Cuma

 

Düşünce Suçuna Karşı Girişim

hareketinin internet sitesi olan (www.antenna-tr.org)’a zaman zaman bakmanızı tavsiye ediyorum.

Ülkemizde, çeşitli sebepler yüzünden, medenî, demokratik ülkeler seviyesinde ve standartlarında insan hakları ve hürriyetleri yoktur. Bu hürriyetsizlikten dolayı en fazla, bu topraklarda çoğunluğu teşkil eden Müslümanlar mağdur olmakta, çeşitli baskılara mâruz kalmaktadır. Düşünce Suçuna Karşı Girişim hareketi, biz Müslümanları şoke edebilecek bazı girişimlerde de bulunmaktadır.

Onlar, zulme uğrayan bir dindarı savundukları kadar, fikirleri yüzünden başı derde giren dinsizleri ve ateistleri de savunmaktadır.

Bunu tabiî karşılamamız gerekir. içinde şiddete teşvik ve hakaret olmamak şartıyla bütün düşünceler, görüşler serbest olmalıdır. Biz Müslümanlar dinimizi ve mukadessatımızı; karşı yayınlar, ilmî ve kültürel cevaplar, fikir planında kalan red ve cerhler ile korumalıyız. Bizden olmayanların, bize karşı olanların fikirleri ve inançları yüzünden cezalandırıldıklarında sevinmemiz bize fazla bir şey kazandırmaz.

Antenna-tr.org

sitesini açtığınızda ülkemizde faaliyet gösteren diğer insan hakları sitelerine de ulaşabilirsiniz.

Türkiye’deki gizli güçler, egemen azınlıklar, esrarlı ve derin lobiler

halkımızı kamplara ve kesimlere bölüp, bunları birbirine düşman ederek hakimiyet, saltanat ve hegemonyasını korumaktadır.

Türklerle Kürtleri, Sünnîlerle Alevîleri, Çağdaşlarla Dindarları ve gelenekçileri çarpıştırırken malı götürüyorlar, gizli iktidarlarını ayakta tutuyorlar. Bu ülkedeki bütün çeşitlilikler gizli ve derin güçlerin bu oyununu bozmak hususunda birleşmelidir. Bunun için de çeşitli kesimler, mezhepler, gruplar arasında, insan hakları konusunda bir mutabakat protokolu imzalanmalıdır.

Hiçbiri ötekisine hakaret etmeyecek, agresif şekilde saldırmayacak, iç barışı bozucu davranışta bulunmayacak.

Tabiî ki, hırsızlıklarla, yolsuzluklarla, kokuşmayla mücadele konusunda (basın-yayın etiğinin prensipleri ışığında yazıp konuşmak şartıyla) hiçbir kısıtlayıcı sınır olmamalıdır. Çalan Müslüman da olsa, dinsiz de olsa en ağır şekilde, belgelerin ve doğru bilgilerin yardımıyla tenkit edilmeli, kötülenmelidir. Lakin Sünnîler Alevî kardeşlerine, Alevîler Sünnî kardeşlerine; laikler dindarlara, dindarlar laiklere düşman gözüyle bakmamalıdır. Şu gerçeği bir an bile hatırımızdan çıkartmamalıyız:

Dış düşmanlarımız Türkiye’yi parçalamak, halkımızı birbirine düşürmek için etnik köken ve mezhep farkı, siyasî görüş çeşitliliği gibi unsurlardan yararlanıyor.

Bazılarının, birilerinin dindar vatandaşları iç-düşman, tehlike, tehdit olarak gördüğünü ve gösterdiğini hepimiz biliyoruz. Bu ülkenin Anayasası’nda eşitlik prensibi var ama, bazıları

“daha eşit”

tir. Ülkemizde yine az buçuk hürriyet var ama, bazıları

“daha hür”

dür.

Biz Müslümanlar kendi öz vatanımızda en az dinsizler, Sabataycılar, Farmasonlar kadar hür olmak, güven için yaşamak hakkına sahibiz. Rejim madem ki laiktir, dinî konuda hiçbir ayırım yapmamalıdır. Müslümanlar, fikirlerini açıkça beyan etmek konusunda Sabataycılar kadar serbest ve hür olmalıdır. Kanunlar, dinî inanç ve kanaatleri ne olursa olsun bütün vatandaşlara eşit olarak tatbik edilmelidir. Dininden, düşüncelerinden, tenkitlerinden, görüşlerinden, ideolojisinden dolayı bir Sabataycıya, Farmasona, Siyoniste, Ateiste nasıl baskı yapılmıyor, rahatsız edilmiyorsa, Müslümanlara da baskı yapılmamalıdır.

Biz Müslümanlar, kendi vatanımızda hürriyet ve haysiyet içinde, huzur içinde yaşamak istiyoruz. Bu maksatla, bize düşmanlık etmeyen, bize saldırmayan, bizi ikinci sınıf vatandaş olarak görmeyen, bize

sömürge yerlisi

gözüyle bakmayan inançsız ve ilerici aydınlarla iyi geçinmeliyiz, onlarla insan hakları konusunda işbirliği yapmalıyız.

Memnuniyetle görüyoruz ki, Müslümanlara dostça yaklaşan iyi niyetli ve medenî ilericilerin ve inançsızların sayısı her geçen gün artmaktadır.

Öyle ateist yazarlar var ki, başörtüsü konusunda Müslümanları yüzde yüz desteklemektedir.

Onlara teşekkür borçluyuz, onlarla dirsek temasımız olmalı, onlarla gerçek demokrasi ve insan hakları konusunda beraber çalışmalıyız.

Bize iç-düşman olarak bakan, bizi devlet ve Cumhuriyet için bir tehdit ve tehlike olarak gören, bize hakaret eden, bize saldıran agresif kimselere yaklaşmamız bahis konusu olamaz.

Kendi vatandaşlarının bir kısmına

(hem de çoğunluğa)

iç-düşman, tehlike, tehdit diyenler elbette ki, medenî ve dengeli insanlar değildir.

Şu hususu da iyi bilelim ki, biz Müslümanlara insan hakları ve hürriyetleri konusunda yapılan baskılar devletimizden kaynaklanmamaktadır.

Bunları devlet yapmıyor, adına düzen mi diyelim, sistem mi, neyse o yapıyor.

Devletimize hepimiz toptan sahip çıkmalıyız. Birtakım gizli azınlıkların, derin güçlerin, esrarlı lobilerin, iki kimlikli cemaatlerin ülkemiz üzerindeki vesâyetlerini kırmak için devlete sahip çıkmalıyız. Devlet başka şeydir, sistem başka şey. Bu ikisini asla birbirine karıştırmayalım, özdeş olarak görmeyelim. Devletimiz hepimizindir.

Birtakım egemen azınlıklar devlet ile bir ideolojiyi özdeş olarak görüyorlar. Vaktiyle Fransa kralı 16’ncı Louis’nin

“Devlet benim”

dediği rivayet olunuyor. Bizdeki bazıları da şu 21’inci yüzyılda hâlâ bu kafadadır.

Hayır, devletimiz hiçbir şahısla, hiçbir grupla özdeş olamaz. Bu memlekette kaç vatandaş varsa, devlet onların tamamınındır.

Türkiye devleti, Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri evrensel değerler üzerine kuruludur.

Bunların birincisi adalettir. İkincisi hürriyettir. Üçüncüsü sosyal adalettir, yani gelir dağılımının âdil olmasıdır. Dördüncüsü millî kimliğe ve kültüre saygılı olmak, bunları zorbaca metodlarla değiştirmeye, bozmaya, halkı yabancılaştırmaya çalışmamaktır.

Evrensel olmayan hiçbir

“değer”

devletimizin ve Cumhuriyetimizin ana ilkesi olarak gösterilemez.

Bazı çarpık düşünceli ve çağdışı insanlar halkımızın ezici çoğunluğunun dini olan Müslümanlığı

Satanizmden

daha tehlikeli görüyor. Bunlara fırsat verilirse ülkemizi

Enver Xoca Arnavutluğuna

veya Pol Pot Kamboçya’sına çevirirler. Elbette ki, bu kafadaki insanlarla insan hakları konusunda işbirliği yapamayız. Çünkü onlar insan haklarına taraftar değildir, tam aksine insan hakları cellâtlarıdır. Her şeyden önce medenî olsunlar, demokrat olsunlar, halkla barışsınlar… İnançlarımızdan en ufak bir tâviz bile vermeksizin, bu ülkede insan hakları, hürriyetleri konusunda çalışan ve bize düşmanlık etmeyen herkesle işbirliği yapılmalıdır. 16 Aralık 2006