Dünya Sultanlığı Âhiret Sultanlığı
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 21 Aralık 2018
Çarşamba
Medyada yazılar, kurgu haberler, çıkıyor… 2025’de Türkiye… 2050’de Türkiye… Lisanımızda
diye bir deyim vardır. 2025’te, hele 2050’de neler olacağı bugünden tahmin edilebilir mi?
Üçüncü dünya savaşı çıkarsa neler olur? Eli kulağında denilen büyük İstanbul zelzelesinden sonra neler olur? Büyük bir süper devlet, depremi bahane ederek Marmara ve Trakya bölgesini insanî yardım yapmak için işgal ve istilâ ederse ne olur?
Ermenilerin ellerine fırsat geçerse ne olur? Araya bir fıkra sokuşturayım:
Şehrin çok işlek bir caddesinde 80 yaşında bir ihtiyarın çok kıymetli bir arsa üzerinde küçük evi varmış. Etrafı hanlarla, işyerleriyle, dükkanlarla dolmuş. Bir o ev kalmış. İnşaatçılar, müteahhitler adamı sıkıştırıp duruyorlarmış. İyi de para teklif ediyorlarmış. Öyle bir ev başka yerde 200 bin liraya alınabilirken, ona arsasına 2 milyon verelim diyorlarmış.
Adamcağız hepsine hayır diyormuş. Nihayet bir inşaatçı
demiş. İhtiyar ne cevap vermiş biliyor musunuz?
Kurnazlık akan gözlerinden birini kısıp: Yağma yok!.. Üç milyon dediğiniz bu yer 50 sene sonra 30 milyon olacak… demiş. Bizde de bazı politikacılar, bazı yazarlar, bazı kafası çalışmaz kurgucu düşünürler bundan 15, 25, 35 sene sonrası hakkında senaryolar yazıyor.
Muhyiddin Arabî Hazretlerinin rümuzlarla dolu
adlı bir kitabı vardır.
bahs eder.
bu kitaba bir şerh yazmıştır. Topkapı Sarayı kütüphanesinde hattı güzel, tezhibi ve cildi nefis nüshaları bulunuyormuş. Bendeniz ehl-i dünya kurgucularına inanmaktansa, Muhyiddin Arabî’nin (rümuzlu ve üstü kapalı olarak) anlattıklarına, keşiflerine kulak vermeyi yeğlerim.
Şu bazı Müslüman politikacılara bakınız: Sanki bin yıl yaşayacakmış gibi geleceğe ait çalışmalar yapıyorlar. Mehdi zuhur edince ne yapacaklarını düşünmüyorlar. Önümüzdeki yıllarda dünya alt üst olacaktır. Haritalar değişecektir. (Sovyetler Birliği’nin, Yugoslavya’nın dağılmasından sonra değişmedi mi?) Üçüncü dünya savaşından, Melhame-i Kübra’dan sonra kim kalır, kim gider?
Türkiye’deki tarihî ârıza ve kopukluk hep böyle devam eder mi? Ülkemiz tarihî devamlılık çizgisine/mecraına tekrar oturursa ne olur?
Altın Çağ’dan önce neler olur, ondan sonra neler olur? Hânedan-ı Âli’ye tekrar vazife düşer mi? Hangi hânedan?.. Lütfen beni fazla konuşturmayınız.
Bundan 25, 50 sene sonra için kurgu/senaryo yazmayı bırakalım da günü kurtarmaya bakalım.
Millî kimliğe, millî kültüre dönülsün.
Batı medeniyeti bir intihar, kendini (ve dünyayı) yiyip bitirme medeniyetidir. Türkiye kendi medeniyetine dönmelidir. Timurlenk gibi güçlü bir hükümdarın bile saltanatı uzun sürmedi. Ölümünden sonra devleti parçalandı, kısa bir müddet sonra çöktü. Büyük İskender’in o muazzam devletine ne oldu?
Bunlar yanlış ve tehlikeli hayallerdir.
Dünya saltanatları ve riyasetleri devam etmez.
Belh padişahı iken derviş olan
Beş parası yoktu, onun bunun verdiği ekmek, katık parçalarıyla yetiniyordu. Evi barkı yoktu. Bir keresinde çok soğuk bir kış günü açıkta donmamak için bir hamam külhanında yatmış, üstü başı kül, is pas içinde kalmıştı.
Resulullaha bakınız: Ehline büyük servetler ve mallar geçer, hepsini dağıtır, zaman zaman kendisi ve ailesi aç kalırdı.
Krallık, sultanlık, başkanlık, devlet veya hükümet reisliği ile kalıcı mânevî saltanat birlikte yürümez.
Tahtlar, taçlar, saraylar, dünya sultanlığının o debdebe ve dârâtı gelir geçer, sona erer.
vefat ettikten sonra sâlihlerden biri onu rüyasında görmüş:
– Ey Ebe’l-Kasım gittiğin o alemde durumun nasıldır?.. diye sormuş.
– Tumturaklı sözlerin pek faydasını görmedim ama gecenin karanlığında tenhada kıldığım rekâtçıklar var ya, işte onlardan çok faydalandım… cevabını vermiş.
Müslüman büyüklerin yapacakları hayırlı işler şunlardır: Elinden geldiği kadar ülkeye, halka, devlete (bozuk düzene değil) hayırlı hizmetler yapmak. Dine ve Ümmete hizmet etmek. Bu hizmetleri yaparken İslâm ahlakının ilkelerine uymak, ahlak dışına çıkmamak.
Doğruluktan ve dürüstlükten hiç ayrılmamak. Haram dünya malına düşkün olmamak. Öldüğünde cenazesini kaldıracak şahsî parası ve serveti bile olmamak.
Sakın şaşmayın bana bu satırları yazdığım için.
vefat ettiğinde
(o zamanın medyası)
“Ey ahali!.. Biliniz ki, şu şu şu ülkelerin sultanı olan Selahaddin Dâr-ı Bekaya yürümüş, Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Terekesinden cenazesine yetecek malı çıkmadığı için bu masrafı yakınları ve dostları karşılamıştır…” diye nida ettirmiştir.
Osmanlılar zamanında
Ne mutlu o siyasetçilere, devlet ve hükümet adamlarına, büyük bürokratlara ki, dine, halka, devlete, bizi ayakta tutan değerlere, ahlaka, fazilete, hikmete hizmet ederler.
Riyaset hırsının faydası yoktur, zararı çoktur. Bu dünya kimseye kalmaz. Hayırlı bir hatıra bırakmak isteyenler gönüllerde saltanat kursun. Dünya sultanı değil, gönüller sultanı olsun. İbrahim bin Edhem gibi…
Çeşitli ülkelerden gelen kadın ve erkekler birbirine uygunsuz şekilde sarılıp oynayacakmış.
Liberaller bu tutumuma her halde bir şey demezler. Fransız ilim adamı ve politikacısı
Dans hakkında görüşünüz?.. Cevap:
şehrin ahlâkı bunu kabul etmez demiş. Vay sen misin böyle söyleyen, birtakım ilericiler, çağdaşlar, Kemalistler veryansın ediyorlar.
Şu çağdaşlık ne kadar ucuzladı, ayağa düştü.
O şehir ve bölge
yaşadığı ve hakim olduğu bir yerdir ve onların dinî inançları, ahlâkı bunu hoş görmez.
Ülkemiz, yüz yıla yakın bir zamandan beri
isteniyor.
1908 Meşrutiyet devrimini yapan,
Selanik zihniyeti aman zaman vermez, tepeden inme uygarlaştırma ve çağdaşlaştırma yapar.
Vardır ama Selanik zihniyeti halka böyle bir hak tanımaz. Anayasada eşitlik ilkesi yazılıdır ama Selanikliler
Selanikliler, Selanik uygarlığı ve çağdaşlığı istemeyenlere damgaları basarlar: Çağdışı!.. Yobaz!.. Hangi devirde yaşıyoruz?.. Gerici!.. Mürteci!.. Yuh, dans düşmanı!..
Öyle ya, evli erkekler felekten kâm alıyor da evli karılar niçin almasınlar, fuhuş ve zinada kadın erkek eşitliği olması gerekmez mi?
Türkiyede madem ki, eşitlik var, temel haklar ve hürriyetler var, o halde: Selanikliler ülkeyi, devleti, halkı Selaniklileştirmek için nasıl çalışıyorsa;
Türkiye’nin Selanikleştirilmesi, Tel Avivleştirilmesi Müslüman çoğunluğun istemediği bir şeydir. Selaniklilerin kendi ahlâklarını, kendi inançlarını, kendi medeniyet anlayışlarını Müslüman çoğunluğa, antidemokratik baskı ve zorlamalarla, ideolojik tabularla kabul ettirmeye hakları yoktur.
Onlar bunlara uygarlık diyorlarsa bilsinler ki, sapık ve bozuk bir uygarlıktır.
Rusyaya baksınlar, içki ne korkunç bir felaket ve belâdır orada.
Biz kendi ülkemizin, kendi halkımızın alkolik olmasını istemiyoruz.
buna karşı koymak gericilikmiş… Ne büyük hezeyan… Bir erkek ile bir kadın nikâhsız olarak yaşayıp çocuk yapınca medeniyet oluyor, bir Müslüman (zaruret ve lüzum icabı) iki hanım alınca gerici oluyor. Bu da hezeyandır.
Evet Fransız bilgini ve politikacısı gibi biz de soruyoruz: Şu ateşli ve şehvetli dansları niçin yatakta yapmıyorlar? Cevap verin Selanikliler!.. Cevap verin, onların kendilerine benzettikleri!.. 13 Mayıs 2010