“dönmeler” ve “Dönmeler”
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 06 Ocak 2019
Çarşamba
Dönme kelimesinin çeşitli manaları vardır. Bazı kurnazlar veya saflar “Adam dönmüş, artık o Müslümandır, böyle bir kişiyle niçin uğraşıyorsunuz?” diyor. Dönmelik, dönmeler konusunda kafalar karışık. Bu karanlık konuya biraz aydınlık getirmek istiyorum.
Herhangi bir kişi başka bir dinden veya ateizmden İslâm’a geçmiş, samimî şekilde mü’min olmuş, böyle bir dönmüşe hiç kimse bir şey diyemez. Bu dönüş gayet tabiîdir.
Dikkat buyurunuz, burada kelimeyi büyük “D” ile başlattım. Buradaki Dönme, iki kimlikli Sabataycı demektir. Yani dıştan Müslüman görünüyor, gerçekte ise Yahudiliğin bir tarikatına mensup. Bu kişi gerçekten İslâm’a dönmüş müdür? Dönmemiştir. Zâhirde Müslüman görünecektir ama içindeki din Sabatay Sevi’nin dini olacaktır. İşte problem buradadır. Bu Dönme, dönmemiş bir dönmedir.
Adam Müslüman iken, agresif misyonerlerin propagandalarına kapılmış veya maddî menfaat karşılığında Protestan olmuştur. Bu da bir dönmedir. Osmanlıcada bu gibi dönmelere mürted, yani irtidat etmiş denir. İslâm hukukunda/fıkhında mürted ile ilgili bir bahis vardır. Bundan yirmi-otuz sene önce pek koyu, pek radikal bir İslâmcı da şimdi dönmüştür. Protestan mı olmuştur? Hayır, zannetmem. İslâmî inanç ve görüşten kopmuştur. Eskiden İslâm’ı savunurken şimdi çağdaşlığı ve dinsizliği savunmakta, Müslümanlara saldırmaktadır. Bu zat da, küçük “d” ile yazılan dönmelerdendir.
Crypto, Sabataycılardan ayrı olarak, dış/yüzeysel kimlik olarak Türk ve Müslüman göründüğü halde içinden çok gizli, çok saklı olarak başka bir kimliğe ve dine sahip olmaktır. Adamın veya kadının biri samimiyetli Müslüman olmuş, eski dinini terk etmiş… Bu dönmeye veya dönmüşe dil uzatmak, onunla uğraşmak çok ayıp olur, terbiyesizlik olur, medeniyetsizlik olur, suç olur.
Lakin birtakım adamlar vardır ki, sıkıştıkları zaman
diyorlar ama gerçekte değiller. Kendi ayrı dinleri var, ayrı ibadet yerleri var, ayrı din adamları var, ayrı mezarlıkları var. Bunların bir kısmı (hepsi değil) İslâm’a ve Müslümanlara son derece şiddetli düşmanlık ediyor. Laikliği çığırından çıkartıp Müslüman çoğunluğun temel hak ve hürriyetlerini hiçe sayıyorlar. Müslümanlara kendi öz vatanlarında baskı yapıyorlar. Bu gibi kimseler İslâm dinini bozmak, tahrif etmek, indirilmiş (münzel) ilahî bir din olmaktan çıkartıp, uydurulmuş beşerî bir din haline, din bile değil, bir hümanizma ve ideoloji haline getirmek istiyorlar. Dinde reform yapılsın diye terter tepiniyorlar. Ezanın Türkçe okunmasını, namazdaki kıraatin Türkçe yapılmasını istiyorlar. Bu dönmelerin marifetleri sadece bunlardan ibaret değil. Küçük bir azınlık teşkil ettikleri halde ülkenin rantlarının arslan payını bunlar yiyor. Köşebaşlarını bunlar tutuyor. Yakın tarihimize bakıyoruz, bütün darbelerde, ihtilâllerde, devrimlerde, büyük ve köklü değişikliklerde, tarihî kaza ve ârızalarda hep onların parmağı var, rolü var.
Yukarıda saydığım hususlar ve gerekçeler dolayısıyla Türkiye’deki bu Dönmelik (Büyük “D” ile) meselesi üzerinde durulmasını, bu konunun ciddî ve ilmî şekilde incelenmesini istiyorum. Onlar ise açığa çıkmak istemiyorlar.
konusunu gündeme getirenlere öfkeleniyorlar ve onları cezalandırmak istiyorlar.
Bunlar Türkiye’de kadrolaşmış ve birtakım önemli, hayatî köşeleri, köprübaşlarını ele geçirmişlerdir. Bilhassa hukuk fakültelerindeki ceza kürsülerine karşı büyük ilgileri vardır. Acaba niçin?
İşçilik, rençberlik, bakkallık, işportacılık, küçük esnaflık yapan bir tek Sabataycı göremezsiniz. Onlar hep yukarılardadır. Çocuklarını iyi okuturlar, iyi makam ve mevkilere koyarlar. Onların birtakım yüksek makam ve mevkilere gelmesi her zaman ehliyetleri ve liyakatleri dolayısıyla mıdır? Maalesef hayır. Birbirlerini tutarlar.
Türkiye’de bazı çok önemli, çok hayatî, çok yüksek makam ve mevkilere samimî ve şuurlu Müslümanların gelmesi mümkün değildir.
Başhaham Hayim Naum tarafından hazırlanmış olan Lozan’ın gizli protokollarına aykırı hiçbir iş yapılamaz bu ülkede.
Türkiye’de küçük bir azınlık hukuka, insan haklarına, bilgeliğe, millî menfaatlerimize aykırı işler yapıyor. Ne gibi işlerdir bunlar? Birkaçını sayayım:
(1) Millî kimliği, millî kültürü, millî kişiliği baskı altında tutuyor, erozyona mâruz bırakıyorlar.
(2) Onlar tarihî kaza ve ârızalardan yanadır. Tarihî devamlılığı baltalıyorlar.
(3) Çoğunluğa sömürge yerlisi, ikinci sınıf vatandaş, zenci, parya muamelesi yapıyorlar.
(4) Yazılı, edebî, kültürel zengin dilde büyük bir yozlaşma, çöküntü meydana getirmişler; başta okumuşlar olmak üzere halkı dilsiz bırakmışlardır.
(5) Din ile siyasî rejim arasında bitmez tükenmez, müzmin bir gerginlik, kavga, çekişmeyi körüklüyorlar; bu olumsuz durumun düzelmesine mani oluyorlar. Bu suretle devlete, ülkeye, halka zarar veriyorlar. Din ve devlet iki büyük güçtür. Bunların uzun zamandan beri müzmin şekilde kavgalı olduğu bir ülkede elbette huzur, denge, iç barış, toplumsal uzlaşma olmaz.
(6) Laikliği çığırından çıkartıyor, din düşmanlığı, dine baskı yapmak, evrensel temel hak ve hürriyetleri kısıtlamak şeklinde anlıyor ve uyguluyorlar.
(7) Fransa dahil dünyanın bütün medenî, demokrat, insan haklarını kabul etmiş, hukukun üstünlüğü prensibini esas almış ülkelerinin üniversitelerinde başörtüsü serbest olduğu halde bizde en sert, en amansız, en hoşgörüsüz bir yasağı fanatikçe, agresif bir zihniyetle sürdürüyorlar.
(8) Devletin, fazilet üzerine kurulu Cumhuriyet’in, Büyük Millet Meclisi’nin, seçimle iş başına gelmiş iktidarın, Anayasanın, Evrensel insan hak ve hürriyetlerinin, sağduyunun, bilgeliğin, millî menfaatlerin üzerine
adında bir heyülanın bulunması esası üzerine kurulu bir felsefe ve ideolojileri var.
(9) Halk arasındaki çeşitlilikleri, farklılıkları, bölünmeleri elden geldiği kadar kaldırmak için çalışacaklarına, bunları büsbütün körüklüyor, halkı;
diye birbirine düşman, birbirinden kopuk gruplara ve kamplara ayırmak ve bunları birbirleriyle çekişip tepiştirmek istiyorlar. Mâlum:
(10) Dünyanın hiçbir medenî, demokrat, hukukun üstünlüğü ilkesine bağlı ülkesinde resmî bir ideoloji olmadığı halde bizde bazıları
resmi ideolojiyi ayakta tutacağız diye anti-demokratik baskılar yapmaktadır. Bu bazıları, Atatürk’ü kendilerine kalkan ve paravana yapmakta, Atatürk ile hiçbir ilgisi olmayan bir ideolojiyi onun malıymış gibi gösterip kutsallaştırmaktadır.
(11) Türkiye’nin yakın tarihindeki bütün olumsuzluklar birtakım Dönmelerin (hepsini kasd etmiyorum) Türkiye kimliğine, Türkiye kültürüne, Türkiye kişiliğine, Türkiye’yi Türkiye yapan temel değerlere, Türkiye’nin tarihî devamlılığına, yazılı ve edebî Türk diline, Türk eğitimine, Türk üniversitelerine yaptıkları anti-demokratik, bilgelik dışı, gayr-i meşru real-politiklerden kaynaklanmaktadır.
Yukarıdan beri anlatmaya çalıştığım olumsuzluklar düzelebilir mi?.. Ümitli olalım, olumlu düşünelim… İnşaallah düzelir. Bu düzelmenin gerçekleşmesi için yeterli derecede kültür ve birikime sahip olan, ahlâklı, faziletli, vicdanlı, vatansever seçkinlerin bir araya gelip, halkın huzurunda tartışmaları, müzakere yapmaları gerekir. Bu tartışma ve müzakerelerde demagojiye, safsataya, şarlatanlığa, hilebazlığa, yer olmamalıdır. Herkes iyi niyetle eteğindeki taşları ortaya döksün. Kimse takiyye yapmasın. Bazıları “Biz de Müslümanız…” diyerek halkı kandırmaya kalkmasın.
Türkiye niçin bir Japonya olamadı, bir Güney Kore olamadı, bir Tayvan olamadı?.. Niçin bu kadar borca battı?.. Niçin, dünyanın en fazla kokuşmuş ülkesi haline geldi?.. Niçin toplum yapımızda çözülme ve dağılma var?.. Seksen senedir niçin bir tek Nobel veya benzeri uluslararası ödül alamadık?.. Niçin dünyanın 500 önemli ve güçlü üniversite listesine bir tek Türk üniversitesi giremedi?.. Niçin yeni nesiller dedelerinin, atalarının mezartaşlarını bile okuyamayacak kadar cahil kaldılar?.. Niçin üretmeden tüketmek isteyen akılsız ve beyinsiz bir toplum haline geldik?.. Millî (!) Eğitim sistemimiz niçin iflas etti?.. Medyamız nasıl oldu da böylesine tekelleşti, kartelleşti?.. Dünyanın hiçbir medenî ve ileri ülkesinde olmayan Derin Devlet bizde niçin var?.. Evet daha böyle yüzlerce “Niçin” sayabilirim.
Olumlu ve efendice olmak şartıyla tartışalım, müzakere edelim. Vatanımız Türkiye’yi seviyorsak bunu yapmalıyız. Gidecek başka bir yerimiz yoktur. Bazılarının dış ülkelerde villaları, köşkleri, büyük paraları var ama bizim yok. Onlar küçük bir azınlık… 26 Ağustos 2005