Perşembe

 

Bir ülkenin coğrafyası; dağları, vadileri, nehirleri, gölleri, ovaları, sahilleri pek değişmez. Bir miktar tahribat olur, ama yine de harita aynıdır. Türkiye’de esas büyük, korkunç, vahim, akıllara durgunluk verecek değişiklik insanlarında olmuştur. Eski nesiller hayatlarını bitirmişler, kara toprağa sırlanmışlar, yerlerine yepyeni, değişik nesiller gelmiştir. Sokağa çıktığım, çarşıya pazara gittiğim, taşrada seyahat ettiğim zaman toplumdaki ve insanlardaki değişikliği görüyorum ve yadırgıyorum.

Bu değişiklikler nelerdir?

1. Görgü ve terbiye konusunda büyük yozlaşma oldu. Bundan elli-altmış sene önceki İstanbul’un vapurlarını, trenlerini, tramvaylarını, otobüslerini düşünüyorum. Bazen izdiham, itiş-kakış olurdu ama, insanlar yine de bugünküne nisbetle daha terbiyeli, daha görgülü, daha edepli idi. Kadıköy vapurunu hayal ediyorum, birinci mevkide beyefendiler, hanımefendiler, büyük beyler, büyük hanımlar, küçük beyler, küçük hanımlar olurdu. Bu tiplerden hiçbiri etrafı rahatsız edecek şekilde bağıra-çağıra konuşmazdı, terbiyesizlik sergilemezdi.

2. Eskiden komşuluk, vatandaşlık hukuku vardı. Bu devirde de az buçuk komşuluk vardır belki, lakin eski komşuluk başka idi. Bir kısım komşular kardeş gibi, akraba gibi idiler. Birbirlerinin sevinçlerini, üzüntülerini, acılarını paylaşırlardı. Şimdi egoizm, ilgisizlik, habersizlik, bîganelik yaygınlaştı.

3. Eskiden şehirlerde asayiş ve güvenlik vardı. Geceleri, emniyet teşkilatına mensup üniformalı bekçiler mahallelerde, sokaklarda devriye gezerlerdi. Çıt çıkmazdı. Şimdi bekçi mekçi kalmadı, büyük şehirlerde evlere zırhlı kapılar yaptırıldı, yine de kimse güvende değil.

4. Eskiden kanaat, tasarruf, iktisad, tutumluluk felsefesi topluma hakimdi. Varlıklı, zengin aileler de, bugüne nisbetle mütevâzı yaşarlardı. Zamanımızda serveti ve geliri bol olanlar, hesapsız kitapsız tüketim ve savurganlık uçurumuna düşmüşlerdir.

5. Eskiden ekmek kutsaldı, ekmeğe büyük saygı gösterilirdi. Sokakta bir ekmek parçası gören onu alır, duvardaki bir kovuğa yahut kuşların görüp yiyebileceği bir yere koyardı. Şimdi ise, heryıl muazzam miktarda ekmek ve nimet çöpe atılıyor, ziyan ediliyor. Bir yanda geçim sıkıntısı çeken milyonlarca fakir vatandaş, bir yanda aziz ekmeği çöpe atan vicdansızlar.

6. Eski öğrenciler, okul ve üniversite gençleri, bugünkülere nisbetle çok efendi idiler. Eskiden, okuyan delikanlılar, imkanları müsaitse, tatil günlerinde ütülü elbise giyerler, kravat takarlar, saçlarını tararlardı. Bugünkü derbederlik, pejmürdelik yoktu. Elli sene önce okuldan çıkan bir liseli gencin, gömleğinin eteklerini pantolonunun dışına çıkartması, yakasını gevşetip bir iki düğmesini çözmesi, kalabalık içinde laubali ve yılışık bir şekilde saçma sapan konuşarak ciddiyetsiz bir şekilde gülüşerek dolaşması tahayyül bile edilemezdi. Hele okul çıkışı, etekliklerinin üst tarafını bellerine çekip mini etekli olan kızlara ne demeli?

7. Halk eskiden daha şuurlu, daha vatansever, daha tepkili, sorumluluğunu daha müdrik idi. Herhangi bir uygunsuzluğa ve kötülüğe karşı, binlerce imzalı protesto dilekçeleri, telgrafları hazırlanırdı. Yurdun her tarafından devlet büyüklerine, mes’ul kişilere uyarı mektupları gönderilirdi. Şimdiki toplum tepkisizdir, cihan yıkılsa aldırmaz.

8. Eskiden namus, ırz, iffet kavramı daha canlı ve güçlü idi. Altmışlı yılların sonuna doğru, evi İzmir’de olup gündüzleri Manisa’da bir bankada memurelik yapan bir bayan, mini etekli olduğu için, Manisalıların protestosuna uğramıştı. (Merak edenler gazete koleksiyonlarına müracaat edebilirler.) Şimdi uygunsuz, seksi kıyafetler çok yaygınlaştı, aldıran yok. Hiç unutmam, İstanbul’da yine 1960’lı yıllarda günlük bir gazete, hafif meşrep bir kadına mini etek giydirip Beyoğlu’nda piyasa yaptırtmıştı… Şimdi en muhafazakâr ve tutucu vatandaşlar bile ahlâka, geleneklerimize, millî terbiyemize aykırı kıyafetlerden pek rahatsız olmuyor.

9. Eski insanlar daha temizdi. Nüfusu bir milyonun altındayken, İstanbul’da yüzlerce mahalle hamamı varmış. Şimdi nüfus onbeş milyon oldu, hamam ve temizlik kültürü pek kalmadı. Dostum berber Mehmet Bey, her gün Merter tarafından tramvayla dükkanına gelirken, vagondaki pis kokudan burnunun direğinin kırıldığını söyledi…

10.Eskiden okur-yazarlar, edebî-yazılı Türkçe’yi bilirler, düzgün Türkçe konuşurlar, düzgün Türkçe yazarlardı. 1970’li yıllara kadar sade, arı, ayıklanmış, sulandırılmış, kuşa çevrilmiş, öz Türkçe cereyanı halkımız tarafından benimsenmemişti. Günlük gazetelerde Ref’i Cevad Ulunay gibi üstad muharrirler nefis bir Türkçe ile derinliği olan, edebî fıkralar yazarlardı. Türkçe onların Türkçe’siydi. Şimdi fıkralara, köşeyazısı deniliyor ve çoğu sade suya tirit kabilinden basit, ipsiz sapsız, şizofrenlerin konuşmaları gibi kopuk kopuk, bölük pörçük lâflardır. Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı…

11. Eskiden eşkıya ve haydutlar bile daha başka idi. Doğuda, Güneydoğuda Koçero, Hakimo gibi yerli, mahallî, cahil eşkıya vardı. Üç, beş kişilik çeteler halinde yolcu otobüslerini durdururlar, yolcuların cüzdanlarını, saatlerini, altınlarını alırlardı. Şimdi post-modern, büyük eşkıyalık çıktı, yüksek tahsil yapmış, bazısı yabancı üniversitelerde okumuş, üç, beş lisan bilen, kaymak tabakaya mensup, uygar hırsızlar, haydutlar, dolandırıcılar, tokatlayıcılar, hortumlayıcılar ülkeyi haraca kesiyor, milyarlarca dolar götürüyorlar. Elli yıl önceki Koçero, onlara nisbetle pek masum bir hayduttur.

12. Eskiden din konusunda bugünkü kadar laubalilik ve laçkalık yoktu. Evet, o zamanda da dinsizler, din düşmanları vardı ama, az sayıdaydılar, saldırganlık hususunda bugünküler kadar cesur ve cüretkâr değildiler. Eskiden Müslümanlar arasında reformculuk, yenilikçilik, mezhepsizlik yoktu. Bugün, reformcu ilâhiyatçıların sayesinde bu kötü bid’at cereyanları birtakım Müslümanlar tarafından da benimsenmiştir.

13. 1945’ten önce demokrasi yoktu, tek parti sistemi vardı. Seçimler de iki dereceli yapılırdı; birinci seçmenler, ikinci seçmenleri seçerler, onlar da Ankara’da CHP Genel Merkezi’nde hazırlanan oy pusulalarını sandıklara atarlardı. Oylar açık verilir, sayım gizli yapılır, neticede Millî Şef İsmet Paşa’nın partisi % 99.9 kazanırdı. Egemenlik ulusundur! Şimdi demokrasi, çoğulculuk, serbest ve dürüst seçimler var ama halkta siyasî şuur ve olgunluk yok.

14. Eski yemekler, ekmekler bence daha lezzetli idiler. İstanbul’un Müslüman Türk halkı sığır eti yemezdi; kasaplarda kıvırcık, dağlıç, Karaman koyunu eti bulunurdu. Şimdi bazı lokantaların önünden geçerken “Sulu yemek bulunur” yaftasına gülüyorum. Doğrusu salçalı yemektir… 1940’lı yıllarda rahmetli babam taşradan geldiğinde beni bazen Sirkeci’de Konya Lezzet Lokantası’na, başka lokantalara götürürdü; yemek listelerinde 6-7 çeşit çorba bulunurdu, onların içinde Ezogelin çorbası olmazdı. Sanırım modern Türkiye her hususta Ezogelinleşmiştir… 26 Aralık 2003