Dr. Moon Dini ve Bazı İlahiyatçılar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 14 Şubat 2019
Salı
Dr. Moon Koreli biri. Din mi demeli, tarikat mı demeli, sect mi demeli, bir hareketin başında. Dehşetli maddî zenginliğe sahip olmuş. Üniversite kurmuş, onbinlerce insanı kendisine bağlamış. Milyarlarca dolarlık bir gücü var. Arada bir stadyumlarda binlerce çiftin nikahlarını kıyarak dev gösteriler yapıyor. Dr. Moon dininin inançları, ilkeleri nedir, bu konuda fazla bilgim yok. Arzu edenler ilmî ve ciddî kaynaklar bulup okuyabilirler.
İşte bu Dr. Moon dini yıllardan beri Türkiye’de birtakım ilahiyatçılara kanca atmıştır. Para bol, imkân bol…
Son yıllarda ve günümüzde Protestan misyonerleri de ülkemizde yoğun faaliyet gösteriyor. Para ve menfaat karşılığında din değiştirenler varmış. Geçenlerde yazmıştım, güvenilir bir kaynaktan, otuz bin protestanlaşmış vatandaşımız bulunduğunu öğrendim. Katolik ve Ortodoks kilisesi para karşılığında kendi dinlerine girmek isteyenlere yüz vermiyormuş. Protestanların böyle gayr-i ahlakî bir metodu benimsemiş olmaları kendileri için iftihar edilecek, öğünülecek bir başarı olmasa gerek.
Dr. Moon teşkilatı ile işbirliği yapan birkaç ilahiyatçıdan ikisi reformcudur. Bunların fetva vermeye selahiyetleri ve güçleri yoktur ama işkembe-i kübralarından günde birkaç içtihad yumurtlarlar. Vazifeleri, misyonları vardır. Şeriat hükümlerinden, fıkıhtan, Sünnetten arındırılmış, sadeleştirilmiş yeni bir İslâm türetmek için çırpınıp dururlar. Bunlardan biri doların milyonlarıyla zengin olmuştur. Eskiden Beyoğlu’nda “Tüccar-terzi” levhaları vardı, bu zat da “Tüccar-ilahiyatçı”dır.
Dr. Moon’cu, reformcu, zındık birkaç ilahiyatçıyı tenkit ettiğim için beni bütün ilahiyatçılara karşıymışım gibi görenler çıkabilir. İlim irfan sahibi, ahlâklı, faziletli, ahkam-ı şer’iyeye ve fıkha saygılı, itikadı sahih ilahiyatçılara sonsuz hürmetim vardır.
İslâm dininde en küçük, tekrar ediyorum en küçük bir reform bile yapılamaz. Muteber Kur’ân tefsirlerinde, fıkıh kitaplarında ne yazılı ise onlar aynen kabul edilecektir. Son yıllarda çok saçma, çok gülünç fetvalar verildi. Birkaç misal arz edeyim:
– Ramazanda isteyen oruç tutarmış, istemeyen de oruç yerine fidye verebilirmiş… Dinimizde böyle bir hüküm yoktur. Oruç tutup tutmamak Müslümanın keyfine bırakılmış bir iş değildir. Aqil baliğ, mükellef, mukim her Müslüman bu ibadeti eda edecektir. Şeriat katında makbul bir mâzereti varsa o zaman tutmaz ve fidye verir.
– Kadınlar, cenaze namazının birinci safında, açık saçık vaziyette erkeklerle karışık olarak namaz kılabilirmiş… Dinimizde böyle bir şey de yoktur. Bazı ilahiyatçılar bu konuda fetva vermişmiş. Böyle fetvaların hiçbir kıymeti yoktur. Muteber ve güvenilir fıkıh ve ilmihal kitaplarında ne yazıyorsa, doğrusu odur.
– Erkekler altın yüzük ve ziynet eşyası kullanabilirmiş… Şeriat buna da izin vermiyor.
– İslâm dininde tesettür farz ve şart değilmiş… Bu da bozuk bir görüştür, sahibini nâra götürür.
Büyük Müslüman kütle, Dr. Moon dini ve teşkilatı ile işbirliği yapan ilahiyatçıları bilmelidir. Bir İslâm ilahiyatçısı nasıl olur da böyle nev-zuhur bir din veya sect ile işbirliği yapabilir?
İlahiyatçı üniversite mensupları devlet memurudur ama devlete bağımlı olmamaları gerekir. Din devletin, iktidarın, siyasî kuvvetin, resmî ideolojinin üzerindedir. Komünist Çin rejimi Katolik papazlarını kendisi tayin etmekte, onların kendisine bağlı olmasını istemektedir. Roma papalığı ise bunu kabul etmiyor, direniyor.
Din ulvidir, siyaset ise süflî… Din esaslarına bağlı Osmanlı devleti zamanında bile gerçek din âlimleri, gerçek mürşid ve şeyhler siyasî otoriteye körü körüne bağlı ve bağımlı olmamışlardır. Gerektiğinde birçok sıkıntıyı göze alarak Allah için tenkit etmişler, uyarmışlardır.
İngiltere’deki Anglikan Kilisesi, son günlerde bir metin yayınlayarak, Irak’a karşı girişilecek bir savaşın hukukî ve ahlâkî olmayacağını beyan etti. İngiltere’de din ile devlet ayrılığı, Fransa’da olduğu gibi laiklik yoktur. Orada din ve devlet beraberdir. Hükümdar aynı zamanda millî Anglikan kilisesinin başıdır.
Türkiye’de Diyanet devlete, siyasî iktidara, politikaya, resmî ideolojiye bağımlıdır. Bu yüzden de gerekli tenkitleri, uyarıları yapamamaktadır. Bu eksiklik ülkeye, millete, devlete zarar vermektedir. Diyanet elbette siyaset yapamaz ama uyarı yapabilmeli, tenkit edebilmelidir.
Okuluna girmek, tahsiline devam etmek için çırpınan onüç yaşındaki bir kız öğrencimize kelepçe takıldı. Kızları okula alınmayan gözü yaşlı anneler tartaklandı, itildi kakıldı; onlara “Siz kendinizi bir b.. mu sanıyorsunuz?” diye hakaret edildi. Kız öğrenciler resmî vasıtalara doldurulup şehir dışında uzak yerlere bırakıldı.
Diyanet’in bu gibi konularda devlet ve iktidar sorumlularına nasihat etmesi, uyarılarda bulunması gerekir. Başı örtülü onüç yaşındaki İmam-Hatip öğrencisi kızın bileklerine kelepçe takılması, vahim bir insan hakları ihlalidir. Ortada, kelepçe takılmasını gerektirecek bir suç yoktur. Onüç yaşında bir çocuk suç işlemiş bile olsa, devletimizin imza koymuş ve kabul etmiş olduğu “Çocuk Hakları Sözleşmesi”ne göre ona şefkatle ve yumuşak şekilde muamele edilmesi gerekir. Hele, okul kapılarında evlatları ile birlikte ağlaşan birtakım zavallı Müslüman annelere “Siz kendinizi bir b.. mu sanıyorsunuz?” demek hiçbir kolluk görevlisine, hiçbir devlet memuruna yakışmaz. Böyle bir hakaret, ona uğrayanları lekelemez, ancak devleti zedeler.
Bütün medenî ülkelerde Müslüman kızlar ilkokula bile başı örtülü olarak gidebilmektedir. Medenî ülkelerin üniversitelerinde kıyafet serbesttir. Türkiye’de İmam-Hatip okullarında ve İlahiyat Fakültelerinde bile başörtmenin yasak olması, hukuka, temel insan haklarına, din ve inanç hürriyetine aykırıdır. Dindar ve cesur İlahiyat profesörleri münasip bir lisan ile bu konuda iktidarı uyarmalıdır. Bu gibi yanlış icraatı Şoförler Derneği veya Balıkçılar Kooperatifi tenkit edecek değildir. Netameli olmakla birlikte bu gibi hizmetler ilahiyatçılara, Diyanetçilere düşer. 27 Mart 2002