Salı

 

Muteber, güvenilir, sağlam; din, vaaz, ahlâk, tasavvuf kitaplarına bakarsanız, onlarda dünya muhabbetinin, dünyaya bel bağlamanın, dünya tuzağına düşmenin zemmine (kötülenmesine) dair nice uyarı bulursunuz. Dünya, Kur’ân-ı azimüşşan âyetleriyle, Resûl-i Kibraya Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimizin sahih hadîsleriyle, din ulularının hikmetli sözleriyle kötülenmiştir. Bu kötüleme sadece İslâm dinine mahsus değildir. Yeryüzünde ne kadar din ve hikmet sistemi varsa, hepsinde de dünya zemmedilmekte, insanlar dünya tuzağına düşmek konusunda uyarılmaktadır.

Hindulukta, Mecusilikte bile zühd, yâni dünyaya sırt çevirmek vardır.

Hadîs-i şerifte “Bu dünyanın, Hak Teâlâ katında bir sinek kadar değeri olsaydı, kâfirlere bir yudum su içirmezdi” buyuruluyor.

Geçmiş asırlarda olduğu gibi bu devirde de Müslümanları perişan ve zelil eden sebeplerden biri dünyaya aşırı bağlılık, dünya sevgisi, dünya hırsıdır.

Halkın dünya konusunda ayağının kayması tabiî görülse bile din ilmine sahip, dinî temsilcilik iddiasında bulunan birtakım adamların fina fi’l-dünya denilecek derecede dünya aşkına ve muhabbetine batmış olmaları asla affedilemez, asla hoş görülemez.

Müslümanlar dünyayı yalancı bir cennet haline getirmek istiyor. Halbuki burası dünyadır, cennet başka bir âlemdir. Bu fanî ve aldatıcı dünyayı yalancı ve sahte bir cennet haline getirmeye çalışmak sapıklıktır.

Efendim, dünya için çalışılmasın mı?.. Elbette çalışılacak. Ancak dünya hırsına sahip olmadan, dünyayı yalancı bir cennet haline getirmek için aptalca gayret sarfetmeksizin, dünyanın bir imtihan yeri, bir mezraa (ekim yeri, tarla) olduğunun şuur ve idraki içinde bulunularak çalışılacaktır.

Mukaddes dinimiz doğru ölçüleri koymuştur:

-Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi âhiret için çalış.

-Dünya için dünyada kalacağın kadar, âhiret için orada kalacağın kadar çalış.

Biz şimdi ne yapıyoruz? Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalışıp duruyoruz. Dünyanın fanî, geçici olduğunu düşünmüyoruz, burada ebedî kalacakmışız gibi çabalayıp duruyoruz.

Müslümanların örnek almaları, model olarak kabul etmeleri gereken şahsiyet kimdir? Fahr-i Kâinat Resûlullah Efendimiz değil midir? Peki O’nun dünya ile olan münasebetlerine niçin bakmıyoruz, O’nun ölçülerini niçin kendi hayatımıza tatbik etmiyoruz?

Hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.v) ne buyuruyor: “Bir yolcu giderken yol kenarında bir ağaç görür, gölgesinde biraz dinlenir, soluk alır ve sonra yoluna devam eder… İşte dünya benim için bu ağaç gölgesi gibidir…”

Dünya elbette imar edilecek, elbette yeryüzü üzerinde İslâm’ın medeniyeti tesis edilecektir ama herşeyin kuralı, ölçüsü, usulü vardır. Müslüman para için deli gibi çalışmaz. Dini imanı para olan, para için deli olan, helâl haram demeden para kazanmak, servet sahibi olmak için çalışan adamlara kâmil ve akıllı Müslüman demek mümkün müdür?

Dünyanın birinci tuzağı para, mal ve servettir. İkinci tuzağı da benliktir.

Müslümanlar derece derecedir. Avam vardır, havas vardır, ehassü’l-havas vardır.

İyi, olgun, vasıflı, üstün Müslümanlar vardır. Orta Müslümanlar vardır. Moloz, kalitesiz, kötü Müslümanlar vardır. Dünya için deli olan, dünyayı çılgınca seven, para için yemediği halt kalmayan, nefs-i emmâresine put gibi tapan adamlar elbette moloz, kalitesiz, kötü Müslümanlardır.

Dünya sevgisi bütün kötülüklerin anasıdır.

Eskiden bu memlekette ulema sınıfı vardı, tasavvuf tarikatlarının şeyhleri ve mürşidleri vardı. Onlar halka nasihat ediyor, dünya sevgisi ve hırsı hususunda Müslümanları uyarıyordu.

Zamanımızda hakikî, ‘âmil, kâmil din âlimlerinin ve şeyhlerin sayısı son derece azalmıştır. Müslüman halk ve okumuşlar başıboş kalmıştır.

Para, çok para, daha çok para… Zenginlik…Süslü, şaşaalı ve müzeyyen meskenler… Kibir ve gurur veren otomobiller… Lüks, konfor, aşırı tüketim… Gösteriş… Bu fenalıklar Ehl-i İslâm’ı kırıp geçiriyor.

İslâm’ın temellerinden biri kanaattir. “Kanaat eden aziz olur, israf eden (saçıp savuran, gerekenden fazla tüketen) zelil olur” buyurulmuştur.

Müslümanlık namaz kılmakla, başını örtmekle, sakal bırakmakla bitmiyor. Önce ilim lazım, ahlâk lazım, edeb lâzım, hikmet lâzım, ihlâs ve istikamet lâzım.

Herif kendini olgun ve vasıflı Müslüman gösteriyor; yaldızlı bir İslâmcılık edebiyatı yapıyor. Dosyasına bakıyorsunuz, her türlü pislik, mel’anet, hırs var. Böyle adamdan ne hayır gelir?

Feridüddin Attar Hazretlerinin Tezkire-i Evliya adlı güzel kitabında okumuştum. İlk asırlarda yaşamış tasavvuf ulularından biri bir gün yaptığı ibadetlerden, okuduğu ezkâr ve evraddan zevk almamış, hizmetçisine “Evi bir kolaçan et” demiş.Hizmetçisi evi teftiş etmiş, bir köşede biraz üzüm bulmuş, veliye söylemiş. O hazret “Yahu evimiz bakkal dükkanına dönmüş de haberimiz yokmuş. Onu hemen birine ikram edin” demiş.

Biz büyükler gibi olamayız ama yine de dünya hususunda, para ve mal hususunda, dünya hırsı hususunda lüks ve gösteriş hususunda, kendimizi toparlamamız gerekir.

Birtakım Müslümanlardaki şu lüks ve pahalı otomobil hastalığına bakınız. Yüzbin dolara otomobil alıyor ve içine Nemrud gibi, Firavun gibi, Şeddat gibi kuruluyor. Be musibet bunca kibir, gurur, gösteriş ile sen Mevlâ’ya mı gidiyorsun, yoksa belânı mı arıyorsun. Biraz ölçülü ve mütevâzı olsana.

Ya o müzeyyen (süslü), lüks, ihtişamlı, şatafatlı meskenler. Öyle mutfaklar, öyle banyo daireleri ve helâları görüyorum ki, bu kadar lüks ve şatafatlı olanı ne Nemrud’un ne Firavun’un sarayında mevcuttur. Böyle aşırılıklar Müslümana yakışır mı?

Aslında bana düşmez ama adam kıtlığında din kardeşlerimi uyarıyorum:

-Dünya muhabbeti, dünya hırsı, dünya aşkı zelil eder.

-Dini imanı para ve servet olan kişi gizli müşriktir.

-Dünyayı yalancı bir cennet haline getirmek istiyenler sapıktır.

-İslâm dini ve medeniyeti ile materyalist Batı medeniyeti dünya konusunda paralel görüş ve fikirlere sahip değildir.

-Müslümana hedonist felsefe ve ahlâk yakışmaz.

-Para, mal, servet, benlik, riyaset, şöhret uğrunda Müslümanları aldatan, uyutan, oyalayan, satan, İslâm davasını ve hareketini mıncıklayan alçaklar; karı satan, uyuşturucu ticareti yapan alçaklardan bin kere daha alçaktır.

-Dünya tuzağına düşen zelil olur.

-Nefsini kontrol edemeyen Mevlâsını değil, belâsını bulur.

-İslâm dini israfı, lüksü, gösterişi, aşırı tüketimi kötü görmektedir. 05 Haziran 2002