Dosyalı Arivistler
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Ocak 2019
Çarşamba
Ahlâka ve hukuka göre, gayr-i meşru servet sahibi olan birtakım adamların hepsinin derdest edilmeleri, kendilerinden hesap sorulması gerekir ama makyavelist düşünce böyle bir uygulamayı kabul etmez.
der.
Herif bin bir dalavere ile çalar, hortumlar, talan eder ve yüz milyonlarca dolarlık bir kara servete sahip olur. Bu adamın siyasî yelpaze içinde bir yeri, ağırlığı, gücü vardır. Makyavelist şer mihrakları onu adım adım takip ederler. Yanına casuslar ve ajanlar sokulur, telefonları dinlenir, konuşmaları teybe alınır. Artık o kıskıvrak istihbarat ve entelijans güçlerinin ağlarına yakalanmıştır.
Diyelim ki, bu adam İslâmî kesime mensuptur. Ağa sarıldıktan sonra satrancın bir piyonu haline gelir. İhtirasları gözlerini karartmıştır.
Gizli entelijanslar onu oynatmaya başlar. Gaye Müslümanları parçalamak, İslâmî hareketi manipüle etmek, küfrün ve dalâletin oyuncağı haline getirmektir.
Günün birinde adamın misyonu, vazifesi bitince ya dosyaları patlatırlar, yahut da, dolaylı şekilde yaptığı hizmetlere mükafat olarak kara parasını yemesine ses çıkartmazlar. Tabiî, ilahî adalet izin verirse…
Bu adamların başlıca vazifeleri Müslümanları parçalamak, çıkmaz sokaklara yöneltmek; dindar çoğunluğun ümidlerini, enerjilerini, imkânlarını bataklıklara gömmektir. Bu gibi kişilerin kara para edinmesine, karunî servetlere sahip olmasına izin verirler. Yeter ki, Müslümanları oyalasınlar, hayaller peşinde koştursunlar, küfrün ekmeğine yağ sürsünler.
Çevrilen entrikalar, dönen dolaplar, hıyânetler, oynanan oyunlar yüzünden birtakım din sömürücüleri İslâm dinine ve Ümmet-i Muhammed’e en büyük zararı vermiştir.
Bu adamlar İslâm’ı ve Müslümanları satmıştır.
Gerekirse Müslümanlar paralı veya kiralık asker tutabilirler, onları çalıştırabilirler ama hizmet ve faaliyetlerin başında mutlaka ihlaslı ve samimî dâva adamlarının bulunması gerekir.
Fuhuş ticareti, kadın satışı bile bu kadar necis, pis, kirli bir ticaret değildir. Din rantı yiyen mel’unlardan İslâm’a ve Ümmet’e hayır gelir mi? Onlar sadece din rantı yemekle yetinmezler. Fırsat ve imkân bulunca bozuk düzenin kemiklerine de köpekler gibi saldırırlar.
İki cins hizmetkâr var. Birinciler ihlaslı, istikametli, ahlâklı, faziletli, samimî, Allah rızası için çalışan gerçek hizmetkârlardır. Bunlar, sadece elleri değil, ayakları öpülecek kişilerdir. İkinciler ise sahte hizmetkârlardır. Nefs-i emmârelerine put gibi taparlar. Para, onların dini imanıdır. Mukaddesat bezirgânlığı yaparlar. Kitabullah’ın ve Peygamber sünnetinin, bilgeliğin, ahlâk ve faziletin kötü gördüğü bir sürü mezmum (kötülenmiş) sıfat onlardadır. Söylerlerse yalan söylerler. Kendilerine bir emanet tevdi edilirse ona hıyanet ederler; emanetleri, işleri ehil olanlara değil, kendi yâranlarına ve avanelerine verirler. Vaad ederlerse verdikleri sözleri tutmazlar. Yapamayacakları işler için yapacağız, edeceğiz diyerek halkı, saf ve cahil Müslüman yığınları kandırırlar. Kendilerini İslâm dini ile özdeşleştirirler. En haklı, doğru ve yapıcı tenkitleri bile kabul etmezler, bunlara karşı köpürürler. Yalan da olsa övgülere bayılırlar. Onların işi Allah ile değil, yaratıklarladır. Bu gibi kimseler çile, külfet ve eziyetlerden kaçarlar; nimetlere, ücretlere, nefse hoş gelen şeylere, lükse, konfora, servete, rahata, keyfe, hazza, tantana ve debdebeye, nümayişe, halkın alkış ve rağbetlerine tâlip olurlar.
Bir adam ne kadar ben diyorsa, o nisbette kemâlden (olgunluktan) uzaktır. Olgun insanlar ben demez, biz derler.
diyen kişi ihlaslı değildir. “Ben çok ihlaslıyım” diyen kişi hiç ihlâslı değildir.
Faziletli bir Müslüman yaptığı iyi işlerle, ibadetle, hayır hasenatla öğünmez. Bunlar, onunla Rabbi arasındadır, insanlara duyurmaz. Sadece, farz olan zekâtı açıkça verebilir, onun ötesindeki hayırları gizli dağıtır. İçinde hayra hizmet edilecek bir bina yaparsa kapısına, ibâresi mütevâzı olmak şartıyla bir kitâbe koyabilir, duaya vesile olsun diye.
Akıllı ve bilge bir Müslüman kutsal kelime, kavram ve terimleri ticarete, bezirgânlığa, şahsî menfaate âlet etmez. Meselâ bir işkembe çorbası dükkânına
yaftasını asmaz. Böyle kutsal kelimeleri âlet edenler, gün gelir çarpılırlar.
Vasıflı bir Müslüman, ne kadar mütevâzı ise o nisbette büyüktür. Tevâzuun son mertebesi Hiç olmaktır. Hiçlik makamına varanlar, ölmeden önce ölürler ve nice sıkıntıdan kurtulurlar. Müslüman meskeniyle, binitiyle, giyimiyle, yiyip içmesiyle, mobilyası ile kibirlenip böbürlenmez. Söyleyecek çok sözü olduğu halde az konuşan ve söyledikleri veya yazdıkları faydalı ve değerli olan kişi erdemlidir.
Sofrada çok tıkınan, helâda çok ıkınır. Bir şeyhin derecesini anlamak isteyen dervişlerine baksın. Kişinin güzel sözleri, tatlı dili, güler yüzü sizi aldatıp zarara uğratmasın; siz onun parayla, maddeyle, menfaatle olan muamelelerine bakınız. Ham insanlar bir araya gelmekle birleşmiş olmazlar. İki soğuk demir parçasını örs üzerinde ne kadar döğsen bitişmezler. Bitişmeleri için ateşte kızdırılmış olmaları gerekir.
Faydalı ilimlerle dolu çok kitabı olup da bunları okuyup içindeki bilgilerin bir kısmını öğrenmeyen kimseler, içi yararlı kitaplarla dolu iki küfe taşıyan bir merkebe benzer. 21 Aralık 2006