Doyduktan Sonra Yemek
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 06 Ocak 2019
Cumartesi
İnsan olarak şu kuralı bir an bile hatırımızdan çıkartmayalım: Doyduktan sonra yediğimiz her fazla lokma ile hırsızlık yapıyoruz. Açların hakkını yiyoruz, muhtaçların hakkını yiyoruz…
Bir örnek vereyim: On kişilik bir yemek sofrası düşünün, on kişiye yetecek ekmek, yemek, tatlı var. Sofra başındaki on kişiden ikisi, gerekenden fazla yerse ne olur? Geride kalan sekiz kişinin haklarını yemiş olurlar.
Evet, doyduktan sonra yemek bir hırsızlıktır, haksızlıktır, ahlâksızlıktır.
Türkiye denilen bir ülkenin vatandaşlarıyız, bu ülkenin nimetleri (sofrası) yetmiş iki milyon insanı doyurmaya yeter. Şu andaki durum nedir?.. İki milyon kişi çok aşırı şekilde yiyor, beş milyon kişi gerekenden fazla yiyor… Geride kalanlar yeteri kadar doymuyor, beslenemiyor.
Söylediklerim Müslümanlık açısından da doğrudur, bilgelik açısından da vicdan açısından da.
Öncelikle Müslümanlara hitap etmek istiyorum: Allah’ın kendilerine zenginlik verdiği, para verdiği, imkan verdiği birtakım Müslümanlar, ihtiyaçlarından fazla, gerekenden fazla yiyorlar, tüketim yapıyorlar. Onlara sorarsanız, zekatlarını verdikten sonra canlarının istediğini yapabilirler. Yanılıyorlar. Zekâtlarını elbette verecekler ve zekâttan başka vazifeleri de vardır, onları da yerine getirmeleri gerekir.
Dinimizin, işimize gelen kurallarını, emirlerini, öğütlerini kabul ediyoruz; işimize gelmeyenlere kulak asmıyoruz. Böyle Müslümanlık olmaz!
İslâm dini ne diyor:
– Doyduktan sonra yemek haramdır, oburluk haramdır, pisboğazlık haramdır.
Zengin, imkânlı, varlıklı Müslümanlar bu konuda dinin sınırlarını aşıyorlar.
İslâm dinine göre en kötü kap, tıka basa doldurulmuş midedir.
Peygamber Efendimiz, sağlığın ana kuralının perhiz olduğunu söylüyor. Biz bu öğütlere önem vermiyoruz.
Öyle ham, kaba, yüzeysel sofular var ki, olgunlaşmış muşmulada belki alkol vardır diyerek muşmula yemiyor. Beride gerek evinde, gerek misafirlikte sofradaki yemeklere aç kurtlar gibi saldırıyor. Böyle adamların sofuluğu yalancı sofuluktur.
Şemail-i Şerif (Peygamberin nasıl yaşadığını, adetlerini, ahlâkını anlatan) kitaplarına bakınız, Allah’ın bize en güzel örnek ve model olarak göndermiş olduğu Resulullah Efendimizin nasıl yiyip içtiğini öğreniniz. Tıka basa yemezlerdi, çok zaman bir şey bulamaz aç kalırlardı. Midelerini hiçbir zaman yüzde yüz yemekle doldurmazlardı, yeme içme konusunda son derece mütevâzı ve perhizkar idiler.
Müminlerin annesi Hazret-i Âişe radiyallahu anha, Resulullah’ın vefatından sonra ne zaman buğday ekmeği ve et yeseler ağlarlarmış. Kendisine sormuşlar: “Niçin ağlıyorsunuz?” Şu cevabı vermiş: “Resulullah’ın bu iki şeyi birlikte doyasıya yediğini hiç görmemiştim de ondan…”
Doğrusu korkunç bir vicdansızlık içindeyiz, bir Müslümana yakışmayacak egoistlik sergiliyoruz. Aç, perişan, muhtaç, fakir, sefalet çeken din kardeşlerimize acımıyoruz, Allah’ın bize vermiş olduğu nimetleri onlarla paylaşmıyoruz.
Zengin ve yüksek Müslüman tabaka hiç bir hizmeti, vazifeyi, faaliyeti doğru dürüst yapamıyor. Tek istisnamız yeme içme yarışında en önde koşmamızdır.
Başka israflarımız, lükslerimiz, çılgınlıklarımız ve azgınlıklarımız da vardır:
* Aşırı derecede büyük ve lüks meskenler.
* Aşırı derecede lüks mobilyalar.
* Aşırı şekilde lüks mutfaklar, banyolar, helâlar.
* Aşırı şekilde lüks yazlıklar.
* Aşırı şekilde lüks giyim kuşam.
* Aşırı şekilde lüks, gösterişli, Nemrudi, şeddadi otomobiller.
Dinimizin lüksü, israfı, saçıp savurmayı, sefahati, gösterişi, aşırı tüketimi yasak ettiği, üzerinde en ufak tereddüt bile olmayan kesin bir gerçektir.
Müslüman hocaların, Müslüman şeyhlerin, Müslüman münevverlerin (nurluların), Müslüman sorumluların, ümmeti bu konuda uyarmaları gerekir.
Lüks yeme içme, ev döşeme, yazlıklarda keyif çatma, otomobillerde caka satma gibi konulardaki dikkat ve hassasiyetimizi, beş vakit namazı dosdoğru bir şekilde ve cemaatle kılmak, emr-i mâruf yapmak, muhtaç din kardeşlerimize yardım etmek gibi konularda gösteriyor muyuz?
İslâm’ın genel kurallarından biri de şudur:
“Komşusu aç yatarken, tok geceleyen bizden değildir…” Peygamber böyle buyuruyor. Bizden değildir, demek ne demektir? Ya Müslüman değildir manasına gelir yahut da iyi Müslüman değildir.
Bir hadis-i şerifte: “Ahiret aleminde en şiddetli azaba çarpılacak olanlar bildikleriyle amel etmeyenlerdir” buyuruluyor.
İsrafın haram olduğunu biliyoruz, bile bile israf yapıyoruz.
Lüks ve gösterişin haram olduğunu biliyoruz, bile bile lükse ve gösterişe kapılıyoruz.
Soruyorum: Komşusu aç yatarken tok olan kimsenin, Müslüman yahut hayırlı Müslüman olmadığını bildiren hadis-i şerifi duymayanımız var mı?
Biliyoruz, biliyoruz ama vicdanlarımız nasırlaşmış, Peygamberimizin bu tehdidine kulak asmıyoruz.
Bazılarımız mel’un şeytandan bir fetva almışlar:
MÜSLÜMANA, HER ŞEYİN EN İYİSİ LAYIKTIR…
Ne kadar aldatıcı, iğfal edici bir fetvadır bu.
Evin en iyisi, otomobilin en iyisi, yeme içmenin en iyisi, elbisenin en iyisi, mobilyanın en iyisi… En iyisinden maksat da en pahalısı, en gösterişlisi, en israflısı, en fazla gurur ve kibir vericisi… Ya öyle mi? Kur’an böyle mi diyor, Sünnet böyle mi diyor, Selef-i sâlihin böyle mi yapmışlar, ulema-yı amilin (bildiklerini hayatlarına uygulayan gerçek alimler), hakiki şeyhler, kamil mürşidler, salihler böyle mi yapmışlar?
Birtakım Müslümanlar, dünya imtihanını başarıyla veremiyorlar. Dünya malları, çoluk çocuk, servet, para; bütün bunlar fitnedir. Fitne nedir? İmtihandır.
Resulullah Efendimiz, bu devirde yaşasaydı, Nemrudi ve Neroni lüks limuzinlerle mi gezerdi? O, Asr-ı saadette nasıl binitlere sahip olmuştur? Genellikle uslu bir katıra biniyordu. Katır lüks develerin, lüks küheylânların yanında mütevazı bir binitti. Allah’ın Resulü, Âdemoğullarının seyyidi (en büyüğü, en şereflisi, en üstünü) olmasına rağmen mütevazı meskenlerde yaşıyor, mütevazı eşyalar kullanıyor, mütevazı yemekler yiyor, tek kelimeyle alçak gönüllü bir hayat sürüyordu.
Müslüman yaptığı her iş için, şu soruyu sormaya mecburdur:
BU İŞİ ALLAH BEĞENİR Mİ? BU İŞİ RESULULLAH EFENDİMİZ HOŞ GÖRÜR MÜ?
Resulullah’ın yakın dostu, sağ kolu, veziri olan Hazret-i Ömer bu devirde yaşasaydı nasıl bir otomobile binerdi? Sanırım mütevazı bir Lada’dan başkasına binmezdi.
Hırsızlık sadece bir evden, bir dükkandan mal veya para aşırmak değildir. Yukarıda beyan ettiğim gibi, doyduktan sonra yemek de hırsızlıktır. Lüks ve israflı yemek yine hırsızlıktır.
Biz böyle şeyler yapıyor muyuz?
Aynaya bakalım, aynaya bakalım… 07 Ağustos 2005