Cuma

 

1860’larda Bulgaristan hadiseleri (Batak vak’ası falan… O tarihlerde Bulgaristan Türkiye’nin bir vilayetiydi.) münasebetiyle Fransa’dan Türkiye’ye gönderilmiş bir zatın Türkiye ile ilgili kitabını, bundan yıllarca önce okumuştum. (Yazarın ve kitabın ismi hatırımda değil…) Orada bir cümle dikkatimi çekmişti, şöyle diyordu:

“Bütün Osmanlı mülkünde Avrupa çapında kültürlü bir tek adam bulamazsınız…” Bu cümleyi okuduğum vakit hem üzülmüş, hem de derin derin düşünmüştüm… Aradan bir buçuk asır geçti, artık Osmanlı İmparatorluğu yok. Acaba Türkiye Müslümanları içinde dünya çapında vasıflı, güçlü kişiler var mı?

  • Düşünürler:

    Eskiden düşünüre

    mütefekkir

    denilirdi. Dünya çapında bir mütefekkirin kitapları olması gerekir ve bu kitapların çeşitli dünya dillerine tercüme edilmiş olması icap eder. Cevabı siz verin…

  • Romancılar ve Edipler:

    Bunların da romanları, hikâye kitapları, denemeleri, tiyatro eserleri olmalı ve çeşitli lisanlara tercüme edilmiş bulunmalıdır.

  • Sosyal ve kültürel konularda büyük araştırıcılar:

    Bunların da araştırmaları olacak ve dünya dillerine çevrilmiş bulunacak.

  • Tarihçiler:

    Birkaç büyük tarihçimiz yok değil. Lakin biz Türkiyeliler hâlâ dört başı mamur şekilde kendi millî tarihimizi bile yazabilmiş değiliz. Türkiye’nin tarihini yazmak öyle kolay değil. İsveç’in tarihini bir iki dil bilerek yazabilirsiniz de, Osmanlı tarihini en az 10 lisana vakıf olmadan ve 30 ülkenin arşivlerine inmeden yazamazsınız.

    Müslüman kesimde birinci sınıf akademisyenler yetişti. Bunlar başta İngilizce olmak üzere yabancı dillerle, yabancı ülkelerin üniversitelerinde ders verdiler. Lakin başarılı ve vasıflı bir akademisyen olmak başka şeydir, dünya ve çağ çapında düşünür olmak başka şeydir.

    Orhan Pamuk

    ‘un romanları birkaç dile çevrildi diyeceksiniz. Orhan Pamuk’un nasıl Nobel kazandığı, nasıl ünlü olduğu bilinen bir şeydir. Onu bir

    İsmail Kadare

    ile (Arnavut) bir tutamam.

    Şimdi Müslümanlara hitap ediyorum: Canınızı dişinize takın, ne yapıp yapın ve dünya çapında son derece güçlü, son derece vasıflı, son derece üstün, son derece etkili fikir adamları, edebiyatçılar, sanatkârlar, sosyal konularda araştırıcılar yetiştirin. Sakın cebir, geometri, fizik, kimya tuzaklarına düşmeyin. Onlar pozitif ilimlerdir, çok önemlidirler ama benim anlattığım şeyler başkadır.

    Yukarıda vasıflarını saydığım önemli kimseler nasıl yetişir?

    On binlerce öğrenciye ayda 100’er lira burs verilecek ve bunlar yetişecek… Bundan daha aptalca, daha geri zekâlıca bir tasavvur olamaz. Ayda 100 lira bir üniversite öğrencisine cep harçlığı parasıdır. Bir yemek yer, bir çay veya gazoz içer, berberde saçını kestirir, ayağına bir çorap alır… 100 lira çok küçük bir sadakadır. 100 liralık bursla adam olmak mümkün ve muhtemel bir şey değildir.

    Adam yetişmesi için iki şey lazımdır:

    Birincisi: Nasıl yetişeceğine dair çok ciddî plan, program, reçete.

    İkincisi: Bunun için gerekli para. Şimdiye kadar çok yazdım, liseden başlamak, üniversite, yüksek lisans, doktora ve saire… Bunun için 10 seneye yaymak şartıyla en az 1 milyon yeni lira gerekir. Bu paranın, içinden o çocuğun yemesi, içmesi, giyinmesi, barınması için bir kuruş bile ayrılmayacak, sadece yetişmesi için harcanacaktır. Dikkat buyurunuz, harcanacaktır dedim. Çocuğa ve ailesine yüz lira bile para ödenmeyecektir. Bu 1 milyon lira onun yetişmesi için plan ve program dâhilinde harcanacaktır.

    Biz Müslümanlarda bu kafa yok… Para var, plan program yok…

    Benim bildiğim, Avrupa’da Müslüman kökenli olarak bir

    Tarık Ramazan

    var. Bu zat dört lisanla (İngilizce, Fransızca, Almanca, Arapça) çeşitli üniversitelerde ders veriyor.

    Ben bilmiyorum ama onun gibi 5-6 kişi daha olsun. Bu rakam istisnâ ifade eder, asla yeterli değildir.

    1950’li yıllarda İsviçre’de, Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti dışişleri bakanı

    Haydar Bammat’ın oğlu Necmüddin Bammat

    vardı. İsviçre gazeteleri onu şöyle anlatırlardı: “Konferanslarında ezbere Eflatun’dan eski Grekçeyle, Saint Augustin’den Latince pasajlar okuyor.”

    Romancı

    Halide Edip (Adıvar)

    çok kültürlü bir kişiydi.

    Sinekli Bakkal

    romanını önce İngilizce yazmıştı. Millî Mücadeleden sonra, “Biz Kurtuluş Savaşı’nı bunun için yapmamıştık…” diyerek

    biriyle

    bozuşmuş ve yurtdışına gitmişti.

    Türkiye Müslümanları kurtulmak, yücelmek, hürleşmek, düşmanlarını yenmek, aziz olmak istiyorlarsa yeterli miktarda vasıflı, güçlü, üstün, etkili düşünürler, sosyal araştırıcılar, dünya çapında tarihçiler, filozoflar, sanatkârlar yetiştirmelidir.

    Birkaç istisnai vasıflı kişiyle benim dediğim olmaz. Bugünkü sadaka burs sistemiyle de olmaz. Yetiştirebilirsen bir tek büyük fikir adamı yetiştireceksin. Yazdığı eserlerle sadece Türkiye’yi değil, bütün insanlığı aydınlatacak. Kitapları 50-60 lisana çevrilecek, yüzlerce ülkede dikkat ve ilgiyle okunacak.

    Böyle adamlar yetiştirmek için nasıl plan ve program yapılmalı? Bu konuda daha önce çok yazdım. Aslında benim haddim değil. İslâmî kesimde o kadar çok büyük, yüksek ve zengin şahsiyetler var ki, bu iş onlara düşer… 25 Ağustos 2007