımızı misak ve biatın hakkını vermeğe teksif edelim.

Müslümanlık, öyle muharref dinler gibi ruhani ile dünyeviyi ayıran, sırf vicdanları ilgilendiren, birtakım ayin ve merasimlerden ibaret nakıs bir din değildir. İslam hayat demektir. O helde İslam’ı yaşamağa çalışalım.

Edebiyatı bırakalım, kaali terk edelim, hal ehli olalım. Bize bakan bizde İslâm’ı seyredebilsin

Vaizliği gerçek vaazlara terk edelim. Biz konuşmayalım, amellerimiz, ahlâkımız konuşsun.

Müslüman esnaf, diğerlerinden farklı olsun, ticaretleri buram buram İslâm koksun.

Müslümanların faziletlerini, onların düşmanları şehadet etsin. Gerçek fazilet zaten bu değil midir?

Müslümanlar birer sevgi, barış, adalet, dürüstlük, güzellik havarisi olsunlar.

Müslümana bakanın gözü gönlü açılıp ferahlansın. Onlara bakan gayr-i müslimler fev fevc hidayete gelsin, insanlık neymiş Müslümana bakılıp öğrenilsin.

Ya böyle olmak yahut ölmek…

BROŞÜRLER

Yazılı propaganda ve tebliğin önemli vasıtalarından biri de küçük hacimli broşürlerdir. Bazan minik bir risale, büyük bir kitaptan daha tesirli ve verimli oluyor. Bunlar ucuza mal olduğu için, az parayla çok miktarda basılabilir, herkes tarafından kolayca kısa zamanda okunup anlaşılabilir, bir kişi tarafından fazla miktarda alınıp dağıtılabilir. Hıristiyan dünyası broşür yoluyla yoğun bir misyonerlik faaliyeti yapagelmektedir. Her kilise, her mezhep (secte) yekûn olarak milyarlarca broşür bastırıp dağıtır. Sırf Yahova Şahitleri elli küsur dilde kitap, broşür, dergi yayını yapmaktadırlar. Vaktiyle marksist rejim ve mihraklar da böyle çalışırdı. Mao’nun saçmasapan fikirleri çeşitli dillerde astronomik rakamlara ulaşan tirajlarla bin çeşit kitap ve kitapçıkla insanlığın dimağını zehirlemek üzere basılıp dağıtılmıştı.

Bu konuda en yaya kalan biz Müslümanlarız. Bakıyorum da halkın ve gençliğin çeşitli sınıflarına hitap edecek, güzel bir dille kaleme alınmış, okuyanın psikolojisi, zihniyeti, istidadı göz önüne hazırlanarak ona göre tertiplenmiş, dizayn ve mizanpajı zevkleri okşayacak bir tek islamî broşürümüz yok. Bu gerçekten çok büyük bir noksanımızdır, ihmalimizdir.

Kitapçılar böyle şeyler basmazlar. Çünkü bunda para yoktur!

Hayli vakfımız, cemiyetimiz var. Onlar da bu işe el atmıyorlar.

Ben vaktiyle BUGÜN’ü çıkartırken “İslâmiyet ve Sosyalizm” başlıklı bir broşürden birkaç yüz bin adet bastırıp dağıttırmıştım. Komünizme, solculuğa karşı. Hayli yararı olmuştu.

Bunun gibi birtakım hizmetlerin yapılmaması beni cidden üzüyor, çok rahatsız ediyor. Küçük bir broşür denemesi yapmak istiyorum. Bol bol satıp da para kazanmak gibi bir niyetim de yoktur. Maksat yararlı, hayırlı bir işe vesile olmaktır. Vakit bulup becerebilirsem sizlere haber veririm.

RİCALAR

(1) “Bizden…” kelimesini sadece Müslümanlık için kullanalım. Tarikat, grup, hizip için kullanmayalım.

(2) İhvan kelimesini de sadece Müslüman kardeşlerimiz için kullanalım.

  • Davetimiz İslâm’a olsun. Şu veya bu tarike, grupa girmek ihtiyarîdir, bir nasip meselesidir.
  • Günahkâr bir Müslümanın tüm kişiliğine cephe almayalım, sadece günahını sevmeyelim. Günahkâr Müslümanı terk etmeyelim.
  • Müslüman gençler için, “şunlar bizim talebemizdir, bunlar bizim talebemiz değildir.” gibi ayırımlar yapmayalım. Hepsi de bizim genç kardeşlerimizdir.
  • Çoğulcu olalım. Meşreb çeşitliliğini kabul edelim. Müslümanların kan grubunu araştırmayalım.
  • Kafirlere yumuşak. Müslümanlara sert muamele etmeyelim.
  • İslamiyet hiçbir grubun tekelinde değildir.
  • “Herkes sapıttı, doğru yolda bir biz kaldık.” teranelerini bırakalım.
  • Çirkin bir Müslüman tipi sergilemeyelim, güzel olalım.
  • Meşrebimize taraftar toplama yarışına çıkmayalım.
  • Zaten Müslüman olanlara kanca atmayı bırakalım, henüz hidayete gelmemiş gençleri, vatandaşları kazanmağa bakalım.
  • Hep fakir muhitlerden adam toplamakla vazifemiz bitmez, biraz da Bağdat Caddesi’ne ve diğer lüks mıntıkalara hizmet verelim.
  • Sözümüzün eriysek, camide Müslüman devşirmek yerine diskotekten adam kazanmağa bakalım. İddia ettiğiniz gibi olgun ve bütün Müslümansanız, sürç-i lisan etmiş olsak bile bize nazar-ı afv ve müsamaha ile bakınız.

Baki selam ve hürmetler.

KORKARIM GARİP RAMAZAN

Ramazan bu sene garip gelip, garip gidecek. Yıllar var ki, Müslümanlar bu bereketli ayı, hakkını vererek karşılıyamıyorlar. Feyizlerinden, mânevi ticaretinden, bahşettiği fırsatlardan yararlanamıyorlar. Acizlik, miskinlik, uyuşukluk, gaflet, ehliyetsizlik, liyakatsizlik bizleri kıskıvrak bağlamış.

En fazla öfke duyduğum hususlardan biri de Ramazan’ın yaklaşmasına doğru Diyanet câmiasmdaki bazılarının telaşlı faaliyetleridir. Dış ülkelere hoca, vaiz gönderilecek… Listeye girmek istiyorlar. Bir tehâlük, bir iştiyak ki sormayın. Sanki Türkiye’deki bulundukları yere Ramazan gelmeyecek, sanki burada oruç tutulmayacak, va’z u nasihat edilmeyecek, mukavele okunmayacak, sanki burada hizmet edilecek Müslüman yok. İlk gün heves edip yığınlarla genç oruca başlayacak, teravihe gelecekler; ama onlara ibâdeti, câmiyi, İslâmiyeti, Müslümanları sevdirecek, gönüllerini bu tarafa kaydıracak ne bir birikimimiz, ne bir hazırlığımız, ne bir kalitemiz, ne bir plan ve programımız var. Câmi avlusuna gelecekler, helâ reklâmları, mâbedin kapısına gelecekler “Müslüman kardeşim pabucunu öyle değil böyle tut. Takunyaları yerine koy. Hırsıza dikkat.” levhaları, içeriye girecekler avaz avaz hoparlör sadaları. Doğru dürüst hazırlanılmadan yapılan basma kalıp vaazlar…. Yine hazırlanmadan okunulan sıradan hutbeler… Bugünkü halimizle, ilk gün oruca başlayıp teravihe gelen heveskâr ve iyi niyetli bir diskotek çocuğunu iki-üç gün sonra câmiden ve ibadetten soğutmak için ne mümkünse yapıyoruz.

Elhak başarılı ve tam randfmanlı olduğumuz tek iş makbuzlu veya makbuzsuz yardım toplamaktır. Makbuzlar şimdiden hazırdır herhalde.

18.12.1991