Perşembe

SORU: Düşünce hürriyeti nedir?

CEVAP: Düşünme ile düşünceyi birbirine karıştırmamak gerekir. İnsan içinden düşünür, düşünceye gem ve zincir vurulamaz, o serbesttir. Düşünce hürriyeti bir insanın âdil kanunlara aykırı olmamak şartıyla düşüncelerini açıklayabilmesidir. Bir örnek vereyim: Bir kimse zenginliğin kötü bir şey olduğunu söyleyebilir, zenginliği ve zenginleri tenkit edebilir ama fakirleri zenginlerin mallarını yağmalamaya, canlarına kasd etmeye tahrik ve teşvik edemez.

SORU: Demek ki, düşünce hürriyetinin de sınırları vardır…

CEVAP: Elbette… Lakin bu sınırların adil ve hakkaniyetli kanunlarla çizilmiş olması gerekir. Düşünce hürriyeti kanunsuz, yahud adil olmayan kanunlarla, yahut adil kanunları gayr-i adil bir şekilde yorumlayarak, keyfi ve zâlimane bir şekilde kısıtlanamaz.

SORU: Düşünce hürriyetini garanti altına alan hukukî metinler nelerdir?

CEVAP: (1) Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi gibi uluslararası metinler. (2) Anayasa. (3) Tabii Hukuk prensipleri. (4) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları ve tavsiyeleri.

SORU: Fikir (düşünce) hürriyeti konusunda örnek ve model olan ülkeler hangileridir?

CEVAP: Batı Avrupa ülkeleriyle Kuzey Amerika ülkeleridir. Onlar (Bazı istisnaî haller dışında) örnek ve model teşkil ederler.

SORU: İstisnaî haller nelerdir?

CEVAP: Fransa’da ve bazı Avrupa ülkelerinde Nazi Almanya’sında yapılmış olduğu iddia edilen Yahudi soykırımını, “Gaz Odalarını”, Yahudilerin yağlarından sabun yapılmış olduğu gibi iddiaları, altı milyon Yahudinin soykırıma tâbi tutulmuş olduğu iddiasının doğru olmadığını söylemek ve yazmak suçtur. Böyle yapanları hapse atıyorlar. Nitekim İngiliz tarihçisi David İrving bu “suçtan” dolayı hapse mahkum edilmiştir. Böyle bir suç ve cezalandırma, hiç şüphe yok ki, düşünce hürriyetinin âdil olmayan bir şekilde sınırlandırılmasıdır ve zulümdür. Bu konuyu tarihçiler serbest bir şekilde tartışabilmelidir.

SORU: Bir tenkidin (o da bir düşüncedir) çok şiddetli olması, son derece şok tesiri yapması onun suç olması için yeterli midir?

CEVAP: Değildir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu konuda kararı vardır. Bir düşünce başkalarına, siyasi iktidara ne kadar ters gelirse gelsin, âdil kanunlarla çizilmiş sınırları aşmadıkça, sırf düşünce ve tenkit olarak kesinlikle suç teşkil etmez ve ona ceza verilemez.

SORU: Düşünce hürriyeti bakımından Türkiye’deki durum nasıldır?

CEVAP: Bizde Batı Avrupa ve kuzey Amerika ülkelerinde olduğu kadar düşünce hürriyeti olduğu söylenemez. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu konuda devletimiz (daha doğrusu mevcut rejim) aleyhinde verdiği kararlar, bu iddiamı isbat eder. Ancak, her geçen gün biraz daha yumuşamaya ve serbestliğe gidilmektedir.

SORU: Türkiye’de bilhassa Müslümanlara karşı düşünce hürriyetinin kısıtlanması ve düşünenlerin cezalandırılmasını kimler istiyor?

CEVAP: Beyaz Türkler istiyor. Onlar kendilerini seçkin ve üstün görüyor, çoğunluğu teşkil eden Müslüman halka ikinci sınıf vatandaş, yerli gözüyle bakıyor. Elbette eşitlik vardır ama onlar

daha eşittir.

Türkiye üzerindeki hakimiyetlerini, hegemonyalarını, saltanatlarını elden kaçırmak istemiyorlar. Bu yüzden, Müslümanları ve Müslümanlığı ülke için bir tehlike ve tehdit olarak görüyorlar, dindarların baskı altında tutulmasını istiyorlar.

SORU: Beyaz Türklerin hükümranlığı ve hegemonyası ne demektir?

CEVAP: Bu soruya ancak bir kitapla cevap verilebilir. Bir yığın sebepten sadece birini zikr edeyim: Ülkenin toplam gelirinin yüzde altmışını iki milyonluk bir azınlık yiyor, geriye kalan yüzde kırk 70 milyona kâfi gelmiyor…

SORU: Bu ülkede Müslümanları ve Türkleri hakir ve hor gören bir zihniyet var mıdır?

CEVAP: Güçlü bir zümrenin onlara “Acı Soğanlar” dediğine dair bir rivayet var…

SORU: Eski Türk Ceza Kanunu’ndaki 312’nci madde nasıldı?

CEVAP: Çok kaypaktı, keyfî yorumlara ve yine keyfî uygulamaya açıktı. Soyut bir tehlike kavramı vardı. Yeni Ceza Kanunu’nda, bu maddeye 216’ncı madde tekabül etmektedir. Bu maddede suçun mahiyeti ve tarifi konusunda temelden değişiklik yapılmıştır. Suç, soyut olmaktan çıkartılmış, yakın ve somut bir tehlike getirmesi şartı konulmuştur.

SORU: Yeni hazırlanan Terörle Mücadele Kanunu, düşünce hürriyetini gayr-i âdil bir şekilde kısıtlayacak mıdır?

CEVAP: Maalesef bu konuda büyük tedirginlik vardır.

SORU: Türkiye’de bir vatandaş (gazeteci, yazar, düşünür, aydın…) düşünce suçundan mahkum edilse, hapse konulsa, bu kişi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne müracaat etse, müracaatı kabul edilse, AİHM Türkiye’yi kınasa, tazminata mahkum etse… Bütün bunlar Türkiye’deki infazı durdurur mu?

CEVAP: Durdurmaz. “Fikir suçlusu” cezasını yine çeker…

SORU: Bizdeki büyük medya düşünce hürriyeti, düşünce suçları, düşünceye ceza verilmesi konusunda bitaraf mıdır?

CEVAP:

Maalesef değildir.

Orhan Pamuk hakkında dâva açılınca şiddetli ve yoğun şekilde protesto ettiler. Müslüman bir düşünür, yazar, aydın aynı duruma düşünce fazla reaksiyon göstermiyorlar, hatta hiç tepki, reaksiyon göstermiyorlar.

SORU: Sadece bir tek şahsın hatırasını korumak için ceza kanunu çıkartılması doğru mudur?

CEVAP: Böyle bir şey ceza hukuku ilkelerine aykırıdır, doğru değildir.

SORU: Beyaz Türklerin sahip olduğu büyük medya hürriyetçi midir, düşünce konusunda tutumu nedir?

CEVAP:

Kendileri için hürriyetçidir,

Müslüman çoğunluk için değildir. Onlar Müslümanların olgunlaşmadığını, siyasî rüşde sahip olmadığını, binaenaleyh güdülmeleri gerektiği görüşüne sahiptir. Bir Beyaz Türk fikir, kanaat, tenkit ve inançları (veya inançsızlığı) yüzünden rahatsız edilirse dehşetli tepki gösterir ve yüzde yüz hürriyetçi kesilirler ama aynı durum bir Müslümanın, Beyaz olmayan bir Türkün başına gelirse fazla ilgilenmezler, hatta ona yapılanı uygun görürler.

SORU: Müslüman çoğunluğun düşünce hürriyetinden yararlanabilmesi için neler yapması gerekir?

CEVAP: Yeterli sayıda ve son derece vasıflı, güçlü, üstün

hukukçular, gazeteciler, eğitimciler, akademisyenler, aydınlar, düşünürler, mimarlar, sanat adamları, politikacılar

yetiştirmeleri gerekir. Bunların yeterli bir kısmının Avrupa, Amerika, Japonya üniversitelerinde tahsil görmüş, yüksek lisans ve doktora yapmış olması icab eder. Yine bunların ahlâk ve karakter terbiyesi bakımından çok güçlü olmaları gerekir. Ayrıca, Müslümanların, ülkenin en güçlü, en etkili, en üstün medyasına sahip olmaları da şarttır. Bugünkü kırsal kesim, köylü, taşra, varoş, gecekondu zihniyetiyle haklarımıza sahip çıkamayız. 26 Mayıs 2006