Dürüstlük
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 12 Ocak 2019
Perşembe
1960’la 65 arasında, Hürriyet gazetesinin okuyucu mektupları sütununda bir tebrik ve teşekkür mektubu yayınlanmıştı. Aradan, kırk seneyi aşan bir müddet geçti, bu mektubu unutmadım. Benimle mi ilgiliydi? Hayır.
Konu şuydu: Perşembe pazarındaki bir demir ticareti müessesesine teşekkür ediliyordu. Mektubu yazan kimse oradan bir miktar demir satın almış. Faturası kesilmiş, parası ödenmiş… Aradan dört beş hafta geçmiş, bu zat bir mektup ile bir posta havalesi almış. Şöyle deniliyormuş:
Müşteri bu dürüstlükten ve hassasiyetten son derece memnun ve mutlu olmuş, demir ticarethanesine teşekkür ve tebriklerini gazete vasıtasıyla alenen sunuyordu.
Bu anlattığım vak’a, aslında çok normaldir. Normaldir de, bizde büyük bir erdem olarak görülecek hale gelmiştir. Şu anda ticaret ahlâkı bakımından durumumuz parlak değildir. Sadece ticaret ahlâkı değil, bütün konularda ve sahalarda ahlâk bakımından son derece kötü durumdayız.
Böyle giderse İstanbul’da sokağa çıkmak bile bir cesaret işi olacak. Kapkaççılar şehri haraca kesiyor, halkı dehşet içinde bırakıyor. İstanbul’un bir “Kapkaç Terörü” atmosferinde yaşadığını söylersek mübalağa etmiş (abartmış) olmayız.
Eskiden bu ülkede, bu şehirde hırsızlık, eşkiyalık, haydutluk, kötülük, yol kesme yok muymuş? Varmış… Varmış ama bunlar bireyselmiş, istisnâi imiş. Yakalananlar şiddetle tenkil ediliyormuş. Tenkil ne demektir? Topluma ibret olacak ve ders verecek şekilde cezalandırmaktır.
1. Bireysel değildir, kurumsallaşmıştır.
2. Kanunların, bunları önleyecek gücü ve tesiri kalmamıştır.
3. Yakalanan suçlular (şayet yakalanabilirlerse) gereken cezayı görmemektedir.
Bizdeki büyük medya bazı, suçları dolaylı olarak teşvik etmektedir.
Bu ülkede çoğunluğu teşkil eden Müslümanlar kendilerine bazı önemli ve hayatî soruları sormakla mükelleftir (yükümlüdür).
Biz Müslümanlar, genel olarak İslâm ahlâkının ve bilgeliğinin kural, emir ve yasaklarına uyuyor muyuz? Yani ahlâklı Müslümanlar mıyız, yoksa ahlâksız Müslümanlar mı?
Bizim dinimizde, veresiye mal yahut borç para alıp da vâdesi gelince ödememek var mıdır?
Veresiye mal alıp, çek yazıp veya bono verip, sonra bunları vâdesinde ödemeyenler nasıl Müslümanlardır?
İslâm dini haram yemeyi kesin ve ağır şekilde yasaklamaktadır. Haram yiyenler Müslüman mıdır, yoksa kızıl münafık mıdır?
Annemize, babamıza, hısım ve akrabamıza, komşularımıza, hemşehrilerimize, vatandaşlarımıza ve bütün insanlığa karşı davranışlarımız kutsal Şeriata uygun mudur? Biz insanlara karşı melek miyiz, yoksa canavar kurtlar mıyız?
Namuslu, şerefli, gerçek bir Müslüman devlet ve belediye ihalelerine fesat karıştırabilir mi?
Bir Müslüman, adam kayırarak, partizanlık yaparak emanetleri (işleri, memuriyetleri, makam ve mevkileri, vazifeleri) ehil olmayan kimselere verebilir mi? Böyle yapan din ve vatan haini değil midir?
Bir Müslüman, “Bozuk düzenlerde bozuk işler yapılabilir…” şeytanî fetvası ile Kur’ân’ın, Sünnetin, dinin, Şeriatın ahlâkın haram kıldığı çirkin işleri utanmadan, küstahça yapabilir mi?
Maalesef yakın tarihimizde İslâmî hareketin, siyasal İslâm’ın, dinî hizmet ve faaliyetlerin içine birtakım haşarat, eşkiya, münafık ve bozuk adamlar karışmış ve İslâm dâvasına, İslâm camiasına büyük zarar vermişlerdir.
Bunlar zâhirde İslâmcı geçiniyorlar. Hayır, onların İslâmcılığı yalandır.
Evrensel İslâm dinini insanlığa tebliğ eden Peygamberin sıfatlarından biri de “el-emîn”dir. Yani O mutlak surette güvenilir kimsedir. Hiç kimseye adaletsizlik ve zulm etmemiştir.
Gerçek, iyi, ahlâklı, faziletli, örnek temsilci Müslümanların Peygamberleri gibi “Emin-Güvenilir” olmaları gerekir. Mirî malı (Devlet, Belediye, millet, ülke mallarını) yiyen, bunları zimmetlerine geçirenler haindir, merduttur, alçaktır, rezildir, münafıktır. Böylelerinin peşlerine düşen ahmakların burunları pislikten kurtulmaz.
Hilekâr, haram-yiyici, ahlâksız, götürücü, hortumlayıcı bir Müslümanın İslâm dinine ve Muhammed Ümmetine vereceği zararı, yüz azılı kâfir veremez.
İslâmî kesimde birtakım türediler, yeni yetmeler, nev-zuhurlar, eskiden mücahid şimdi müteahhit olan birtakım sefiller kısa zamanda kaynağı şüpheli büyük servetler edinmişlerdir. Müslümanlar, bu gibi servetleri ve sahiplerini niçin sorgulamıyorlar?
Müslüman toplumun bu gibi iğrençleri ve pislikleri en kısa zamanda kusması, bünyesinden dışarı atması gerekmez mi? Azılı, fanatik, agresif, din düşmanlarından şikayet edip duruyoruz. Biraz da kendi içimize, kendi halimize bakmamız gerekmez mi?
Elbette değil. Lakin, iyi ve doğru Müslümanlar, içlerine sızmış olan sahtekârları, haram-yiyicileri, münafıkları, dini imanı para olanları, hırsızları, ihalelere fesat karıştıranları dışlamıyorlar. Böyle eşrarı ve eşkiyayı (haydutları) dışlamak, İslâm’ın emr-i mâruf ve nehy-i münker farzına dahil kesin bir vazifedir. Bu farzı terk ve ihmal eden Müslüman toplumlar ilahî azaba düçar olurlar.
Dinimiz hırsızlığı, rüşveti, haram yemeyi kesin şekilde yasaklamıştır. Bir de böyle günah, suç ve kötülükleri din adına İslâmcılık veya Siyasal İslâm adına yapanlar vardır. Katmerli günah ve ihanet!
Dindar Müslümanlar, ahlâk ve fazilette, emîn olmakta bütün Türkiye’ye, bütün insanlığa örnek ve model olmakla vazifelidir. Bütün şehrin tertemiz olmasını mı istiyoruz? O halde, öncelikle evimizin önünü süpürelim, pir ü pak hale getirelim.
Anlar ki, verir lâf ile dünyaya nizamat,
Bin türlü teseyyüb bulunur hânelerinde.. 18 Mart 2005