CumaDünya mü’mine zindan, kâfire cennettir… Bu söz bana ait değildir, Allah Resûlü söylemiştir. Birtakım ahmak Müslümanlar dünyayı kendileri için yalancı bir cennet olsun istiyorlar ve var güçleriyle bu yolda çalışıyorlar. Bir kere bunların itikadı bozuktur. Burası dünyadır, Cennet değildir. Dünyada iman eder, sâlih ameller işler, Allah’ın rızasını kazanırsan Cennete girersin.

Asr-ı Saâdet, tarih boyunca görülmüş en yüksek ve mutlu çağ; o devirde de dünya cennet olmamıştır. Peygamber ve Ashabı ne çileler çektiler. Savaşlar, şehidler, eziyetler, münafıkların sinsi propagandaları, geçim sıkıntıları…

Beyimiz âhir zaman Müslümanı. Bir eli yağda, bir eli balda olacak. Bol geliri olacak, büyük servete malik olacak. Saray gibi evi, Bâbil’in asma ahçeleri gibi yazlığı, Firavunun tahtırevanı gibi otomobili, bir sürü tantanası, şaşaası, debdebesi olacak. Sofrasının çeşitleri Neron’unkilerden fazla olacak. En pahalı elbiseleri, ayakkabıları giyecek. Semirdikçe semirecek. Elini sıcak sudan soğuk suya sokmayacak. Bu herif sapık mıdır nedir?

Bazı kadınlar da bu kafadadır. Başlarını örtmekle, iki rekat namaz kılmakla, ucuz İslamcılık edebiyatı yapmakla kendilerini olgun Müslüman sanıyorlar. Gafiller! Gurur, kibir, kendini beğenmişlik… Böyle Müslüman olur mu?

Tarihe bakınız: Peygamberler ne çileler çekmişler, hattâ bazısı şehid edilmiş. Sahabeler, Havariler, veliler, âmil ve muhlis âlimler, büyük mücahidler de çilesiz gün geçirmemiş. Ehl-i Beyt’in başına gelenleri düşününüz. Hazret-i Ali sabah namazını kıldırmaya hazırlanırken camide şehid edildi. Hazret-i Hüseyin’i Kerbelâ sahrasında yâranı ile birlikte susuz şehid ettiler, başını kestiler. Hazret-i Osman’ı âsiler, oruçlu olduğu halde ve Kur’an okurken kılıç darbeleriyle şehid ettiler.

Uzak asırlarda böyle olduğu gibi yakın tarihimiz de fâcialalarla, çilelerle doludur. 30’lu yıllarda doksan yaşındaki Şeyh Erbilli Esad efendiyi Erenköy’deki evinden sürükleyerek götürdüler ve Menemen’de hastahanede şehid ettiler.

Ulemadan İskilipli Âtıf efendi, bir sabah Ankara’da Ulus civarındaki bir sehpada idam edildi.

Bu dünya bir imtihan yeridir; çilesi, sıkıntısı, eziyeti, zulmü çoktur. Onun için, “Dünya mü’mine zindan, kâfire cennettir” buyurmuştur Resûl-i Kibriya.

Tarikat mensupları, gerçek dervişler dünyanın hakikî çileleri yetmiyormuş gibi erbain çıkartarak gönüllü çile çekerler. Tâ ki adam olsunlar, olgunlaşsınlar, nefislerini dizginlesinler.

Bu zamanda, dünyayı kendileri için yalancı bir cennet haline getirmek için çırpınan ne kadar çok münafık ve ebleh var.

Din rantı devşirecek, Müslümanları inek gibi sağacak, kaz gibi yolacak ve karunî bir servete sahip olacak. Böyle heriflerden dine, bu millete, bu ülkeye ne hayır gelir?

İşte son senelerde başımıza yağmur gibi belâ, musibet, sıkıntı yağıyor. Mukaddesat sömürücüleri akıllarını başlarına topluyor mu?

Ahmaklık ne büyük bir belâdır. Tevekkeli Hazret-i İsa aleyhisselam “Ben Allah’ın izniyle ölüleri dirilttim ama ahmaklar için yapabileceğim bir şey yoktur” buyurmuş.

Merhum Tokadî Zâde Şekip beyin “Ah eşeklik!” başlıklı bir şiiri vardır, onu herkes okumalı.

“Benim şeyhim veya hocam en büyük, ötekiler en küçük…” Bu ahmakça sözü aklı başında bir Müslüman söyler mi? Bu bir eşeklik değil midir?

“Benim tarikatim, cemaatim, hizbim, fırkam en hak, ötekiler pek berbat…” Bu da başka bir eşekliktir.

“Müslümanların hiç mi hiç kabahati, kusuru, hatası yok; bütün suç dinsizlerde, Masonlarda, militan ateistlerde…” Ne eşekçe bir düşüncedir bu!

“Biz İslâm için çalışıyoruz, bizi kimse tenkid edemez. Bize karşı gelenler müşrik, kâfir, münafık olur, neûzü billah dinden çıkar…” Ne eşekçe laflardır bunlar.

“Efendi! Sen bizden hesap soramazsın… Senin vazifen bize para vermek, bizi desteklemek, bizi alkışlamaktır…” Yok canım!

Hiç bir şeye yanmam da kendilerini zamanın en büyük Müslümanı, gavs, kutub, büyük mücahid, eşsiz önder, bulunmaz Hind kumaşı olarak gösteren bir kısım adamların peşlerine sürüyle dindar kişinin düşmüş olmasına yanarım. Bu nev-zuhurların yolları Peygamberlerin, evliyanın, Allah dostlarının yollarından ne kadar ayrıdır.

Herkes kafasına koysun: Bu dünya cennet değildir, Cennet başka bir âlemdir. Bu dünya bir mezraadır (ekim, ziraat yapılan yer) mahsulü ve mükafatı öteki düyada alınacaktır.

Tarih boyunca zaman zaman iyi, sâkin, mutlu, rahat yaşanılan devirler olmuştur ama onlardan daha fazla belâ, musibet, sıkıntı çağları yaşanmıştır.

Müslümanlar kendi öz vatanlarında sömürge yerlisi, zenci, parya, ikinci sınıf vatandaş durumuna düşmüşlerse bunun sorumluluğu ve vebali kâfirlerden ve zâlimlerden önce Müslümanların başındaki adamlara aittir.

Müslümanlar sahih itikadı bırakıp da bid’atlere, yanlış doktrinlere, bozuk fırkalara yönelirlerse başlarına bir sürü sıkıntı geleceği tabiidir.

Namazı, cemaati, ibadeti terk edip de şehvetlerine uyan Müslümanların dünyalarının mâmur olmayacağı izahtan vareste bir keyfiyettir.

Tek bir ümmet olmayan, başlarına bir İmam-ı Kebir seçip de ona itaat etmeyen; bin fırkaya ve hizbe ayrılıp birbirleriyle çekişen Müslümanlar elbette iflah olmazlar.

Dini imanı para, madde, servet olan kişi Müslüman mıdır?

Allah’a, Peygamber’e, Kur’an’a, Şeriat’a küfür edilince ses çıkartmayıp da, kendi şeyhine veya hocasına saldırılınca büyük tepki gösteren adam sapık değil de nedir?

Bir Müsüman topluluk emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmazsa işleri rast gitmez, zillet içinde kalır, azaba ve gazaba uğrar. Peygamber böyle uyarmış, haber vermiştir.

Zekatı, Kur’an’ın ve Şeirat’ın öngördüğü kişilere vermeyen Müslümanlar sürünmeye mahkumdur.

“Mehdi çıkacak, her yer güllük gülistanlık olacak, Müslümanlar bir altın çağ yaşayacak…” Şu sıralarda buna benzer edebiyatlar yapılıyor. Kurtulmak için Kur’an’a, Sünnete, Şeriat ahkamına tâbi olmak gerekir. Fesada uğramış bir toplumu Mehdi kurtaramaz. Mehdi zuhur ettiğinde Medine ulemasından bazılarının ona muhalefet edeceğine dair haberler vardır. Mehdi’nin Mehdi olduğunu anlayabilmek için ilim, irfan, basiret, feraset gerekir.

Boş edebiyatı, büyük lafları, “Biz İslâm sistemini getireceğiz, yeni bir Asr-ı Saâdet devri yaşatacağız…” gibi propagandaları, bizim irademizi ve gücümüzü aşan işleri bırakalım da önce beş vakit namaz farzını yerine getirmek için çalışalım. Hür ve mukim erkekler de camilerde cemaatle ibadet etsinler. Şer’î özrü olmadığı halde cemaate gitmeyenler zaten kendilerini esir statüsüne koymuş olurlar. 09 Eylül 2000