Düşünce Özgürlüğü Olsun Ama Türkiye’ye Hakaret Edilmesin
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Ocak 2019
Salı
İktidar, Ceza Kanunu’nun
veya işlemez hale getirmek istiyormuş… Kaldırılsın veya kaldırılmasın, Türkiye adlı bir ülkede Türk devletini, Türklüğü tahkir etmek, aşağılamak doğru olmaz ve böyle bir şeyin yapılmaması gerekir.
Türkiye devleti, onun hükümeti ve Türkler tenkit edilemez mi? Elbette edilebilirler, hattâ mutlaka edilmelidir. Ancak bu tenkitlerin hakaret, sövüp sayma, yerin dibine geçirme, batırma şeklinde olmamasına dikkat edilmelidir. Ben bir Müslümanım, Müslümanları tenkit ediyorum, bunu bir vazife biliyorum. Lâkin İslâm’ı tenkit edemem, etmem. Yine bir Türk olarak Türkleri de tenkit edebilirim. Yakın tarihte Türklük, Türkçülük adına yanlış işler yapılmıştır. Bunları, gerekçelerini göstererek niçin tenkit edemeyecekmişim?
İngiltere bu yüzyılda üç ayrı parçaya ve devlete ayrılacakmış. Adada
adıyla üç ayrı devlet olacakmış. Böyle bir şey orası için mümkündür, muhtemeldir. Türkiye için bölünme istenemez. Çünkü
İngiltere parçalanınca İskoçya’da İskoçlar, Galler ülkesinde Galyalılar yaşayacaktır, onların kendi millî kimlikleri ve millî kültürleri ayakta duracaktır. Bizdeki bir parçalanmadan sonra, ülke emperyalist güçlerin, sömürgecilerin büsbütün pençesine düşecektir.
dedim, şu anda zaten ülkemiz tam mânâsıyla bağımsız değildir. İsrail’e ve ABD’ye bağımlıyız.
Türkiye devleti ve Türklük ceza kanunu maddeleriyle korunmaz. Yasalara aykırı olmamak şartıyla onları millet, millî şuur ve vicdan korumalıdır. Ülkemizde bu şuur, bütün baltalamalara rağmen vardır. Yeter ki, şiddete baş vurulmasın, kan dökülmesin, âdil kanunların sınırları içinde koruma yapılsın.
Türkiye düşmanlarının sinsice Trabzon’a nasıl saldırdıklarını görüyoruz. Trabzon, dehşetli kültür ve kimlik erozyonuna rağmen dinî ve millî kimliğini korumuş bir vilayetimizdir. Bu konuda yalnız da değildir.
Finlandiya’da Fin düşmanlığı, Macaristan’da Macar düşmanlığı, Bulgaristan’da Bulgar düşmanlığı yapmak nasıl ki, akılsızca ve beyinsizce bir iş ise, Türkiye’de de Türklük düşmanlığı böyledir.
Ben bir Türk olarak Sırbistan’da yaşasam, orada ikamet etsem, o ülkenin vatandaşı olsam, kesinlikle Sırp düşmanlığı yapmam. Böyle bir şey, bindiğim dalı kesmek olur. Sırplar Zemzemle yıkanmış temiz ve suçsuz bir toplum mudur? Elbette değildir, lâkin kişi hangi ülkede yaşıyorsa oranın çoğunluğunu teşkil eden, oradaki kültüre ve kimliğe damgasını basmış olan bir kavme düşmanlık etmemelidir.
İslâm’da kavmiyetçilik yoktur. Kavmiyetçilik olmadığı gibi, birlikte yaşanılan Müslüman bir kavme düşmanlık etmek, onu yıkıcı bir şekilde tenkit etmek de yoktur.
Ülkemizde yetmiş kadar (irili ufaklı) etnik grup olduğu iddia ediliyor. Türk,Kürt, Boşnak, Çerkes, Arnavut, Pomak, Abhaz, Çeçen, İnguş, Karacay, Balkar, Gürcü, Nogay Tatarı, Kırım Tatarı, Hırvat, Arap… Saymakla bitmez. Kimse üzerinde durmuyor, memleketimizde büyük miktarda Alman da vardır. Öyle ya, Almanlarla iki yüz sene boyunca savaşmışız, yığınlarla esir almışız. Onların bir kısmı ihtida etmiş,Türkleşmiş, Osmanlılaşmış, çoluk çocuğa karışmış…
Sık sık yazıyorum, bir kere daha yazayım: Ben, bir Müslüman olarak sâlih bir Kürdü veya Çerkesi, yahut da bir Gürcüyü; fâsık bir Türke tercih ederim, üstün tutarım. Kur’ân, Sünnet ve şeriat ilkelerine göre başka bir şey yapmam mevzuubahis olamaz.
Lâkin bu memleketin ismi Türkiye’dir, buradaki devlet Türk devletidir, resmî lisan Türkçe’dir. Böyle bir ülkede yaşayan diğer ırklara mensup Müslümanların ve vatandaşların Türke karşı saygılı olmaları gerekmez mi?
Şunu da bir kere belirteyim: Tekin Alp takma adıyla Türkçülük ve milliyetçilik yapan Moiz Kohen’in fikirleri ve yönlendirmeleri Türkleri saadete ve kurtuluşa değil, felâkete ve belâya götürür. Türkler, necat (kurtuluş) bulmak istiyorlarsa onun yolundan gitmemelidir.
Yine bir tekrar:
Ben Müslümanım, İslâmcı değilim… Ben Türküm, Türkçü değilim… Kürt, Çerkes, Arnavut ve diğer kardeşlerimiz ve vatandaşlarımız bendeniz gibi yaparlarsa fitne ve fesat ortadan kalkar, birlik ve beraberlik olur. İsrail’in ve ABD’nin güdümünde bağımsız bir Kürt devleti kurmak için çalışan maceraperestler, bütün Kürtleri ateşe atmaktadır.
Kılavuzu karga olanın burnu necasetten kurtulmazmış… Kılavuzu İsrail, beynelmilel Siyonizm, ABD, emperyalizm olan bir kısım Kürtçülerin âkıbetleri çok karanlıktır. Keşke Ermenilerin başlarına gelenlerden ibret alsalar…
Anladığım kadarıyla bir kısım Sabataycılar, Türkiye’nin parçalanmasına razı vaziyettedir. Batı’daki bölüme onlar hâkim olacak, AB’ye girecekler ve bir tür sömürge olacak küçük Türkiye’nin rantını ve kaymağını yiyip ebediyen sefa süreceklerdir. Ne boş hayaller.
haykırışları kolayca söylendi… Söylendi ama on milyonlarca vatandaşın şuuraltında şu anda fırtınalar esiyor. Böyle bir şey, Cumhuriyetin ilk onbeş yılında, Mustafa Kemal zamanında söylenebilir miydi? Etnik kökenine rağmen İsmet Paşa zamanında söylenebilir miydi? Gerçek Atatürkçü Celal Bayar zamanında söylenebilir miydi?
Söylemek kolay da, bu sözlerin meydana getirdiği fırtına ve girdapta boğulmamak kolay değildir. Bendeniz bütün tepkilerin, tenkitlerin, savunmaların yasal sınırlar içinde yapılmasına, şiddete asla başvurulmamasına taraftarım. İktidar, medya ve sorumlu üst tabaka toplumun haklı reaksiyonlarını önlemeye, bastırmaya çalışmamalıdır. Bunlar yasal mecralara yönlendirilmelidir.
Türkiye’nin patlamaya hazır bir saatli bomba haline gelmesini, getirilmesini elbirliği ile önlemeliyiz. Yanardağ patlarsa hepimiz mahv oluruz.
Kimlik kartlarında açıkça Musevî ve Ermeni oldukları yazılı olan vatandaşlarımızı tenzih ederek söylüyorum: Birtakım Kripto Yahudiler ve yine bir kısım Kripto Ermeniler bulanık suda kolayca balık avlayacaklarını sanmasınlar. Pontusçular da fazla heveslenmesinler.
Büyük ezici çoğunluk Türkiye’nin bütünlüğünü korumak hususunda kararlıdır. Bu çoğunluğa Müslüman Kürtler de dahildir.
Biz, Kürtçülük hareketinin elli yılı aşan bir müddetten beri İsrail ve uluslararası Siyonizm tarafından geliştirildiğini ve desteklendiğini bilmiyor değiliz. İçimizde nasıl sahte Türkçüler varsa, Kürt kardeş ve vatandaşlarımız içinde de sahte Kürtçüler vardır. Mâlum:Kürt Yahudileri…
Müslüman kesim içinde her zaman Abdullah İbn Sebe’ler bulunmuştur.
Ben eminim ki, hiçbir Diyarbakırlı (doğrusu Diyar-ı Bekir’dir) vatandaş İstanbul’a veya Bursa’ya pasaportla gelmek istemez. Batı’daki vatandaşlar da oraya pasaportla gitmek istemez.
Müslümanların hürriyeti, istiklâli, izzeti, haysiyeti, şerefi, kurtuluşu, saadet ve selâmeti kavmiyetçilikle değil, İslâm birliği ile gerçekleşebilir. 31 Ocak 2007